Canlılar bilimi ile spekülasyon
Çağımızın doğa bilimleri, bellibaşlı iki temel soruya karşılık arıyor:
- Mikrofizik olaylar nasıl açıklanmalıdırlar?
- Varolanlardan hangileri, hangi kıstasa yahut kıstaslara göre 'canlı' diye nitelenir?
İki sorunun ancak birlikte ele alındığında çözülebileceği deneysel araştırmalar ilerledikce daha seçikce anlaşılmaktadır.
Ancak, sözü edilen sorulardan bu çalışmaya konu olan ikincisine verilen birtakım cevaplar, bilimin çerçevesini yer yer aşıp spekulasyon ile dünyagörüşü rengini kazanmıştır. Bu cevaplar arasında en çok yankı uyandırmış olanları kabataslak şöylece sıralayabiliriz:
- Onaltıncı yüzyıldan beri süregelen mekanikcilik yahut fizikalism.
- Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Alman Romantikliğinin etkisiyle mekanikciliğe karşı tepki olarak ortaya çıkıp hızla yayılmış olan canlılıkcılık/ vitalism.
- Özellikle Yirminci yüzyılın başlarında yeryüzünün her yanında geliştiği görülen, indirgemeci, birci görüşlere karşı tepki şeklinde oluşmuş, İlkçağın da başlıca düşünce akımı, tümcülük/holism-cancılık/animism.
Yukarıda kısa dökümü yapılan bütün bu spekulativ görüşler, öncelikle 1950lerden sonraki dönemde canlılar biliminin çeşitli kollarında, hele molekül seviyesinde başarılmış olağanüstü atılımlarla etkilerini gittikce yitirmişlerdir. Ancak, günümüzde yeni bir indirgemeci, birci görüşün, özellikle biyolojinin bilim çevrelerinde hızla tarafdar kazandığı görülüyor. 'Canlı' denilen varlık, tamamıyla molekül ile hücre açısından açıklanmağa çalışılıyor. Elbette bu noktada, hiç değilse şimdilik, spekulasyon ile positiv bilim arasındaki sınır, büyük ölçüde kaypaklaşmıştır.
Aslında sözü edilen bu iki araştırma ile olup bitenlere bakma tutumu arasında göze derhâl çarpıverecek kadar keskin bir sınırın çizilip çizilemeyeceği de çok tartışma götürür. Çoğu kere araştırma türünün, her ülkenin medeniyet yahut eğitim geleneğince biçimlendiği görülür:
- Nitekim, günümüzde canlı kavramı, genellikle İngiliz öğretim ile düşünce geleneğinin baskın bulunduğu yörelerde, İsveçte, İtalyada, Lehıstan/ Polonyada, kısmen de Ispanyolca konuşulan ülkelerde, Felemenk ile Fransada dar anlamıyla bilim teorisi/epistemologie çerçevesinde ele alınır. Söz konusu bilim teorisi, ölçüp biçme ile deney tabanına dayanan canlılar bilimi kullandığı kavramları irdeler. Bu ölçüp biçme ile deney tabanı üstünde yükselen canlılar bilimiyse, kaynağını, Malpighilerde, Linnxuslarda, Leeuwenhoeklarda, Harveylerde, Buffonlarda, özellikle de Charles Darwin'de bulur.
- Şu var ki, bu deneysel—nicel geleneğe bağlı canlılar biliminden ayrılan bir başka gelenek daha var. Daha çok Almanca konuşulan toplumlarda boy atmış bu ikinci geleneğin kökleri Hint düşüncesi ile belli birtakım yönleriyle Eskiçağ Ege felsefe-bilimine değin gerisin geriye uzanmaktadır.
Asıl çıkışını aşağı yukarı Paracelsus'ta bulan, daha sonra da Alman İdealist - Romantik felsefesinden geniş çapta esinlenip ana çizgileriyle Darvinciliğe karşı —Darvinkarşıtlığı— özellikler taşıyan söz konusu gelenek, çağımızda Hans Driesch, Jakob von Üexküll, Konrad Lorenz, Adolf Portmann gibi filosof-bilimadamlarında yeni boyutlara erişmiştir.
