Kalem - 4
(Bu makâlenin üçüncü bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
KAMIŞ KALEMLE YAZILMASI
Kalemi, ağzındaki eğrilik kâğıda tamâmen intibāk edecek şekilde tutup yukarıdan aşağıya hareket ettirmekle ince, sağdan sola yürütmekle kalın harfler yazılır. Sülüs ve nesih kalemleri, harflerinin her bölümünü, kâğıddan kalkmadan, tutuşdaki istikāmete göre çıkartır. Ancak, ta'lîk hattındaki bâzı harf incelikleri, kalemin ağız kısmı kâğıda yarı yarıya intibāk ettirilerek yapılır ki, çok zordur. Her ne kadar yazarken görmeden, bunu târiflerle anlatmak güç ise de, eski nesilden okurlarımızın hâtıralarını tâzelemek, gençlerimize de bir fikir vermek için bu kadar bahsi lüzumlu bulduk.
Eskiler, kalemin yazmak maksadıyla kâğıda bu temâsını "kalemin secdesi" olarak vasıflandırırlar. Meselâ, Adanalı şâir Hayret Hoca'nın (1848-1913) uzun bir şiirindeki şu mısrâlar ne kadar yerindedir:
Ey hâme! Niçün durursun öyle?
Buldum sana bir vesîle, söyle…
Haydi kırtāsa eyle vaz'-ı cebîn,
De, sücûdunda: "Rabbenâ, âmin!"
(Ey kalem, niçin öyle duruyorsun, konuşman için sana bir vesîle buldum. Haydi, kâğıda alnını koy da, bu secde ânında de ki: Allahım, kabul eyle!).
Bir Fârisî beyit de şu meâldedir: "Eğer söz, gökyüzünden inmemişse, neden kalem her söz için secdeye kapanıyor?":
اكر كلام نه از آسمان فرود آيد
چرا بهر سخني خامه در سجود آيد
Hattat, kalemi elinde fazla sıkmadan tutar. Yazma işi bitince, kalemin ağzı sol elin şehâdet parmağına sürülerek veya yalanarak temizlenir. Aksi takdirde, içindeki zamk dolayısiyle mürekkeb orada donar ve bir daha kullanılacağı zaman akıntıya mâni olur. Bu hâlde kalemin ağzı, baş parmak üzerine basdırılıp çıtlatılarak donuk mürekkebden kurtarılır.
Nesih hattı ile bir Kur'ân-ı Kerîm'in yazılışında ağzı değişik üç kalem kullanılır:
1- İlâhî metnin yazıldığı nesih kalemi,
2- Harflerin vereceği sesi tâyin eden hareke işâretlerinin konulduğu daha ince ağızlı
hareke kalemi,
3- Âyetlerdeki durakları gösteren ve kırmızı mürekkeb kullanılarak yazılan (tevakkuf, secâvend) işâretleri için ince bir secâvend kalemi.
KALEME HÜRMET
Hem hakkındaki mânevî tebşîrât, hem de gördüğü hizmet yüzünden, eskilerin son derece hürmet ettiği kalem, kullanılmaktan küçülüp de istifâde olunamaz hâle gelince, herhangi bir yere atılmaz. Ya yüksek bir dam üstüne fırlatılır veya ayak altı olmayan bir toprağa saklanır. Her kalem açışda çıkan ve eskilerin bürade-i kalem dediği yongalar da (Resim 1) biriktirilip yine ayak altında kalmayan bir yere gömülürdü.
Delil-i izzet, erbâb-ı hatta, kâfidir,
Ki hurde-i kalemi, zîr-i pâye dökmezler
(Yazı ile uğraşanların büyüklüğüne delil, kalem kırıntılarını ayak altına dökmemeleridir).
Hazret-i Ali de şöyle buyuruyor: "… Kalem yongasının üzerine de oturmadım. O halde, bana bu kaygı nereden geldi?"
Kalem yongalarını böyle saklayanlardan Abdurrahman bin Ali (ö.1201) nâmındaki hadîs âlimi vefâtında gasil suyunun, bu yongalarla ısıtılmasını arzu etmiş, vasıyeti yerine getirildikden sonra geride hayli kalem kırıntısı da artmış (Tuhfe, s.247). Ne kadar çok yazdığını buradan anlamalı…
Bu asrın başlarında Isparta'da yaşayan ve 306. Kur'ân'ını yazarken vefat eden hattat Mustafa Tevfik Efendi (ö. 1917) de, aynı vasıyetde bulunduğu için, gasil suyu, açtığı kalemlerin kırıntılarıyla ısıtılmışdır (Son Hattatlar, s.428-429). Kalem hizmetkârlarına, bundan daha çok yakışan bir son temizlik düşünülebilir mi?
