İnsan organizmasını dünya denizinde yüzen bir gemiye, organlarını da yolculara benzetirsek; limanda ilk binen ve batarken son inen yolcunun beyin olduğu bilinir. Bu açıdan bakıldığında; canlılığımızın yahut farkında olarak yaşadığımız hayatın, beynimizle başlayıp beynimizle bittiği söylenir.
İşte bu, hayati derecede önemli olan organımızın orta yerinde; gri renkte, ceviz büyüklüğünde, iki ampulün birleşmiş haline benzer bir görünümde, bilim dünyasında adına "talamus" denilen bir hücre topluluğu var. Ana rahminden mezara kadar, duyu organlarımız aracılığıyla algılanıp beynimize ulaştırılan her şey; burada kaydediliyor, işlenip işe yarar hale getiriliyor, öncelik ve önem sırasına konularak korunuyor, ihtiyaç halinde ortaya çıkarılıp hizmete sunuluyorlar.
İşin enteresan tarafı şu ki; talamus, kadın yumurtası ile erkek sperminin birleşip yahut döllenip "embriyo" denilen hücre topluluğuna dönüştüğü dönemde oluşuyor. Bundan daha ötesi ve önemlisi; talamus bölgesi gelişmeyen embriyo yaşayamıyor, talamus bölgesi özelliğini kaybedecek derecede hasar gören insan da kısa zamanda ölüyor.
Bütün bunlardan anlaşılan o ki; talamus bizim can özümüz, hayatımıza yön veren hafızamız. Dışavurumları ise; insan iradesinin sınırları içinde kalan kaderimiz yahut alın yazımız.
Onun için; nasıl bir sosyal, kültürel, fiziki çevrede yaşadığımız çok önemli. Bu çevre ve ortamlarda aklımıza, ruhumuza, bedenimize hitap edip etkileyen; duygu, düşünce, davranış kalıpları halinde kaydedilen; benliğimizin, kimliğimizin, kişiliğimizin belirleyici unsurları haline gelen her şey hayati derecede değerli.
Kayıtlar birleşip; kişisel, kurumsal, toplumsal hafızamızı oluşturuyor. Hücreleri, dokuları, organları, organizmaları harekete geçirip; iyilik ya da kötülük için çalıştırıyor.
Atalarımız, o yüzden; "körle yatan şaşı kalkar" demişler. Ayrıca; "kır atın yanında duranın ya huyundan ya soyundan kapacağını" ve "üzümün üzüme baka baka kararacağını" söylemişler.
Dini kaynaklarda ve kayıtlarda; "salihlerle beraber olunması" emredilmiş. İnsanların, ahiret âleminde; "dünyada iken sevdikleri yahut beraber oldukları kişilerle birlikte haşredilecekleri" belirtilmiş.
Geçmiş dönemlerde yaşayıp, bize çok kıymetli miraslar bırakan âlimler; insan emeğinin ve yüreğinin gereğini ve önemini hatırlatarak, "kader gayrete âşıktır" diyorlar. Modern zamanlarda, insan beyninin işleyiş sistematiği konusunda, ileri tetkikler yapmış bilim adamları ise; "hafıza kayıtlarının silinemeyeceğini ama üstüne yeni kayıtlar yapılarak, yönünün yahut etkinlik derecesinin değiştirilebileceğini" söylüyorlar.
Bu konuda; uygun çevre ve ortamlar oluşturmak, ileri hedefler göstermek, güçlü gerekçeler ihdas etmek, kuvvetli istek uyandırmak çok büyük önem arz ediyor. İnsana, dışarıdan dayatma yapılması değil; doğal yollarla, doğru metotlarla, kendi iç dinamiklerinin harekete geçirilmesi gerekiyor.
Evlerde annelerin ve babaların çocukları için, okullarda öğretmenlerin ve idarecilerin öğrencileri için, camilerde imamların ve müezzinlerin cemaatleri için, tekkelerde şeyhlerin ve mürşitlerin müritleri için, gazetelerde yazarların ve muhabirlerin okuyucuları için, radyolarda ve televizyonlarda sunucuların ve programcıların dinleyicileri ve izleyicileri için, toplumda aydınların ve yöneticilerin hedef kitleleri için; rol model, örnek, öncü olma özelliği taşıdıklarını biliyoruz. Onlara öykünerek ve özenerek; benzemeye, yaklaşmaya, yaşamaya çalıştıklarını görüyoruz.
Her birinin hayatını, halini, tavrını, söylemlerini, eylemlerini; kayda geçirip kaynak kabul ediyorlar. Farkında olarak ya da olmayarak; sevdikleri, değer verdikleri insanların izinden gidiyorlar.
Nefret ettikleri kimseler ise; öfkelerinin, karşı çıkışlarının, aykırı davranışlarının gerekçesini oluşturuyor. Kimileri, onların sevaplarından pay alıyor; kimileri, günahlarının ortağı oluyor.
Doğal ortamlarda, doğru kayıtlar yapılabilmesi için; güzel örnekler ve öyküler oluşturmamız gerekiyor. Bizim hayatımız, sadece bizi değil; etki alanımız içinde bulunan herkesi, yakından ilgilendiriyor.
Yıllar önce, evlilik söz konusu olduğunda; Allah'tan, "aynı zamanda hayat arkadaşı olabilecek bir dava arkadaşı" istemiştik. Kayıtlara geçsin, kabullerimize ve retlerimize istikamet versin diye; bu duayı, her fırsatta tekrar etmiştik.
Bizim çocukların annesi ile tanışıp anlaştığımızda; kaderimize kaynaklık etsin diye, zincirin ikinci halkasını oluşturduk. "Ellerine kına yakayım; sevgimiz alev sıcağı olsun, gelincik kırmızısı. / Ömrümü ömrüne katayım; papatyanın sarısı can özü olsun bize, beyazı alın yazısı" sözcüklerini; bir virt gibi, içimize akıtarak tekrar edip durduk.
Şimdilerde; evlenme çağına gelmiş oğullarımız ve kızlarımız var. Onların hayatları, hafıza kayıtları, bahtları, tahtları bizimkilerden daha iyi olsun diye; gönülden dualarımızın, görünür ve bilinir gayretlerimizin muhatabı oluyorlar.
Birlikte yaşadığımız safha ve süreçler içinde oluşan kayıtların; iyilerini cilalayıp parlatmaya, kötülerini yeni kayıtlarla örtüp gölgede bırakmaya çalışıyoruz. Biz turumuzu tamamlayıp bitiş çizgisine doğru ilerlerken; bizden sonra başlayan çocuklarımızla birlikte, onlardan sonra başlayacak olan torunlarımızın da sorumluluklarını taşıyoruz.
Daha iyi bir dünya için; kişisel, kurumsal, toplumsal hafızamızın iyi kayıtlar yapmasına ve yaptırmasına özen gösterelim. Hayatımıza istikamet veren hafızamızı tashih ve tahkim ederek; alın yazımızı daha anlamlı ve daha değerli hale getirelim.