Sözü edilen gelenekle yoğrulmuş araştırmacılar, canlıyı, kavramdan ziyâde, doğrudan doğruya belli bir özerk/autonome varolana ilişkin sorun olarak ele almak eğilimini göstermişlerdir. Başka bir deyişle, onlara göre, canlı konusunda kolayca genellemeye gidilemez. Çünkü her canlı, kendine has özelliklerle donanmış varolandır. Dolayısıyla, canlı-olmayan maddelerde başarılanın tersine, canlıların ölçülüp biçilmesiyle ortaya çıkarılacak birtakım nicel ortak noktalardan kalkmakla, genelgeçer bir canlı kavramına varılamaz. Her canlı, başlıbaşına özerk bir varolan olduğuna göre, canlılar bilimcisi araştırmasına konu olan özgül/specifique canlıyı bozmadan doğal ortamında aracısız gözlemlemeli; böylelikle de onu içten 'yakalamalı'. Uzun uzadıya gözlemlemenin, araştırmacıyı kendine konu olan canlıyla duygu alışverişi oluşturmağa götürebileceği anlaşılıyor. Gözlem, dolayısıyla, duygudaşlık yoluyla canlı bireylerde tesbit edilen nitelikce benzeşen tek tek özellikler arasında bağlantı kurarak 'canlı varolan sorunu'na ilişkin sistem oluşturmak ödevi de, varlık metafiziğine, öbür adıyla varlıköğretisine/ ontologieye düşer.
Söz konusu iki gelenekten ilkine bağlı araştırmacılar ile düşünürler, fizik bilimleri de göz önünde tutarak bir bilimin, hele bu, doğanın belli bir kesimini ele alıyorsa, olayların kendilerini de bunlar arasındaki ilişkileri de asla nitel dille yansıtamayacağını ileri sürmektedir. Nitel anlatım tarzının, bağlayıcı yanı yok da ondan. Hâlbuki, bir önermenin bilimsel olmasıçin onun, o konuyla uğraşan herkesin sınamasına açık bulunması zorunludur. Ölçüp biçmeleri dile getirmeyen bir önerme, gerçeklik tabanına bassa bile, yansıtmağı öngördüğü olay, her kişinin değişen meşrebine, keyfine göre yorumlanacak demektir. Yalnız, şurasını unutmamalı: Canlılar bilimlerine konu olan canlı, fizik bilimlerin eğildiği cisimden daha başka türden görünümler sunmaktadır. Nitekim buna I. Bölümde temâs edilmişti; bundan sonraki bölümlerdeyse daha ayrıntılı şekilde incelenecek. İşte canlının, canlı-olmayandan değişik bu birtakım görünümleri, canlılar bilimlerinden kimini salt nicel dil kullanmaktan alıkoymakta; onların, yer yer nitel anlatımlara da başvurmalarını zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte bir bilim olarak biyolojinin büyük ölçüde ağırlık tanıdığı anlatım, deney içerikli nicel önermelerden meydana gelir. Öyle gelmesi gerektiği de, canlıyla uğraşan günümüzün bütün bilimadamlarınca kabul edilir.
[i] İLE SPEKULASYON
Hem felsefede hem de bilimlerin teori kesiminde anlamca sık sık birbirleriyle karıştırılan iki kavram var: Metafizik ile spekulasyon. Ne vakıt bir düşüncenin metafizik niteliğinden söz açılsa, akla derhâl spekulasyon geliverir. Ne zaman da herhangi bir önermenin yahut kavramın, deneylenemez, sınanamaz cinsten, dolayısıyla spekulativ olduğu söylenirse, bu sefer metafizik kavramı ister istemez zihinde uyanıverir. Bu durum, her iki kavramın, yakın çağlara değin düşünce tarihi boyunca benzer anlamları dile getirmiş olmalarından ileri gelse gerek. Böylece bugün bile, söz konusu iki kavram, kafalarda ara sıra aynı çağrışımları boşandırabiliyor. Hâlbuki, çağımızda genelgeçer anlayış uyarınca, sözü edilen iki kavram, mantıkca anlamdaş sayılmıyor artık. Her şeyden önce, tarif gereği 'metafizik', 'spekulasyon'u kapsar. Somut evrende, doğada varolanlar, bunların durumları, konumları, olagelişleri, birbiriyle olan bağıntıları üstüne konuşmak da; evrendeki varolanları birer birer göz önüne almadan, tek tek varolanlar ile bunların birbirleriyle olan bağıntılarını nasıl bilebileceğimizi sormak da; evrende bulduğumuz nesnelerden yahut olaylardan tamamıyla koparak birtakım salt hayâlî biçimler üstüne tartışmak da; özetle, anlatıma dayanan dilsel bütün yapıp etmelerimiz, 'metafiziğ'in ilgi alanına girer.
İmdi:
- Evrende varolanları, bunların durmadan değişen durumlarını, konumları ile olagelişlerini, aralarındaki bağıntıları irdelemek deney bilimlerinin görev alanına girer.
