Kişisel, kurumsal, toplumsal, evrensel hayatımızın bütünü; "ekip" ya da "takım" oyunu oynama işidir. On sekiz bin âlem ve içindekiler; birbirini dengelemek, tamamlamak, desteklemek için var edilmiştir.
Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin tek başına yeterli olmadığı bir dünyada; her birimiz, kendi kadromuzu ve sistemimizi kuruyoruz. İnsanların, olayların, durumların doğru okunduğu ve bağların, bağlantıların, birlikteliklerin sağlam temeller üzerine kurulduğu yapılarda; daha kolay, daha iyi, daha güzel sonuçlar alıyoruz.
Eğitim-öğretim yılının kimileri için "yeni", kimileri için "yeniden" başladığı şu günlerde; kendimize sormamız ve doğru cevabı bulmamız gereken bir soru var. Ortak alanımız ve amacımız olan "yeni nesillerin yetiştirilmesi" konusunda; okul ile aile, hangi konumda bulunuyorlar?
Aralarında nasıl bir "diyalog ve işbirliği" zemini olmalı? Kim, hangi ucundan tutmalı; sürecin neresinde ve nasıl durmalı?
Bilinmesi, dikkate alınması gereken birkaç noktaya ışık tutmaya çalışalım. Okul-aile ilişkileri bağlamında; eğitim-öğretim-yönetim başarısını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilecek unsurları hatırlatmış olalım.
Öncelikle, kavranması ve kabul edilmesi gereken hususlardan biri şu ki; okul, ailenin alternatifi değildir ve olamaz. Dünyanın en iyi okulu, evin ve ailenin yerini; dünyanın en iyi öğretmeni, annenin ve babanın yerini tutmaz, tutamaz. Bunlar; bir kuşun iki kanadı gibi, birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Hayata hazırlık yolunda ve yolculuğunda; biri süreci başlatıp altyapıyı oluşturan, öteki kaldığı yerden devam ettirip üstüne bina kuran kurumlardır.
Onun için; tarafların her birinin, rolünü iyi oynayabilmesi gerekir. Aileden kaynaklanan sorunlar okula, okuldan kaynaklanan sorunlar aileye fatura edilmemelidir.
Aile hayatında anne ile baba arasında, eğitim hayatında okul ile aile arasında oluşacak çelişkiler ya da çatışmalar; çocukları ve gençleri, olumsuz yönde etkiler. Çift kimlikli ve kişilikli olmaya, iki zıt kutba uygun maskeler bulmaya zorlar; morali bozar, motivasyonu düşürür, sevgiyi ve saygıyı zedeler.
Onun için; taraflar arasında, sağlıklı ve sürekli bir diyalog ve işbirliği zemini oluşturulup özenle korunmalıdır. Okul ile aile arasında herhangi bir sorun varsa ve olacaksa bile; öğrenciler, bu işin dışında tutulmalıdır.
Çocukların ve gençlerin; örnek alabilecekleri, özenebilecekleri "model" insanlara ihtiyaçları var. Okullarda görev yapan öğretmenler ve idareciler; bu role en yakın ve yatkın olan muhataplar. Ancak; sevmedikleri, saygı duymadıkları kimseleri örnek almazlar. Eğitim, öğretim, yönetim safha ve süreçlerinde; onları memnun etmek için, özel ilgi ve gayret gösterme gereği duymazlar.
Onun için; okulun, öğretmenin, idarecinin saygınlığına zarar verebilecek eylemlerden ve söylemlerden uzak durulmalıdır. Gereği, önemi, değeri hissettirilmeli; itibar etmekten istifade etmeye giden yollar, kanallar açık tutulmalıdır.
Ortak alanımız ve amacımız, yetişme çağındaki çocuklar ve gençler ise; onların yaş ve dönem özelliklerini, okulun da ailenin de iyi bilmesi gerekir. Bu bilgiye ve bilince sahip olmayan annelerin ve babaların da, öğretmenlerin ve idarecilerin de; doğru dili ve üslubu, uygun metodu ve usulü yakalamaları mümkün değildir.
Onun için; tarafların her biri dersine iyi çalışmalı, ödevini iyi yapmış olmalıdır. Oyun çağı, masal çağı, macera çağı özellikleri ayrı ayrı tanınmalı ve bilinmeli; sürecin aile ve okul safhaları, uygun ve uyumlu planlanmalıdır.
Şüphesiz; öğrenmenin başı var, sonu yoktur. Hemen hepimizin; bilmediklerimiz, bildiklerimizden daha çoktur. Ancak, konu eğitim ve öğretimse; bunu, okul aileden daha iyi bilir yahut bilmelidir. Öğretmenlerin ve idarecilerin her şeyi bildikleri, annelerin ve babaların hiçbir şey bilmedikleri iddia edilemez; fakat, herkesin kendi ilgi ve ihtisas alanında daha ehil oldukları veya olacakları kabul edilmelidir.
Onun için; eğitim kadrolarının ve kurumlarının pedagojik formasyon, alan bilgisi ve becerisi, öğretim metot ve teknikleri gibi konularda daha ehil ve güvenilir olduklarını, olacaklarını öngörmeliyiz. Araştırma, soruşturma, anlamaya çalışma hakkımızı saklı tutmakla birlikte; son sözü söyleme konusunda, öncelik hakkı vermeliyiz.
Okullar, yıllık eğitim-öğretim-yönetim plan ve programlarını yaparlarken; okul-aile ilişkilerini ve işbirliği etkinliklerini ihmal etmemelidir. Anneler ve babalar bunu talep ve takip etmeli; "eti sizin, kemiği bizim" deyip kulağının üstüne yatmamalıdır.
Her öğretim yılı; adına "öğrenci" dediğimiz çocuklardan ve gençlerden önce anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler için bir sınav sürecidir. Ara dönemde yahut yıl sonunda alınacak notlar ya da karneler; onların değil, bizim başarımızın veya başarısızlığımızın göstergesidir.
Okullar; her yaş ve seviyedeki insanın mektebi, medresesi olmalı. Bugünün tohumlarını yarının fidelerine, fidanlarına, meyve veren ağaçlarına dönüştürebilmek için; okul ile aile, birlikte ve uyum içinde kanat çırpacak hale gelmeli.