Ümmete örnek ve öncü olmak için
Türkiye, yakın geçmişte; acıklı bir FETÖ tecrübesi yaşadı. Bu vesileyle; İslam dünyasında ortaya çıkan ya da çıkarılan, "irşad" kisvesine bürünmüş diğer "ifsad" hareketlerini de hatırladı.
Sütten dilimiz yandığı için, artık yoğurdu bile üfleyerek yemek zorunda kalıyoruz. Aynı delikten bir kere daha ısırılmayalım diye, daha tedbirli ve temkinli olma gereği duyuyoruz.
Ancak, insanlar; din ve diyanet konusunda, yaman bir ikilem içinde kalıyorlar. Bir kısmı, yaşanmışlıkların doğal yansıması olarak, "cami cemaatinden başka cemaat tanımam" derken; diğer bir kısmı da buna tepki gösterip, "cemaatleri yıpratmayalım" telaşına kapılıyorlar.
Din adına konuşanların ya da yazanların, birbirlerini küfre ve şirke düşmekle itham edecek kadar zıtlaşmaları; bu yarayı daha da derinleştiriyor. Böyle bir ortamda, özellikle yetişme çağındaki yeni nesiller için; doğru bir din anlayışını ve yaşayışını bilmek, bulmak, giderek daha zor bir mesele haline geliyor.
YENİDEN DİRİLİŞİ BİZ BAŞLATALIM
İşte bu noktada; devletin ve milletin başı, çok anlamlı bir mesaj verdi. Müftüler toplantısında yaptığı konuşmada; "Bizim âlimlerimiz, hocalarımız öne çıkıp inisiyatif almadığı zaman; meydan FETÖ elebaşı gibi şarlatanlara, hurafeci cahillere, televizyonlarda sazlı danslı programlar yapan şarlatanlara kalıyor" dedi.
Ayrıca Diyanet, İlahiyat ve İmam Hatip camiasının; 81 milyonun aydınlatılması konusunda, taşıdıkları stratejik sorumluluğa vurgu yaptı. Tam bir seferberlik anlayışı içinde; camilerin, toplumsal hayatın merkezi haline getirilmesi gerektiğini hatırlattı.
Şüphesiz; milletin sorununu ümmetin sorunundan bağımsız, bağlantısız göremezdi. Gönül coğrafyamızın perişan halini; sınır dışı sayıp göz ardı edemezdi.
İslam dünyasının azgın ve sapkın örgütlerden ve akımlardan temizlenip, bir daha maruz kalmayacak hale getirilebilmesi için; "yeniden diriliş" hamlesinin ülkemizden başlatılması gerektiğini belirtti. Tarihi ve kültürel birikimi, coğrafi ve stratejik konumu, farklı inançların mensuplarını asırlardır barış içinde ve bir arada yaşatan kültürel zenginlikleriyle; bu role en uygun ülkenin Türkiye olduğunu ifade etti.
ÖN ŞARTI HATIRLAYALIM VE HATIRLATALIM
Cumhurbaşkanı'nın bu mesajına; katkıda bulunma ümidi ve temennisiyle, bir not da biz düşmüş olalım. Kendi içimizdeki gaflet ve ihanet şebekelerinin şerrinden kurtulmanın; İslam dünyasına örnek ve öncü bir millet olmanın, ön şartını hatırlayalım ve hatırlatalım.
Allah (cc), Bakara Suresi, ayet 124'te, mealen; "Bir zamanlar, Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle (yahut emirlerle) sınamış, onları tam olarak yerine getirince; 'Ben seni insanlara önder yapacağım' demişti. (İbrahim), 'Soyumdan da (önderler yap ya Rabbi!)' dedi. Allah; 'Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz veremem) buyurdu" diyor. Böylece, örnek ve öncü olma lütfunu, ikramını; "emirlerini yerine getirme" ve "zalimlerden olmama" şartına bağlıyor.
Âlimler, zulmü; "Allah'la, kendimizle, diğer insanlarla, hatta âlemler ve içindeki tüm yaratıklarla ilişkilerimizde haddi aşmak, haksızlık ve adaletsizlik yapmak" olarak özetliyorlar. Zulmetin, "karanlık"; adaletin, "aydınlık"; hidayetin ise, "aydınlanmak" olduğunu ifade ediyorlar.
Bu vesileyle, hafıza kayıtlarımız harekete geçiyor; başka bir aydınlanma noktasına daha varıyoruz. En çok tekrar edilen Fatiha Suresi'nin, 5-6-7. ayetlerinde geçen; "(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder, yalnızca senden yardım isteriz. Bizi, dosdoğru yola ilet. Sapmışların, gazaba uğramışların yoluna değil; kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna" mealindeki duamızı hatırlıyoruz.
Bütün bunlardan çıkarılacak sonuç şu ki; "yeniden diriliş" sözünü, "yeniden aydınlanma" olarak anlamalıyız. Yazılı vahiy olan Kur'an-ı Kerim'in, yaşanmış vahiy olan Sünnet-i Resul'ün ve yaratılmış vahiy olan ilmin ve hikmetin ışığında; doğru bir din anlayışının ve yaşayışının yeniden inşasını sağlamalıyız.
OKULLARI VE ÖĞRETMENLERİ DE KATALIM
Bir tespitimiz ve teklifimiz daha var. Bu işi bizden daha iyi bilenler; Allah'ın dinini doğru anlamanın, kavramanın, yaşamanın, tebliğ etmenin, iman ve izan sahibi herkesin ortak sorumluluğu olduğunu söylüyorlar.
Diyanet, İlahiyat, İmam Hatip camiası birinci dereceden örneklik, öncülük yapsınlar; ama yükü sadece onlara bırakmayalım. Sosyal sorumluluk zincirine; camilerle birlikte okulları, imamlarla birlikte öğretmenleri de katalım.
Sivil toplum kuruluşları, medya ve iletişim kanalları da yerlerini alsınlar. Gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri mühürlü olmayan herkes; din ve diyanet konusunda, yeteri kadar aydınlansınlar.
Bunu yaparken; muhtevada meşru, metotta münasip olalım. Gafillerin ve hainlerin ellerinden sadır olan eylemlere ve dillerinden sadır olan söylemlere karşı; hakkın ve hakikatin tartışmasız örneklerini ve öykülerini, açıkça ortaya koyalım.
Hak ile batıl belli olduktan sonra; kimseyi bizim gibi inanmaya ve yaşamaya zorlayacak değiliz. Herkes, kendi özgür iradesiyle temel tercihini yapar; "sizin dininiz size, bizim dinimiz bize" deriz.
Haydin; hep birlikte, yeni bir aydınlanma çağına doğru yol alalım. İçine kirler ve zehirler katılmış, bulanık pınarlardan içmeyi bırakıp; temiz suyun kaynağına varalım.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sahte kahramanların kaybettirdikleri (13.10.2018)
- İnsanın pedagojik, psikolojik, psikiyatrik serüveni (10.10.2018)
- Hafızamız, kader ağımız (06.10.2018)
- Çiçekler naylon oldu (03.10.2018)
- Eğitimde “ortak akıl, ortak irade” dönemi mi? (29.09.2018)
- Hatıraların hatırı var (26.09.2018)
- Tavuklara anlatan oldu mu? (22.09.2018)
- Karma eğitimin kaldırılması “kıyamet alâmeti” mi? (19.09.2018)