- Birçok başka konu üstüne soru sormanın yanısıra, evrende varolanları birer birer dıkkata almaksızın, tek tek varolanlar ile bunların kendi aralarındaki bağıntıları nasıl bilebileceğimizi sormak da felsefenin işidir. Görüldüğü gibi, felsefe ile bilim görev bölümü yapmakta, öyleki birbirlerini tamamlamaktadırlar.
- Oysa, somut evrende karşılaştığımız varolanlardan yahut olaylardan tümüyle koparak birtakım salt inşâlar (Fr-İng construction), kurgular (Fr-İng fiction) üstüne tartışmağı ödev bilen 'spekulasyon'un, yukarıda adı anılan kesimlerle, öncelikle de deney bilimleriyle bağlantısı pek dolaylıdır. Buna rağmen bilimler ayrışıp bağımsızlaşmadan önce geleneksel anlamıyla felsefede barındıkları dönemlerde doğayı bilmeğe, öğrenmeğe yönelmiş çabaların üstünde 'spekulasyon'un baskısı olanca ağırlığıyla duyuluyordu. Söz konusu çabalar, deneyler yahut gözlemlerle desteklenmemiş oldukları gibi, matematik yoldan da dile getirilememişlerdi. Böylece, evrenin şu yahut bu kesiti hakkında öne sürülen her iddia, spekulasyon olmaktan ileri gidememiştir. Kendini bu kısır döngüden ilk kurtaran doğa bilimi, aynı zamanda geleneksel anlamdaki felsefeyle de bağlarını ilk defa gevşeten tıp, sonraları iyiden iyiye kesense fizik olmuştur.
Canlılar bilimiyse —İlkçağ ile İslâm medeniyetleri döneminde tıbbın gösterdiği birtakım olumlu gelişmeler bir yana—, bu sorunun üstesinden ancak Yirminci yüzyılın sonlarına doğru gelmeğe başlamıştır. Yirminci yüzyılın özellikle ikinci yarısında deneysel doğa bilimi anlayışının gerektirdiği araştırma ile inceleme tutumunu —III. Bölümde gösterildiği gibi— tam anlamıyla, anlatım tarzını da bir ölçüde benimsediği görülüyor.
Öncelikle rahatca deney safhasına sokulamayan, dilleri de şimdiye değin biçimselleştirilememiş olan kollarıyla canlılar bilimi, meslekce veya uzmanlık yönünden ona uzak kişilerin uğraş alanı olagelmiştir. Ne var ki, onların yanısıra, uygulamalı canlılar biliminin uzmanlık isteyen kesimlerinden, özellikle de tıptan çıkagelen teorik donanımı büyük ölçüde eksik birtakım kimselerin, biyoloji teorileri kurmak dileğiyle yola koyulduklarında, gerçeklikte yaptıkları, canlılar biliminin kendisiyle ilgisiz spekulasyonlara dalmaktan başka bir iş olmadığı dıkkat çekicidir. Üç beş önde gelen canlılar bilim felsefecisi var ki, bunların, deney bilimleri açısından spekulasyonun, eleştirici tutumla çözümlenmesi çeşidinden, altından zor kalkılır bir işe giriştiklerini Felix Mainx[ii] bildirir. Oysa canlılar biliminin dışında, ama onun adına kuruldukları ileri sürülen spekulasyonlara karşı biyologların çoğu kayıtsızdır.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
Ş. Teoman Duralı
[i] Andre Lalande'ın felsefe sözlüğünde 'metafizik', özetle şöyle tarif ediliyor: "Metafizik, her çeşit araştırmanın en son genellemelerini kucaklar. O böylece hem deneyseli hem de deneyötesini kapsar. Buna göre bilimler seviyesinde iş gören deneysel metafiziktir (Fr metaphysique empirique). Buna karşılık, her türlü deneyi aşan işlemlerle de, deneyötesi metafizik (Fr metaphysique metaempirique) uğraşır —" Vocabulaire Technique et Critique de la Philosophie", 623. s.
[ii] Bkz: Felix Mainx: "Foundations of Biology", 622. — 623. syflr.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kant ve Mekanikcilik - Teleoloji Dialektiği (26.04.2020)
- Mekanikcilik - teleoloji dialektiği (14.04.2020)
- Gelişip dönüşen varlık olarak canlı (06.04.2020)
- Mekanikci bir sisteme doğru (27.03.2020)
- Mekanik varlık olarak canlı (19.03.2020)
- Yaratılmış varlık olarak canlı (12.03.2020)
- Canlı - canlı olmayan (26.02.2020)
- Kimlik, geçmişte inşâa olunan bir binâdır (03.02.2020)