Piyango gerçekten “milli” mi?
Her "eski yıl"dan "yeni yıl"a geçiş günlerinde; gündemi işgal etme oranı artan bir konu var. İnsanların bir kısmı, "yılbaşı bileti" satış noktalarında uzun kuyruklar oluşturuyor; diğer bir kısmı da genelde "piyango" çekilişlerini, özelde "Milli Piyango İdaresi"ni konuşup tartışıyorlar.
Biz, büyük çoğunluğu "Müslüman" olan bir ülkede yaşıyoruz. Piyango dahil, her türlü şans oyununun "kumar" olduğuna; kumarın da dinen "büyük günah"lardan birisi olarak tanımlandığına inanıyoruz.
Bu durumda, nasıl oluyor da milletin ortak varlıklarından biri olan "devlet" ve çoğunluğun oyları ile seçilip, "milli irade"yi temsil eden "hükümet"ler; reklamını ve tanıtımını yaparak, toplumu teşvik ve tahrik ederek, ülke genelinde "piyango çekilişleri" yaparlar? Üstelik, bu "toplu kumar organizeleri"ni yapan kurumun adını; "Milli Piyango İdaresi" koyarlar?
Sahi, bu işler; nasıl "milli" oluyor? Vatan gibi, bayrak gibi, milli tarih gibi, milli kültür gibi, milli dil gibi, milli marş gibi, milli devlet gibi, milli güvenlik gibi bir şey anlamına mı geliyor?
Sözlükler yalan söylemiyorlarsa, bir şeyin "milli" olabilmesi için; toplumun ortak "temel değerler"i içinde yer alması gerekir. Piyango çekilişleri; dinimizin, örfümüzün, kültürümüzün, medeniyetimizin temel değerlerinden birisi midir?
Bu sorulara doğru ve tam cevap verebilmek için; nereden ve nasıl geldiğine, kimlerin değeri yahut zehiri olduğuna bakalım. Tartışmalara katkı ve katılım olsun diye; geçmişini hatırlayalım ve hatırlatalım.
TARİHÇESİ
İslam Dünyası'nda olduğu gibi, Osmanlı Coğrafyası'nda da; doğal olarak, kumarın her türlüsü yasaktı. Fakat, devletin zaafa düşüp zayıfladığı, milletin gördüğü günlerden geri kaldığı dönemlerde; pek çok ayıp ve günah gibi, kumar illeti de Batı kültür ve medeniyetinin uzantısı olarak ortaya çıktı.
İçerideki azınlıkların, dışarıdaki şer güçlerin desteklerini alarak piyango organizeleri yapma eğilimine girmeleri üzerine; 1855 yılında, Sultan Abdülmecid tarafından, yabancı piyango biletlerinin yurt içine sokulması yasaklanmıştı. Ancak, gümrüklere bildirilen bu yasak, yabancı ülke elçiliklerine bildirilmediği için; uygulamada, istismara açık bir kapı kalmıştı.
Birileri, hiç vakit kaybetmeden; bu açık kapıdan içeri girdiler. 1856 yılında, Ermeni Katolik Kilisesi'nin himayesinde; bir eşya ve para karma piyangosu düzenlediler.
Piyango çekilişi; İstanbul Beyoğlu'nda, bir tiyatro salonunda yapıldı. Kazanan on biletin ödülleri yahut ikramiyeleri ise; Ermeni Katolik Milleti Patrikhanesi'nden dağıtıldı.
Azınlıklar üzerinden yapılan bu organizeden sonra; 1857 yılında, piyangonun külliyen yasaklandığını görüyoruz. Hatta, toplam üçyüz küsür piyangocunun; işlerinin bozulması sebebiyle geçim sıkıntısı içine girdiklerini gerekçe göstererek, devletten tazminat talep ettiklerini biliyoruz.
1861 yılında göreve gelen Sultan Abdülaziz'in ilk yıllarında; piyango çekilişleri yeniden ortaya çıkıyor. Biri Yunan, diğeri Osmanlı vatandaşı olan iki Rum banker; özel amaçlı bir emlak piyangosu organize ediyor.
Osmanlının son yıllarında; iki piyango çekilişi daha var. Birini, o günün Donanma Cemiyeti; diğerini ise, Şark Şimendiferleri ve Ergani Bakır İşletmeleri adına düzenliyorlar.
Cumhuriyet'in ilanından sonra, 09.01.1926 tarih ve 710 sayılı Kanun'la; piyango organize etme yetkisi, Türk Tayyare Cemiyeti'ne veriliyor. Bu uygulama; ondört yıl kadar devam ediyor.
05.07.1939 Tarih ve 3670 sayılı Kanun'la; Milli Piyango İdaresi'nin kurulduğunu görüyoruz. 06.06.1988 Tarih ve 320 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeni bir düzenleme yapılıp; her türlü şans oyununun ve piyango çekilişinin yetki ve sorumluluğunun Milli Piyango İdaresi'ne verildiğini biliyoruz.
SONUÇLARI
Artık iyice kanıksandı, kabullenildi; Türkiye'nin en geniş kapsamlı kumar organizesi, devlet eliyle yapılır oldu. Milletin devlete olan güveni istismar edilerek; söz konusu kurum "milli", piyango "meşru" hale geldi.
Ama biz; yeteri kadar bilgili ve bilinçli olmasak da, halen Müslümanız. Devletimize sadakatimizi, her şeye rağmen koruduk ve koruyoruz; lakin, içten içe, piyangonun kumar olduğuna, kumarın günah olduğuna ve devlet eliyle büyük bir günah işlendiğine ve işletildiğine inananlardanız.
Ayrıca, haber arşivlerini taradığımızda görüyoruz ki; büyük ikramiye kazananların sosyal ve psikolojik, ahlaki ve ekonomik dengeleri, düzenleri bozuluyor. Kimileri intihar ediyor, kimileri bunalıma giriyor; kimileri, her bakımdan zelil oluyor.
Bu durumda, sorumluluk sahibi insanlar yahut vatandaşlar olarak; ne yapalım, nasıl yapalım? Dinimizden ve değerlerimizden mi vazgeçelim; kendi devletimize ve düzenimize karşı, isyan bayrağı mı açalım?
Yaşadıkça, dahili ve harici tehditler, tehlikeler karşısında; milli iradenin temsilcisi olan devletimizin ve hükümetimizin önünde, arkasında, yanında, yöresinde olduğumuzu gösterdik, gösteriyoruz. Onlardan da, kendilerine yakışanı yapıp; bizi bu ikilemden kurtarmalarını bekliyoruz.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bir “Yunus Emre” yakıştırması (19.12.2018)
- En büyük okullar zincirinin öğretmenleri, idarecileri kimler? (16.12.2018)
- Dijital terör büyüyor (12.12.2018)
- Eğitimin Çanakkale’si yahut 15 Temmuz’u (09.12.2018)
- Dede Korkut’un mirası (05.12.2018)
- Okulun dışında okul, öğretmenin dışında öğretmen (03.12.2018)
- Dahilerin değerlendirilmesi (29.11.2018)
- 24 Kasım’ın ardından (25.11.2018)