Eğitimde “üçüncü adres” ihtiyacı
Fiziki alanlarda ve konularda olduğu gibi, psiko sosyal alanlarda ve konularda da "sacayağı sistemi"ne ihtiyaç var. Çünkü, insanlar; asgari üç noktadan hayata tutunurlarsa, kendilerini daha çok güvende hissediyorlar.
Bizim geleneğimizde; üç neslin diyaloğu ve işbirliği, onun için gerekli ve önemli. Yaşlıların hatıraları, yetişkinlerin gerçekleri, çocukların ve gençlerin hayalleri; aynı sosyal zeminde, birleşip bütünleşmeli.
Geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman algısı ve kurgusu; bu yüzden, ihmal edilemeyecek derecede değerli. Dünün ibrası, bugünün ihyası, yarının inşası ile ilgili süreçler; buna göre sistematize edilmeli.
Annelere ve babalara, mümkünse en az üç çocuk; siyasal sebeplere ilave olarak, bu psiko sosyal gerekçe ile de tavsiye ediliyor. Bir çocukta yalnızlık duygusu, iki çocukta çatışma kaygısı öne çıkıyor; fakat üç çocuk, daha kolay grup haline gelebiliyor.
Bu açıdan bakıldığında, örgün ve yaygın eğitim süreçlerinin içinde bulunan çocukların ve gençlerin; evlerin ve okulların dışında, cazip "üçüncü adres"lere ihtiyaçları var. Daha özgür ve özgün ortamlarda; bir yönüyle kafalarına göre takılma, bir başka yönüyle ilgi ve yetenek alanlarına göre kendilerini daha kolay ifade edip ortaya koyma gereği duyuyorlar.
Böyle çevre ve ortamları, biz bilinçli ve özenli bir şekilde oluşturmazsak; birileri, bu boşluğu kendine göre dolduruyor. Hatta bazıları, bu temel ihtiyacı istismar edip; kötü amaçlı tezgahlar ve tuzaklar bile kuruyor.
BİLGİ EVLERİ, GENÇLİK MERKEZLERİ
Yerel yönetimlerin Bilgi Evleri ile Gençlik Merkezleri; vaktiyle, çocuklar ve gençler için, güvenli üçüncü adresler olsun diye kuruldu. Fakat bazıları, giderek ikinci adrese dönüşüp; okullar, dershaneler, kurslar gibi oldu.
Artık onlar da, örgün eğitim kurumlarının devamı gibi çalışıyorlar. Ya takviye amaçlı dersler, kurslar veriyor; yahut, öğrencileri muhtelif sınavlara hazırlıyorlar.
Böylece, gündüzleri öğretmenlerin ve idarecilerin insiyatifinde okullarda yaşanan, akşamları annelerin ve babaların insiyatifinde evde takibi yapılan ders, ödev sendromu; hafta sonları da yeni bir vekalet kadrosu ve kurumu ile buralarda tekrar ediliyor. Kendi iradesinin ve insiyatifinin dışında baskının, otoritenin olmadığı özgür ortamlarda gönlünce gülüp oynamaya, hoplayıp zıplamaya, çalıp söylemeye, eğlenip rahatlamaya, kısacası doya doya nefes alıp yaşamaya fırsat bulamayan çocuklar ve gençler; ne zaman çatlayıp öleceği belli olmayan, koşu bittiğinde ayakta duracak takati bile kalmayan yarış atları haline geliyor.
Bu kurumlar, kuruluş amaçlarına ve anlamlarına geri dönerek; yeniden ve daha güçlü bir şekilde, cazip üçüncü adresler olma özelliği kazanmalıdır. Hedef kitleye, helal dairesi içinde; çokça kültür ve sanat, oyun ve eğlence hizmetleri sunmalıdır.
UYGUN UĞRAK YERLERİ
Ayrıca, biz, hepimiz; insanın yaşadığı her yerde, uygun uğrak yerleri oluşturmalıyız. Merkezi idareler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, duyarlı özel sektör yatırımcıları olarak; açık büfe ve zengin menü sofralar gibi, çok renkli ve çeşitli hizmetler sunmalıyız.
Bu mekânlar ve ortamlar; teknik yönden yeterli, estetik yönden güzel, içerik yönünden doyurucu, sosyal yönden sıcak, psikolojik yönden rahat olmalı. Hem mümkün ve muhtemel ihtiyaçları, makul bir şekilde karşılamalı; hem de, ilgi ve eğilimlere göre, zengin meşguliyet seçenekleri sunmalı.
Son zamanlarda, sayıları giderek artan "kitaplı kahve" tarzı yerler; bu konuda, iyi örneklerden birisi olarak gösterilebilir. Şairlerin, yazarların, sanatçıların, sporcuların, bilim adamlarının, siyasetçilerin, kanaat önderlerinin, sivil toplum liderlerinin oluşturacakları cazip sohbet halkaları, gezi programları, atölye çalışmaları; yeni nesiller için, etkili sivil mektepler, medreseler haline gelebilir.
Buralarda, giderek ve doğal bir şekilde; yamak, çırak, kalfa, usta, üstad ilişkisi de oluşabilir. İnsanlar, madenlerine göre meyledip; fıtratlarına uygun ortamlarda, aşka ve şevke gelerek, daha kolay ve hızlı gelişebilir.
ELİMDEN GELSE
Mümkün olsa, elimden gelse; örgün ve yaygın eğitim hizmetlerinin çoğunu oyuna, eğlenceye, masala, hikayeye, maceraya, keyifli meşguliyete dönüştürürdüm. Çocukları ve gençleri, sınıfların içinde ders anlatarak değil; gerçek ya da kurgusal bir hayatın içinde, yaparak ve yaşatarak yetiştirirdim.
Aslında, anneler ve babalar evlerini, öğretmenler ve idareciler okullarını; eğer isterlerse, büyük ölçüde, bu anlayışa ve işleyişe uygun hale getirebilirler. Yeni yatırımlar yapmadan, ek mesailer harcamadan bile; çocukların ve gençlerin iç dinamiklerini harekete geçirip, her bakımdan daha ileri noktalara götürebilirler.
Dün gitti, yarın gelmeyebilir; bugünün hakkını vermek lazım. Böyle gelmişse bile, böyle gitmek zorunda değil; yeni şeyler söylemeye ve yapmaya ihtiyaç var cancağızım.
Muhtaç olduğumuz kuvvet ve kudret; akıl, ruh, beden altyapımızda gizlidir. Keşfedip ortaya çıkarabilir, işleyip işe yarar hale getirebilirsek; dünyamızı da, ahiretimizi de abad edebilir.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Örneklerle, öykülerle eğitim (01.11.2017)
- Özgür insan için özgün eğitim (28.10.2017)
- Dünyanın bütün çocukları (24.10.2017)
- Yeryüzü Mektebi (21.10.2017)
- Kitap okumak ya da okunacak kitaplar yazmak (18.10.2017)
- Eğitimde oyunun ve oyuncağın önemi (14.10.2017)
- Yetki ve Sorumluluk Eğitimi (10.10.2017)
- Eğitimde sistematik sabotaj (07.10.2017)