Vesayet zincirlerini kırarak, halkın iradesiyle iktidar olan kadrolar; "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" demişlerdi. Bu duruşlarıyla; yıllardır hor ve hakir görülen kitlelere, ümit ve güven vermişlerdi.
Zamanla, adım adım; beklentiler büyük ölçüde gerçekleşti. Uzun ve yüksek atlamalı engelleri aşa aşa; milli irade baş köşeye geçti.
Ancak, bazı alanlarda ve konularda; eski anlayışlar ve alışkanlıklar, varlığını koruyor. Özellikle örgün ve yaygın eğitim hizmetlerinde; sistematik sabotajlar sürüyor.
Meselenin farkında olan ve kendi çapında sosyal sorumluluk bilinci ile hareket etmeye çalışan eğitimci dostlar; "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" ikilemi içinde kalıyorlar. Tepki göstermek ile sabır ve anlayış sınırlarında kalmak arasında bocalayıp duruyorlar.
FETÖ İLE MÜCADELE NE HALDE?
Hizmetten cemaate, cemaatten örgüte dönüşen ve nihayet darbe, iç savaş, işgal ihanetine kalkışan hainler güruhunun; kadrolaşma ve kurumlaşma konusunda, öncelikli ve önemli alanlarından birisi eğitim sektörü idi. Ülke ve toplum genelinde yaygınlaşıp yer edinen okullar, dershaneler aracılığıyla; bir neslin kayda değer kısmı, kelimenin tam anlamıyla ifsad edildi.
15 Temmuz 2016 öncesinde, "paralel yapı" ile mücadele vardı; şimdi ise, "FETÖ" ile mücadele var. Örgütle irtibatı tespit edilenlerin; kimileri memuriyetten men edilip görevden alınıyor, kimileri tutuklanıp yargıya havale ediliyorlar.
Ancak; sürecin sağlıklı ve güvenli işleyip işlemediği konusunda, derin endişeler devam ediyor. Bir yandan "muhtemel mağdurlar"la ilgili kaygılar büyüyor; öte yandan, "dokunulmayan hainler"le ilgili rahatsızlıklar sürüp gidiyor.
Sorumluluk söylemlerinin bir ucu siyasi ve bürokratik kadrolara, kurumlara uzanıyor; öteki ucunda, yaygın ve etkin sivil toplum kuruluşları töhmet altında kalıyorlar. Hal ve gidişi anlamaya, kavramaya çalışanlar; ister istemez, muhtelif senaryolar üretiyorlar.
"Etki etme gücü olanların, karar verme makamında bulunanların; ürktükleri, korktukları, gizledikleri, sakladıkları bir şeyler mi var?" sorusu sıkça soruluyor. Halen FETÖ'cülerin diliyle konuşan, üslubuyla çalışan kişilerin önemli noktalarda görev yapmaya devam ettiklerine bakılarak; birilerinin, bir yerlerde, örgütle doğrudan ya da dolaylı işbirliklerini sürdürdükleri ihtimali üzerinde duruluyor.
Hatta, biraz daha ileri giderek; "rüzgarın tersine dönme ihtimali"nden endişe edenler bile var. Ayrıca, FETÖ ile mücadele sürecine katılanlardan, katkıda bulunanlardan bazıları; bir gün "FETÖ'cü olmak"la suçlanarak, mağdur edilmekten korkuyorlar.
DERS KİTAPLARI MI, DERT KİTAPLARI MI?
Son günlerin sabit gündemlerinden birisi haline gelen ders kitapları konusunda; içine girdikçe, derdimiz derinleşerek ve genişleyerek büyüyor. Kitapların, sayfaların, satırların arasına sistematik olarak yerleştirildiği anlaşılan sabotaj unsurlarıyla ilgili belgeler, bilgiler, yorumlar; giderek yükselen bir tepki dalgası haline geliyor.
Şüphesiz, derinlemesine bir tahlil için; hem bütün kitapların elde edilmesi, hem de makul bir süre içinde alıcı gözü ile bakılması gerekir. Fakat, ilk bakışta ve kolayca fark edilenler bile; sistematik sabotajın boyutlarını göstermeye yeterlidir.
Birileri, ilkokul 4. sınıf Türkçe kitabında, "Müzik yeryüzüne nasıl geldi?" sorusunu sorup; arkasından, "yeryüzünün ve gökyüzünün büyük bölümüne hükmeden tanrı Quetzalcoatl (Ketzalkutıl) tarafından getirildiği" cevabını verebilmişler. Ortaokul 6. sınıf Türkçe kitabında ise; kendisinden yardım isteyen birine, küfür ya da argo anlamı taşıyan bir el işaretiyle cevap veren ayı karikatürünü koyabilmişler.
"Dünya ve Çevre" başlıklı ünitenin, sembolik görselinde yer alan resimler; Türk-İslam Dünyası yok sayılarak, tamamen Batı'dan ve Uzak Doğu'dan seçilmiş. Ama, ortaokul 7. Sınıf Türkçe kitabında; kaplumbağayı ağına düşüren, ceylanı vurup öldürmeye çalışan "kötü avcı" sakallı ve sarıklı bir Müslüman Türk olarak verilmiş.
Ortaokul 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitabında yer alan "Basın Özgürlüğü" başlıklı metin; yıllardır yürütülen algı yönetiminin izdüşümü olarak, "iktidar partisinin diktatörlüğü"nü ima ediyor. Balığın başı durumunda bulunan bürokratlar ise; bazı sayfaları yırttırarak, bazı kitapları geri toplattırarak krizi yönetiyor.
Biz, elbette; Milli Eğitim Bakanı, Müsteşarı yahut Talim Terbiye Kurulu Başkanı bu kitapları bizzat okuyup incelemeliydi demiyoruz. Ancak; her inceleme komisyonunda ehil ve güvenilir bir adam olsaydı, bu duruma düşülmezdi diye düşünüyoruz.
Meşhur bir atasözüne göre; "Zayıf tükürük sakal kirletir". Yaşananlardan gereken ders çıkarılıp, sistem yeniden kurgulanarak; bütün ders kitaplarından, kültür ve medeniyet değerlerimize aykırı düşen her türlü pislik temizlenmelidir.
Bu konuda, artık lütfen; bir avuç azınlığın zihniyet dayatmasına son verilsin. Şayet gerekiyorsa; bir halk oylaması da bunun için yapılıversin.