Mücerred geçen 86 yıllık ömrünü, semeresi çok faaliyetleriyle dolduran ve milletine muhalled eserler bırakan İbnülemin Mahmud Kemal İnal (1871-1957), kütüphanesini İstanbul Üniversitesi'ne bağışlamaya karar vererek 1949 yılında bunun noterlikçe de tescilini yaptırmış, ancak bağışının tahakkukunu ölümünden sonraya ertelemişti.
Lâkin bu gibi hayra mâtuf teşebbüslerin sâdece zâtına mahsus olduğunu mu sanıyordu, bilmem ammâ, henüz hayatta iken bir başkasının kendi önüne geçerek, benzer bir bağışı kuvveden fiile çıkarması Mahmud Kemal Bey'i çok öfkelendirmiş olmalı ki, yapılan o bağışı âdeta alaya alan bir manzume kaleme alıvermişti. Bu manzumeyi nakle geçmezden önce, bu feverâna sebeb olan Süheyl Ünver Hocanın (1898-1986) farkında olmadan işlediği büyük günâhı(!) nakledelim.
1933'den beri müdîri ve hocası olarak başında bulunduğu Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü'nün, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı'nca 1951 yılının ilk aylarında esaslı bir tâmirden geçirilerek tefriş edilmesi, Prof. Dr. Süheyl Ünver'i son derecede bahtiyâr eder. Buna mukābele-i şükran olmak üzere, hayatının sonunda düşündüğü bağışı şimdiden yapmağa karar vererek, sayısı 100.000'i bulan arşivini ve 2.000 kitabını Enstitü'ye vakfeder. Bu babda kimseyle yarış etmek derdinde olmadığı için, bağışının gizli kalması arzusuna rağmen, bu güzel haber kısa zamanda yayılır. Gazete ve dergilerde, ayrıca Anadolu Ajansı vasıtasıyla radyoda duyurulur. Gerekli muâmeleler tamamlandıktan sonra İstanbul Üniversitesi Merkez Binası'nda "Dr. A. Süheyl Ünver Arşivi ve Kütüphanesi" 4 Eylül 1952 günü resmen kurulmuş olur. Anılan faaliyetden memnuniyet duyan pek çok dostuna karşılık, ehıbbâsı arasında yer alan Mahmud Kemal Bey ise, bağış hususunda kendisinden erken davranan Süheyl Bey'in bu hareketinden herhalde bir iğbirâra kapılır ve "fâilâtün+fâilâtün+fâilün" vezniyle 18 beyitlik şu hezl-âmiz manzumeyi yazar:
EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR BAĞIŞ
Âferin Doktor Süheyl'e, mil fua,
Yaptı bir arşiv ki yüzmilyon değer.
Arşivinde yüzbin arşiv muhtefî,
Bilmiyorduk, kenz-i mahfîmiş meğer.
Nakli îcâb etse şâyed bir yere,
Nısfını onbin öküz ancak çeker.
Dîger âsâr-ı semîne bîhesab,
Belki altmışbin katır terhîl eder.
Bahş edince arşivi, verdi Ajans
Şehr-i İstanbul'a, sür'atle haber.
Ankara burdan haber almış iken,
Geldi ordan ol haber, herkes güler.
Bir bağış kim, kâinatda yok eşi,
Ehl-i aklı etti sersem, serteser!
Bâzılar "Şaşdım da kaldım" türküsün
Fart-ı hayretle terennüm ettiler!
Yaklaşınca rûz-ı rüstâhîz, olur
Pek garîb haller cihanda, cilveger.
Etme tafsîl maddeyi, takdîre geç,
Belki Doktor başka mânâlar sezer.
Bir hekimdir ki, latîfe bertaraf,
Destini hürmetle Câlînos öper.
Hem müverrih, hem müzehhib, hem hekim,
Görmemiştir aynını, ayn-ı beşer!
Minyatür fenninde üstâd-ı kül,
Yaptığı tasvîre Mâni baş eğer.
Böyle yüzbin arşivini kim verir?
Varsa göster öyle bir âlî-güher.
