Arama

Zekeriya Erdim
Nisan 27, 2019
Yükselişe geçmek için...

Geçtiğimiz günlerde, Eğitim Gönüllüleri Derneği tarafından, "ilim-irfan sohbetleri" silsilesi başlatıldı. Ayda bir yapılması planlanan programın ilk oturumunda; bu alanın nadir uzmanlarından biri olan ve derdinin, davasının ateşiyle yanıp kavrulan Prof. Dr. Davut Kavranoğlu tarafından, "Türkiye'nin Bilgi Ekonomisine Geçiş Süreci" anlatıldı.

Büyüme ve gelişme, "kalkınmakta olan ülke" düzeyinden "kalkınmış ülke" düzeyine erişme yolunda; bilginin bilime, bilimin teknolojiye, teknolojinin sanayiye, sanayinin ticarete dönüştürülmesinin gereğini, önemini kavradık. Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar ve yöneticiler, bilim adamları ve politika belirleyiciler olarak; sabit değerlerimizi stratejik değerlere dönüştürüp, yükselişe geçmek için yapılması gerekenleri anladık.

Bu farkındalık, sorumluluklarımızın sınırlarını zorladı; omuzlarımıza, dağlar kadar büyük bir yük oturdu. Doğal olarak, yeni nesillerin yetiştirilme tarzını düşündük; çağrışımlar bizi, "eğitim sistemi"nin hal ve gidişine götürdü.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kurulan, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından çalıştırılan BİLSEM'ler (Bilim ve Sanat Eğitim Merkezleri) var. Her ilde bir tane bulunan ve İstanbul gibi büyük metropollerde ikincisi de kurulan bu merkezlerde; ilkokul, orta okul ve lise öğrencileri ilgi ve yetenek alanlarına göre, örgün eğitimden arta kalan zamanlarında, özel eğitimler alıyorlar.

Çocuklar ve gençler buralara, belirli bir sistem dahilinde, sınavla seçiliyor. Seçilenler, "aktif zaman"larını okullarında, "artık zaman"larını BİLSEM'lerde geçiriyor.

Buralarda, imkan dahilinde, biraz daha seçme eğitimciler çalıştırılıyor. Okul sistematiğinden farklı bir şekilde, ilgi ve yetenek alanlarına uygun ortamlar oluşturuluyor.

Uygulanan eğitim programlarının, kademeli geçiş anlayışına göre oluşturulmuş beş aşaması var. Birincisinde anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, çocuklar ve gençler arasında ortak dil ve anlayış oluşturmaya yönelik "uyum programı"na; ikincisinde iletişim, öğrenme, araştırma, girişimci olma, problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, karar verme, kaynakları etkin kullanma ve grupla çalışma becerilerini geliştirmeye yönelik "destek eğitimi programı"na; üçüncüsünde bireysel ilgi ve yetenek alanlarını ve konularını tespit etmeye yönelik "fark ettirme programı"na; dördüncüsünde yakın ya da yatkın oldukları bilim ve sanat alanlarına ve konularına odaklanmalarını sağlamaya yönelik "yetenek geliştirme programı"na; beşincisinde farklı disiplinlerin ve farklı yeteneklerin sentezini yaparak katma değere dönüştürmeye yönelik "proje üretimi ve yönetimi programı"na tabi tutuluyorlar.

Bütün bunlar iyi, hoş ama BİLSEM'lerin birkaç temel zaafının olduğunu görüyoruz, biliyoruz. Az zamanda çok mesafe alabilmek için; tesbitlerimizi ve tekliflerimizi paylaşma gereği duyuyoruz.

Her şeyden önce, mevcut BİLSEM'ler; eğitim çağındaki çocukların ve gençlerin çok az bir kısmına hitap edebiliyor. Bu kurumlara devam etme hakkı elde edemeyen milyonların "yeteneksiz" olduğu gibi bir yanlış algı ve anlayış geliştiriliyor.

Öte yandan, bilim ve sanat alanlarıyla, bölümleriyle ilgili seçenekler de oldukça sınırlı. Bu açıdan bakıldığında; ülkenin ve toplumun maden ocaklarından daha öncelikli ve önemli olan yetenek alanlarının çoğu fiilen mühürlü.

Tüm yetenek alanları ile bu yetenek alanlarının irtibatlı olduğu bilim ve sanat dalları; hiç biri ihmal edilmeden, en geniş şekilde tarif edilip tanımlanmalı. Tüm okulların eğitim kadroları ve ortamları, bu yetenek alanlarına hitap edecek şekilde hazırlanmalı.

O zaman, BİLSEM'ler; tüm yetenek alanlarının, yüzde iki buçukluk kısmını oluşturan "üstün"lere hitap edebilir. Böylece, toplam sabit değerimizin tamamı; eş zamanlı olarak, stratejik değere dönüşüp müthiş bir enerji ve sinerji kaynağı haline gelebilir.

Milli Eğitim Bakanlığı, son zamanlarda, bu meselenin farkında olduğunu belli eden adımlar attı. 2017 Yılında, aneler ve babalar için, "Özel Yetenekli Çocuğum Var" adıyla; 2019 yılında, öğretmenler ve idareciler için, "Özel Yetenekli Öğrencim Var" adıyla rehber kitaplar hazırlayıp dağıttı.

Şimdi bir adım daha atıp; "Özel Yetenekli Vatandaşlarım Var" adlı bir rehber kitap daha çıkarmalıdır. Çocuklara ve gençlere, yetişkinleri de ilave edip; ana rahminden mezara kadar, tüm özel ilgi ve yetenekleri, ülke ve toplum yararına, katma değere dönüştürmeyi gündemine almalıdır.

Demek oluyor ki, yetişkinler için de BİLSEM benzeri kurumlara ihtiyaç var. Henüz içi doldurulamayan "hayat boyu eğitim" projesi aktif hale getirilerek, okulların kapıları her yaş ve seviyedeki vatandaşa açılırsa; inanıyoruz ki, topyekün kalkınma sürecine onlar da katılırlar.

Bu arada, artık her ilde en az bir tane olmasıyla öğündüğümüz üniversitelerimizi de bilgi ekonomisine geçiş sürecinin merkezine yerleştirmeliyiz. Hayatın bütün alanlarıyla ve konularıyla irtibatını kurup, ilk ve orta öğretim kurumlarıyla yüksek öğretim kurumları arasında aktif ilişki ve iş birliği zemini oluşturup; daha hızlı, daha fazla ve daha yüksek katma değer üretmenin lokomotifi haline getirmeliyiz.

Artık, "yükte hafif, pahada ağır" şeyler üretme zamanı. Gemiyi karada, uçağı suda, insanı havada yürütme zamanı.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN