Eski mürekkepçiliğimiz – 3
(Bu makâlenin ikinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
Mürekkebin, su ile kesafeti ayarlandıktan sonra rengi ve kıvamı bir iki satır yazılarak tecrübe edilirdi. Eğer mürekkebin koyuluğu yerinde ise:
Tecrübe kıldım, mürekkep hûbdur,
O siyah zülfün gibi mergûbdur.
(Tecrübe etdim, mürekkep güzeldir. O siyah saçların gibi beğenilmişdir)
Fazla sulu olduğu zaman da:
Tecrübe kıldım, mürekkep suludur.
Bunu yazan, okuyanın kuludur.
gibilerden bir beyit yazılması âdet olmuştu.
Mürekkep fazla sulu ise kâğıd üzerinde siyah yerine gri renk verir. Makbul olmayan böyle bir mürekkebi koyultmak için suyunu uçurmak lâzımdır. Ânında bir çare olarak, sol elin baş ve şehâdet parmakları arasındaki çukurluğa birkaç damla mürekkep konulur. Vücud harareti ile suyu azalan mürekkep koyu renk vererek yazar. Zamkı fazla mürekkeple yazılan yazılar geç kurur. Böyle olanlar, rutubetli yerde kalırlarsa zamanla karşı sahîfeye yapışabilirler. Balmumu ve bezir yağından yapılan mürekkepler, sulu olurlarsa gri renk yerine deve tüyü rengi verirler.
Bezir isine başka maddeler ilâvesiyle yapılmış mürekkeplerin yazılarına güneşde yan bakınca rengârenk görünür. Eskiden tâvûsî diye adlandırılan bu mürekkeple alâkalı bir beyti Necâti Bey Dîvânı'nda gördük:
Cemâlün mushafı hakkı, mubârek faldür zülfün
Ki tâvûsî mürekkeple yazılmış daldür zülfün
Tavus kuşunun tüyleri kadar güzel parıltılar verdiği için bu ismi alan mürekkebin terkîbi: Zamk: 10 dirhem * Mazı: 15 dirhem * Dûde-i bezir: 2,5 dirhem * Zaç: 20 dirhem * Zağferan: 1 dirhem * Şap: 0,5 dirhem * Karaduz: 0,5 dirhem * Jengâr: 0,5 dirhem.
İs mürekkebinin çok kullanıldığı geçen asırlarda, havanda fazla döğmek imkânı bulunamazsa, az döğülmüş mürekkebin, bir kab içinde çok açılıp kapanan kapılara (bilhassa hamam kapıları) veya deve kervanlarına asılarak sarsıntı ile terbiye olunması sağlanırdı. Hattâ XVI. asır hattatlarından Receb Revânî (ö.1551) bu maksadla, bacaklarına mürekkep şişelerini bağlayıp dolaşırmış (Tuhfe-i Hattâtîn, s.202).
Kuru Mürekkep:
Eskiden imza gibi kullanılan mühürü karartmak için, istampa yerine kurutulmuş kütle halinde siyah mürekkep parçası; mühürün yanı sıra cebde taşınırdı. Bunu da kuru mürekkep ismi ile mürekkepçiler satardı.
Renkli Mürekkepler:
Bizde her renk mürekkep yapılmışsa da en çok kullanılanları: Siyah, kırmızı ve sarı renklileridir. Gamlı bir şâir, bunları bir beyit içinde ne hazin toplamıştır:
Baht-ı siyehim, hûn-i dilim, çehre-i zerdim..
Keyfiyyetimi yazmağa üç türlü mürekkep..
(Kara bahtım, kanlı gönlüm, sararmış çehrem.. İşte halimi yazmak için üç türlü mürekkep..)
Tuhfe, farklı renkteki mürekkeplerle yazmayı seven Hüseyin Can (ö.1695) isimli bir hattattan bahsederken onun devâtının üç hokkasının bulunduğunu ve bunun etrafına kendisine âid şu beyti yazmış olduğunu nakl ediyor (s.180).