Bir bağışdır ki, temâşâ eyleyip
İbret alsın ehl-i ilm ü ehl-i zer.
Cümle akvâm bir ağızdan bağrışır:
"Ortaya koydu muazzam bir eser"
Sevmeyen kalmaz görünce arşivi,
Böyle sâhib-himmeti herkes sever.
Mil fua mersi, Süheyl Ünver Bey'e,
Ün salıp olsun cihanda mûteber.
1951, İbnülemin Mahmud Kemal
Manzumede geçen bazı kelimeler için lugatçe aşağıdadır:
Mil fua (Mille fois): Bin kerre
Muhtefi: Gizlenmiş
Kenz-i mahfî: Gizli hazîne
Nısfını: Yarısını
Âsâr-ı semîne: Değerli eserler
Terhîl eder: Nakleder
Serteser: Baştanbaşa
Fart-ı hayret: Şaşırmada aşırılık
Rûz-ı rüstâhîz: Kıyamet günü
Cilveger: Görünür
Câlînos: Hekimliğin pîrlerinden Galinos, Galen (131-210)
Ayn-ı beşer: İnsan gözü
Üstâd-ı kül: Çok şeyleri çok iyi bilen
Mâni: Nakkaşlığın pîri sayılan ve bâtıl Maniheizm'in kurucusu olan kişi (216-276)
Âlî-güher: Mayası yüksek
Ehl-i ilm ü ehl-i zer: İlim ve altın sahipleri
Akvâm: Kavimler, milletler
Sâhib-i himmet: Himmet sâhibi
Mil fua mersi (mille fois merci): Bin defa teşekkür
Manzumesinin başında ve sonunda Süheyl Hocaya Fransızca hitâb ederek takdir ve teşekkürlerini(!) bildirmesinden, kendisinin "hazîne-i evrak" olarak tanıdığı tarihî malzemenin ayrı lisandan "arşiv" adıyla anılmasına ayrıca öfkelendiği anlaşılıyor. Çünkü manzumede kütüphaneye itirâz yok; evveliyle, âhıriyle ille de arşiv…
Düşünüyorum da, zâtî bağışını ölümüne bağlı olarak tehîr eden Hazret'in, 4 Eylül 1952'de resmîleşen "Süheyl Ünver Bağışı"ndan sonra harekete geçerek 5 Mart 1953'deki jübilesinde açıklandığı üzere, kendi bağışının hemen tahakkukunu isteyişinde de acaba Ünver bağışının tesiri var mıdır?
29 yıl yakınında bulunduğum Süheyl Hocanın bu manzûmeden haberdâr olduğuna dâir bir bilgim yok. Haberi bulunsa bile,
"Cihan bağında ey âkıl, budur makbûl-i ins ü cin,
Ne sen bir kimseden incin, ne kimse senden incinsin."
beytinde târif edilen yaradılışından ötürü müteessir olacağını da sanmıyorum. Mahmud Kemal Bey'in ise, 1955 yılında neşredilen Son Hattatlar isimli kitabında (s.6-7) Ünver'i: "…Hattât-ı şehîr Şevkı Efendi merhumun hafîdi, hünerver Doktor Süheyl Bey'in de, Topkapı Sarayı Müzesi'nin bir dâiresinde te'sîs etdiği san'at yuvasında genç erkek ve kızlara tezhîb ve minyatür tâlîm etmekde olması, bizi memnun etmekdedir" sözleriyle yâd etmesi, onun da bu "Eşi Görülmemiş Bir Bağış" mes'elesini artık kapadığını gösteriyor.
Bu arşivli manzumeyi her iki muhteremle de yakınlığı olan Ekrem Hakkı Ayverdi Bey (1899-1984) 30 küsur yıl evvel bana vermişti. Geçenlerde yeniden elime geçirince bunu Fikriyat okuyucularıyla paylaşmayı müsasib gördüm.
Prof. Uğur Derman
Resimaltı:
Resim 1: Ressam Feyhaman Duran'ın (1886-1970) fırçasından İbnülemin Mahmud Kemal İnal.
Resim 2: Ressam Feyhaman Duran'ın fırçasından Süheyl Ünver.