XVIII. asrın mâruf sülüs-nesih üstadlarından Yahya Fahreddin Efendi (ö. 1756), gençliğinde, Tophane'deki Karabaş tekkesi (bugün mescid) şeyhinin huzûrunda akrabâlık dolayısiyle otururken, bir gün orada medfun XVI. asrın mâruf hattatı Demircikulu Yusuf Efendi'nin (ö.1611) mezarını temizleyip düzeltmek arzusunu duyar (Resim 2). O esnâda, kabrin toprağından bir kamış kalem çıkınca, içinde yazıya karşı şevk uyanan Yahya Fahreddin Efendi, meşhur hattatlardan ders alarak kendini bu yola vakfeder. İşte toprakdan çıkan bir kalemin feyzi..
Yazıya henüz başlayanlar, yeni açılıp şakk ve katt edilmiş birer sülüs ve nesih kalemini kâğıda sarar ve Üsküdar-Karacaahmed Sultan mezarlığında, meşhur hattat Şeyh Hamdullah'ın (ö. 1520), kabir toprağının iki parmak dibine "salât ü selâm ve ihtiram" ile defnederek, ilk cuma gecesinden bir hafta geçince, yine gömdüğü vakitde çıkarıp her yazı çalışmasında birer satır o kalemle yazarlarsa, bunun yazan için feyizli olduğunu Tuhfe-i Hattâtîn kaydediyor (s. 187).
Kalem, bizde bu kadar tevkîr edildiği halde, büyük hattatların kalemleri, nedense zamanımıza pek intikal etmemişdir. Meselâ, Şeyh Hamdullah kalemini nasıl açardı? Hâfız Osman'ınki nerededir? Râkım Efendi o emsalsiz celîleri hangi kalemle yazdı? Bunları bilmiyoruz.
Bir kalemin, verdiği eserler yanına asılması, ilk def'a geçen asırda vâkî' olmuştur. 1855'deki tahribkâr Bursa zelzelesi, Ulu Câmi'nin de esaslı bir tâmirini îcab ettirdi. Yazıların yenilenme işini alan hattatlardan Abdülfettah Efendi'nin (1815-1896), bu levhaları yazmak için, kendi îcâdı olarak yaptırdığı celî kalemini sür'atle ve kolaylıkla kullandığını Sultan Abdülmecid (saltanatı: 1839-1861) işitince, konuyla ilgilendi. Çünkü, kendisi de eser verecek kadar hüsn-i hatdan nasîb almışdı. Zâten, Osmanlı pâdişahlarının idârî cihetden en zayıf olanı bile, bir san'at dalına intisab ile eser vermeğe, hiç değilse san'at erbâbını koruyup onların mânen ve maddeten tekâmül etmelerine gayret göstermişdir.
Sultan Abdülmecid, Hırka-i Saâdet Dâiresi'nde, Abdülfettah Efendi'den vükelânın huzûrunda bu kalemle bir "İsm-i Nebî" yazmasını istedi ve hattatını takdîr etti. Anılan kalemin ve onunla yazılmış çifte Allah Hû levhasının Bursa Ulu Câmii'ne asılmasını emretti (Resim 3).
Sultan Reşad'ın arzûsuyla büyük boy bir Kur'ân-ı Kerîm yazan Hasan Rıza Efendi'nin kalemleri de, Topkapı Sarayı Kütübhânesi'nde mahfuzdur. Kalemler bir def'a açılarak (eskiler buna kat'-ı vâhid derler) ağzı bozulmadan bütün Kur'ân-ı Kerîm onunla yazılmak mahâreti gösterilmişdir (Resim 4)
(Yazının devamı gelecek hafta…)
Prof. Uğur Derman
Resimaltları:
Resim 1: Kalemin katt' olunması.
Resim 2: Demircikulu Yusuf Efendi'nin Karabaş Tekkesi hazîresi'ndeki kabir kitâbesi.
Resim 3: Abdülfettah Efendi'nin Bursa Ulu Câmii'ndeki celî sülüs müsennâ levhası ve yanında asılı olan celî kalemi.
Resim 4: Hasan Rızâ Efendi'nin mushaf yazmak için kullandığı cava kalemleri (TSMK).
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.