"Üç hokka devâtında ne var?" derse o şâhım,
Hûn-i ciğerim, dûd-i dilim, baht-ı siyâhım.
Yine aynı hattat aşağıdaki kıt'ayı da kullandığı mürekkeplerle ilgili olarak yazmışdır:
"Üç hokka devâtında" dedi yâr "ne vardır?"
Dedim ana "Ey Husrev-i şîrîn şeker-âb,
Zülf-i siyehin, lâ'l-i lebin, çeşm-i kebûdun
Evsâfını tahrîr içün üç dürlü mürekkep!"
Kırmızı Mürekkep (Lâ'l mürekkep):
Lâ'l mürekkebin esası kırmız böceği (Fransızca: cochnille)dir. Bu mürekkebin îmâli için pek çok tertibler mevcuddur. Nümune olarak, geçen asırda pek meşhur olan "Eyüplünün lâ'li"nin terkîbini verelim: "Lotur: 5 dirhem * Şekerci çöğeni: 5 dirhem * Şap: 0,5 dirhem. İş bu tertibe altı fincan su koyup, güzelce kaynatıp tülbendden süzüp, suyunu alıp, sonra altı dirhem kırmız'ı eyüce döğüp işbu suyun içine atup kaynatup indire. Tabak içine koyup bir bezden süzüle. Tabağın dibinde kalanı alup bir kağıda koyalar. Evvelki tabakdan ruh-ı lâ'l alınır, gāyetle güzel lâ'l olur. İkinciden kaymak tabir olunur. Bu da güzel. Üçüncü lâ'l aşağıdır. Kurutup kullana. Ehlinden mesmu' olundu".
Elimizde bunun gibi pek çok lâ'l terkîbi olmakla beraber, sonradan, yapmayı bilen kalmamıştır. Yukarıda ismi geçen ve bu asrın başına kadar lâ'l mürekkep îmal eden "Eyüblü" her kim ise, İslâmiyeti yanlış anlamış olacak ki, yapılış usûlünü gizlemiştir. Püf noktası sadece babadan oğula intikāl eden bu tertîbe göre, deneyenler bir netice alamamışlar. Lâ'l mürekkebi öğrenmek için kendisine müracaat eden Tuğrakeş Hakkı Bey'le babası Hattat İlmî Efendi'yi (1839-1924) atlatıp reddeylemesi, san'at namına ne kadar esef vericidir.
Tuhfe-i Hattâtîn, Şeyh Mehmed Lâ'li isimli hattatdan (XVII.asır) bahsederken "lâ'li mürekkebi güzelleştirdiği için bu isimle anıldığını" yazıyor (s.482). Lâ'l mürekkebin akıntısını temin için limon veya ekşi nar suyu ile ezilmesi tavsiye ediliyor.
Yazma Kur'ân-ı Kerîm'lerde, tevakkuf (secâvend) işâretleri için kırmız böceğinin öldürülmesiyle yapılan lâ'l mürekkebi kullanılmaz (Tuhfe, 624). Kullanılan güvercin kanı rengindeki secâvend mürekkebi, tabiattaki civa sülfür (zencefre)nin içindeki sarı renk -rivâyete göre- patlıcan suyu ile alınmasıyla, kalan kısımdan yapılırmış.
(Yazının devamı gelecek hafta…)
Prof. Uğur Derman
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Eski mürekkepçiliğimiz - 2 (02.02.2024)
- Eski Mürekkepçiliğimiz- 1 (26.01.2024)
- Osmanlı’nın Hattat Pâdişahları – 2 (19.01.2024)
- Osmanlı’nın hattat pâdişahları - 1 (12.01.2024)
- İbnülemin Mahmud Kemal Bey’in manzum öfkesi (05.01.2024)
- 1897’deki Türk-Yunan harbinden iki latîf hâtıra – 2 (29.12.2023)
- 1897’deki Türk-Yunan harbinden iki latîf hâtıra - 1 (22.12.2023)
- Farmasötik edebiyatımız (15.12.2023)