Cinsiyet kaybı, gasbı ya da katli
Genel kabule göre, insan ve toplum hayatıyla ilgili olumsuz örneklerin ve öykülerin dile getirilmesi; duyulmayı, yayılmayı teşvik etmiş olma ihtimali açısından sakıncalı kabul edilir. Ancak evimizde, iş yerimizde, sokağımızda, caddemizde, parkımızda, bahçemizde oluşan çöpleri süpürüp atmak yerine oraya buraya yığarak üstünü örtmek; daha büyük bir kirlenmeye, zehirlenmeye yol açma ihtimali açısından risklidir, tehlikelidir.
Onun için, özellikle "abdesti bozma" yahut "suyu bulandırma" düzeyine doğru giden olumsuz gelişmeler karşısında; hem "uyarı" görevini yapmak, hem de "çözüm" teklifinde bulunmak ya da tedbirini almak kaçınılmaz zaruret haline geliyor. Çünkü, bilumum hastalar ve hastalıklar; koruyucu hekimlik safhasında yakalanamazsa ilaçla tedavi safhasına geçiyor, ilaçla tedavi sınırını geçerse ameliyatla tedavi sınırına giriyor, ameliyatla tedavi aşamasında da başarısız olunursa ölümün kapısına varılıyor ve "artık ne yerse yesin" deniyor.
Bu anlamda, daha çok Batı'dan Doğu'ya doğru akan ve giderek eskinin vebası şimdinin kanseri gibi yaygınlaşan bir hastalık var. Bu hastalığın çocuklarda görülen cinsine "Drag Kids", yetişkinlerde görülen çeşidine "Drag Queen" diyorlar.
Eskiden "münferit" olan ve "müstesna" gibi görülen bu durum zamanla "müşterek" hale getirildi ve "genel kaide ve kabul" düzeyine doğru çekildi. Hatta muhtelif yollarla teşvik edilip desteklenerek, muteber bir "meslek" ya da "sanat" görüntüsü verildi.
İşin özü; Yaratıcımız tarafından takdir ve tayin edilip fıtratımızda mevcut olan, bütün dinlerde ve toplumlarda "kadın" yahut "erkek" diye tanımlanan cinsel kimliği yok sayıp bu açıdan kimliksiz bir nesil oluşturmak. Doğal ve doğru olanı baskı altına alıp kaybetmek, suni ve yanlış olanı teşvik edip geliştirmek.
Hastalığın sebeplerinden biri fiziksel yahut biyolojik, diğeri sosyal ya da psikolojik. Bu aykırı ve arızalı algıyı, anlayışı, yaşayışı yayanlar ve yönetenler açısından ise; ahlaki, kültürel, siyasi, ideolojik.
Bu güruh içinde biyolojik kimliğini reddedip ameliyatla cinsiyet değiştirenler de reddetmeyen ama yaşama biçimi olarak diğer cinsel kimliği tercih edenler de var. Değişimi, dönüşümü kıyafetle başlatıp; duygularına, düşüncelerine, davranışlarına kadar yansıtıyorlar.
Razı olan, kabullenen yahut benimseyen aileler; çocuklarını kız olduğu halde erkek gibi, erkek olduğu halde kız gibi giyindirip süslüyor. Çok sayıda yeni doğmuş bebeğe, kendi cinsel kimliğini ya da kimliksizliğini tercih edecek yaşa gelinceye kadar zamirlerle, sıfatlarla hitap edilip isim verilmiyor.
Toplum içinde yalnız kalmasınlar, rencide olmasınlar diye guruplar yahut kulüpler halinde organize edildiklerini, ortak etkinlikler yaparak ve yaptırarak kendi aralarında "kardeş" hale getirildiklerini biliyoruz. Biraz da azınlık psikolojisinin etkisiyle; giderek kuvvetli bir bağlılık, bağımlılık duygusunun oluşturulduğuna şahit oluyoruz.
Dünyanın meşhur moda markaları, bunlara özel programlar yapıp sahneye çıkarıyorlar. Her birine bir sahne ismi verip, modellik yahut mankenlik yaptırıyorlar.
Ayrıca, çocuk "drag"lar yetişkin "drag"larla eşleştirilerek; montörler (akıl hocaları) tayin ediliyor. Sahne isimleri yahut lakapları üzerinden sosyal medya hesapları oluşturulup, gösteri sektörünün aktif unsurları haline getiriliyor.
Medya kuruluşları yaptıkları haberlerle, yorumlarla, röportajlarla hem "meşru"göstermenin, hem de "meşhur"lar arasına girmelerini sağlamanın peşinde. Muhalif siyasi, ideolojik yapılar ise; protesto ya da isyan eylemlerinde kullanma niyeti, gayreti içinde.
Bizdeki "Huysuz Virjin"ler, "Madam Coco"lar; işte bu aykırı ve arızalı akımın içinden çıktılar. Adına "şov" dediler, "gösteri" dediler, "komedi" dediler, "meslek" dediler, "sanat" dediler; yeni nesillerden birilerini de peşlerine taktılar.
Şimdilerde bu cinsiyetsizlik ya da cinsel kimliksizlik akımı, Dünyada ve Türkiye'de daha çok yayılma eğilimi gösteriyor. Bulaşıcı hastalıklar gibi havadan, karadan, denizden sızıp toplumsal yapımızın içine giriyor.
Bir yandan kadınları ve erkekleri evlilik dışı birlikte yaşamaya teşvik ederek aile kurumunu yıkmaya, yok etmeye çalışanlar; öte yandan kadını kadın, erkeği erkek olmaktan çıkararak cinsel kimliği eritmenin, yok etmenin hesabını yapıyorlar. Gıdalar ve ilaçlar üzerinden fizyolojik yahut biyolojik genetiğimizle oynadıkları gibi; duygular ve düşünceler üzerinden de sosyal ve psikolojik altyapımızı kirletiyor, zehirliyorlar.
Zaman zaman "cinsiyet eşitliği" algısı, "sosyal sorumluluk projesi" kurgusu kullanılarak; bazı kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları da bu işe alet ediliyor. Dış kaynaklı ifsad lobileri ile iç bünyede bulunan hastalıklı dokuların irtibatı yahut iş birliği sağlanarak; devlet ve toplum nezdinde alan açma, yer edinme, güç devşirip daha etkin hale gelme yoluna gidiliyor.
Kimileri için abartılı gelebilir ama bizim anlayışımıza göre, bu durum; deprem, yangın, sel gibi doğal afetlerden daha büyük bir tehlikedir. Öncelikli ve önemli mücadele alanlarından biri olarak görülüp; devlet ve millet iş birliği ile köklü çözümler üretilmelidir.
Yeni eğitim modelinin içinde "neslin muhafazası" amacına uygun metotlar, usuller, muhtevalar da olmalı. Anneler ve babalar çocukları için, öğretmenler ve idareciler öğrencileri için, aydınlar ve yöneticiler ülkeleri, toplumları için "koruyucu hekimlik" tedbirleri almalı.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Zimem Defteri dersi, Diş Kirası ödevi, Sadaka Taşı projesi (18.05.2019)
- Bir gizli kahramanın ardından (16.05.2019)
- Kavli ve fiili dua zamanı (12.05.2019)
- Kitap fuarları ve Dini Yayınlar Fuarı (08.05.2019)
- Hangi sese kulak verelim? (05.05.2019)
- Hangi Türkçe? (03.05.2019)
- Yükselişe geçmek için... (27.04.2019)
- Eğitimin geleceği, geleceğin eğitimi (21.04.2019)