Mehmed Şâkir Recâi
Hat san'atı'nın büyük isimleri - 18
Edebiyat tarihimize "Recâizâde" künyesi ile girmiş bulunan Mahmud Ekrem Bey'in (1847-1914) babası, işte bu bizim hattat Recâi Efendi'dir; tam ismiyle Mehmed Şâkir Recâi Efendi... Lakabı "Halîfezâde" olup bu künyeyle - veya sonuna Mehmed Recâi'yi de ekleyerek - imzaladığı levhaları mevcuddur. Mart 1804'de İstanbul'un Sütlüce semtinde doğdu, on üç yaşında Filibeli Mehmed Efendi'den nesih hattı icâzetnâmesini alırken kendisine Recâi mahlası verildi; bu arada Kur'ân hıfzını bitirdi. Cami derslerine ve Dîvân-ı Hümâyun'a devam etti. Mustafa Râkım'dan sülüs ve bilhassa celî sülüs öğrendi, onun en iyi tilmizlerinden sayılır (Resim 1-2). Hattâ Nusratiye Camii'ndeki celî sülüs kuşağını yazarken Râkım hasta olduğu için, Hâşim Efendi'yle (ö.1845) birlikde Recâi Efendi, hocalarına yardım etmişlerdir. Dîvân kâtibliği, Takvim-i Vekāyî'nin muharrirliği, vak'anüvîslik, Takvimhâne Nâzırlığı, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye âzâlığı, kapı kethudâlığı gibi resmî vazîfelerde bulunan Recâi Efendi'nin son on yılı üzüntülerle geçdi. 23 Kasım 1874'de vefat ederek Eyüb Sultan civârına defnolundu. Sülüs, nesih, celî sülüs, ta'lîk hatlarında usta, mücellidlik ve mühürcülük san'atlarına vâkıf, musıkîye âşinâ, hoş sohbet bir âlim, edîb ve şâir olduğu nakledilir. Zevcesi Edâkâr Emine Hanım'ın vefâtında yazdığı 1248/1832 târihli celî sülüs kabir kitabesi Râkım yolundaki en güzel eserlerinden olup, Cerrahpaşa Camii hazîresindedir.
Resim 1: Recâî Efendi'nin henüz 16 yaşındayken yazdığı sülüs-nesih kıt'ası.
Resim 2: Recâî Efendi'nin Râkım üslûbunda yazdığı zer-endûd bir celî sülüs istif.
Recâi Efendi'nin Dâmad Halil Rifat Paşa için gubârîye yakın hurde nesih kalemiyle 19 satırlı olarak yazdığı (1254/1838), tezhîbi ve teclîdi de kendisine âid, 10 x 7 cm eb'âdlı mushafı, hâlen Londra'daki Gassan İ. Şâkir Koleksiyonu'ndadır (nr. 14) ve hattatımızın bilinen tek mushafıdır.
Çabuk sinirlenen bir yaradılışa sâhib bulunduğu, aşağıdaki şu iki hâdisesinden anlaşılıyor: Bir mehtablı gecede, Vaniköy'deki yalısının bahçesinde - lamba yakmadan - yanık yanık nısfiye üflerken, yalının önünden sandalla geçen Mısır Hıdivi İsmail Paşa (1830-1895) onu fakîr bir Mevlevî dervişi sanıp, kendisine bir kese para atmasını uşağına emreder. Tam Recâi Efendi'nin hizasına geldiklerinde uşak keseyi firlatınca, Efendi daldığı âlemden şıkırtıyla uyanır ve bu davranışdan dehşetli alınarak, kendi sandalıyla hemen onların peşine düşer. Emirgân'daki Hıdiv Yalısı'nın rıhtımına yanaşdıklarında, İsmâil Paşa'ya: "Takvimhâne Nâzırı geldi" haberini gönderir. Gecenin ilerleyen saatinde - sırtındaki entarisiyle - Recâi Efendi'nin kıyafeti ve hiddeti Paşa'yı şaşkına çevirir. "Nısfiyeyi çalan bendim, al bunu" diyerek keseyi geri veren Recâi Efendi yalıdan derhal çıkar ve sandalıyla Vaniköy'e döner.
Yine bir gece, yalısından sandalına binip Kanlıca civarında hem mehtâb âlemine katılır, hem de demlenerek balık avlar. Aynı gece Sultan Abdülazîz (saltanatı: 1861-1876), Nevres Paşa'yla (1826-1872) beraber mehtâba çıkdıklarında, yakınından geçdikleri Recâi Efendi'nin bu hâli Padişah'ın hoşuna gider ve ona biraz sataşmasını Paşa'dan ister. Nevres Paşa Recâi Efendi'ye balıkçı ağzıyla: "Baba Efendi, balık baş vuruyor mu?" diye sorunca, Efendi uzatmadan "Vuruyor" cevabını verir. Paşa'nın üstüste aynı suâli sormasına Recâi Efendi hiddetlenerek: "Be herif, 'baş vuruyor mu, baş vuruyor mu?' diye başımı şişirdin. Musallat olma, işine git. Anlaşıldı ki sen geveze bir herifsin. Ya şu kara sakallı adama ne diyelim, senin saçmalarını dinliyor da sesini çıkarmıyor" diye bağırır. Padişah kahkahasını zor tutup, renk vermeden Nevres Paşa'yla, oradan uzaklaşırlar. Lâkin Recâi Efendi, kayıkçısının, bu kayıkçılardaki elbise düğmelerinden onların Saray mensûbu olduklarını anlayarak bunu kendisine de söylemesiyle, pek huzursuz bir gece geçirir. Ertesi günü muhâfızlar ürkütmeden bu sevimli ihtiyarı Saray'a götürürler ve Padişah'la karşılaşdırılmadan gönderilen ihsân-ı şâhâneye bir de câriye eklenince, Recâi Efendi, gördüğü korkulu rüyadan sonra huzura kavuşmuş olarak yalısına döner.
SH, s.309
Prof. Uğur Derman
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük bir hattat ve neyzen: Kâdıasker Mustafa İzzet Efendi (29.12.2017)
- Büyük ta'lîknüvîs: Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi (21.12.2017)
- Hem solak, hem çolak bir hattat: Yesârî Mehmed Es'ad (14.12.2017)
- Kardeşlerin küçüğü, üstadların büyüğü: Mustafa Râkım Efendi (08.12.2017)
- Ünye'den İstanbul'a bir hattatın hayat hikâyesi: İsmail Zühdi Efendi (30.11.2017)
- Şeyhulislâm Veliyyüddin Efendi (24.11.2017)
- Kâtibzâde Mehmed Refî' (17.11.2017)
- Şekerzâde Seyyid Mehmed (10.11.2017)