Bizler; evlerde anneler ve babalar, okullarda öğretmenler ve idareciler konumundayız. Bir yandan, bu günün hayat mücadelesini verirken; öte yandan, bin bir gayret ve fedakârlıkla, yarınları inşa etmek durumundayız.
Bu konuda, emeklerimizle ve yüreklerimizle birlikte; ümitlerimiz ve hayallerimiz de var. Biliyor, inanıyor ve güveniyoruz ki; yetiştirdiğimiz evlatlar ya da öğrenciler, daha iyi bir dünyanın mimarları olacaklar.
Ancak, zaman zaman; yüksek yerlerden düşüp, parçalanmış gibi oluyoruz. Bizim, kaşıkla toplayıp kazana koyduğumuz değerleri, birilerinin tekme vurup devirdiklerini görüyor; boynu bükük, bağrı yanık kalıyoruz.
HORMONLU ŞÖHRETLER VAR
Bulunduğumuz çevre ve ortamlarda, gereği ve önemi sebebiyle tekrar ederek; bir ikaz ya da uyarı görevi yapıyoruz. Yetişme çağındaki çocukların ve gençlerin; birilerini "rol model" kabul ederek, onlar gibi olmaya çalıştıklarını hatırlatıyoruz.
Şimdilerde, örnek alınan ve özenilen kahramanların çoğu; sanatçılar ve sporcular arasından seçiliyor. Sürekli haber üreten ve tüketen medya sektörü tarafından; söz konusu şöhretler, hormonlu gıdalar gibi hızlıca şişiriliyor.
"Kavmin efendisi hadimidir" diyen bir geleneğin mensupları olarak; "âlem buysa kral benim" diyenlerin ülkesi ve toplumu haline geliyoruz. İlmi ve irfanı, mevkisi ve mertebesi yükseldikçe edebi de artan mütevâzı insan örneklerini unutup; şımarıklığın ve şarlatanlığın en reziline şahit oluyoruz.
Öte yandan; bu insanlar, "kolay para" kazanıp zengin olma imkânına da kavuşuyor. Yaşadıkları yaldızlı hayat güzergâhında; özellikle çocuklar ve gençler açısından, sürükleyici bir cazibe rüzgârı oluşuyor.
Aynı seviyeye ya da standarda ulaşmak isteyenler; seçme ve sıralama sistemlerinde marifet gösteriyorlar. Kısa yoldan, kestirme sonuçlar almak için; gerekirse, en değerli şeylerini feda ediyorlar.
KÖTÜ ÖRNEK OLUYORLAR
İşin garibi şu ki; yıldızların önemli bir kısmının tez zamanda ayağı kayıp, gümbür gümbür yere düşüyor. Şöhret felaket getiriyor; bizim çocukların efsanevi kahramanları, yüz kızartıcı haller yaşıyor.
Bulaştıkları suçlar arasında; "alkollü araç kullanıp kazaya sebep olmak, askerlikten kurtulmak için hile yapmak, maçı almak için şike planlamak yahut doping ilacı kullanmak, küfür ve hakaret etmek, gazeteciye saldırıp makinasını kırmak, yalan söyleyip iftira atmak, eşini yahut nişanlısını aldatmak, kavga edip adam yaralamak, silahla tehdit edip şantaja başvurmak" gibi başlıklar var. Ayrıca ve ilaveten; "uyuşturucu kullanmak ve satmak, adam kaçırmak, suç işlemek ya da işlettirmek için kiralık katil tutmak, hırsızlık ve yolsuzluk yapmak, ırza geçmek yahut cinsel tacizde bulunmak, suç örgütüne yardım ve yataklık etmek" gibi suçlardan da yargılanıp muhtelif cezalar alıyorlar.
Bu durumda, kendilerini örnek alıp özenenler; amansız bir çelişki içine giriyor. Ya hayal kırıklığı yaşayıp, boşa düşüyor; yahut kendince yorum yapıp suçu meşru, suçluyu masum görme ve gösterme gereği duyuyor.
Şüphesiz, suç ve suçlu; toplumun her kesiminden çıkabilir. Fakat; her suçun ve suçlunun oluşturduğu toplumsal tahribat aynı değildir.
Vatandaşın atı küheylan doğursa, kimse duymaz. Şöhretin tavuğu bir yumurta yumurtlasa, vaveylasından uyunmaz.
ONLAR, BİZİ BEKLİYORLAR
Yeni nesillere "iyi örnek olma" potansiyeline sahip anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, sanatçılar ve sporcular, aydınlar ve yöneticiler! İyi örnekleri ve öyküleri öne çıkarıp; "işte bu" diyebilecek medya mensupları, gazeteciler!
Sizler neredesiniz, bizler neredeyiz? Körpe dimağlara oluk oluk kirler, zehirler akıtılırken; berrak sular, hangi pınarlarda yahut derelerdeyiz?
Hayatın bütün alanlarında ve konularında; iyi örnekleri ve öyküleri, hâlâ ortaya koyamıyor muyuz? Çocuklarımız ve gençlerimiz için; zengin bir kültür ve medeniyet mirasının içinden tarihî, gerçek, yahut sanal "rol model" kahramanlar bulamıyor muyuz?
Sahi bizim, Allah'ın dinini asrın idrakine sunması gereken âlimlerimiz, din adamlarımız; bu hal ve gidişe ne diyorlar? "Benim Allah'la ve Resul'ü ile sorunum yok ama onlar adına konuşanlarla ve yazanlarla ilgili bazı sorularım ve sorunlarım var" diyen zamane gençlerine; hangi mesajla, muhtevayla, dille, üslupla, metotla, usulle hitap ediyorlar?
Galat-ı meşhur (meşhur olan yanlış), lügat-ı fasihin (unutulan doğrunun) önüne geçti. Yerler ve gökler kirlendi, zehirlendi; elmaslar ve yakutlar, çamura ve çirkefe düştü.
Yağ var, un var, şeker var; niçin helva yapamıyoruz? Neden, hem Allah'ın bize emaneti, hem de dünyevî ve uhrevî geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ve gençlerimizi; sahte ve suni kahramanların, efsunlu büyüsünden kurtaramıyoruz?
Asımın nesli; aydınlanmak için bizi bekliyor. Zamanın ruhu; sırtımıza ve omuzlarımıza, yeni bir sefer görevi yüklüyor.