Arama

Zekeriya Erdim
Mayıs 12, 2019
Kavli ve fiili dua zamanı

Kişisel, kurumsal, toplumsal olarak ne zaman dara düşsek yahut zorda kalsak; samimiyet silahımızı kuşanıp, bütün benliğimizle dua ederiz. Bir iyiliğe ulaşmak ya da bir kötülükten korunup kurtulmuş olmak için; alemlerin ve içindekilerin Rabbi, kaderin ve kalplerin sahibi olan Allah'tan yardım, destek, kolaylık isteriz.

Ancak, her işin yahut ibadetin olduğu gibi duanın da bir sistematiği vardır. Bu sistematiğe göre, duanın temel ilkelerinden biri; "bütün gücümüzle ve imkanımızla, talep ettiğimiz şeye doğru yönelmek" şeklinde tanımlanır.

Öncelikle, işi Allah'a havale ederek sonuca değil; kendi sorumluluklarımızı yerine getirmeyi göze alarak sürece talip olmamız gerekir. O da, zirveye ulaşmak için tırmanma istek ve iradesini göstermek demektir.

Onun için, dilimizle ve gönlümüzle talep ederken, halimizle de talep ettiğimiz şeye doğru yöneliriz. Çünkü, kavli duanın yanına fiili duayı da eklememiz gerektiğini biliriz.

Şimdilerde, Ramazan ikliminin rahmetinden ve bereketinden istifadeyle; yeniden kavlen ve filen dua etme zamanı. İyiler ve iyilikler için engelleri kaldırıp yol açma, kötülere ve kötülüklere karşı koruma kalkanı oluşturup nöbet tutma zamanı.

İçinde bulunduğumuz yahut kuşatması altında olduğumuz dahili ve harici şartlar; yeni ve özel bir yönelişi gerektiriyor. Her taşın altından yılanlar çıkıp sokmaya çalışıyor, her ağacın arkasından şeytanlar baş gösterip vesvese veriyor.

Biri var; gündüz gönlüme girip, gece koynumda yatan. Biri var; bağrıma bağdaş kurup, damarlarımda atan.

Biri var; gözleri gözlerimde, hep aşifte bakışlı. Biri var; zehri gümüş taslıdır, hançeri som nakışlı.

Biri var; birlikte doğmuşuz biz, bana benden de yakın. Biri var; akla tilki tuzağı, iradeye paslı kın.

Biri var; o davetsiz misafir, ben dirençsiz bir esir. Biri var; kah önümde sultandır, kah yanımda baş vezir.

Biri var; ayağımda paranga, yakamda kirli bir el. Biri var; tekmemden kolu kırık, tokatımdan başı kel.

Biri var; ya o bana yabancı ya ben sahte kimliğim. Biri var; yırtılacak maskesi, kurtulacak benliğim.

Ancak, maskelerin yırtılabilmesi, hakikatin kurtulabilmesi için; arkalarında saklanan gözleri görebilecek, bilebilecek ferasete ihtiyaç var. Ayrıca, kavli ve fiili dualarımızın kabulüne günahlarımız engel oluyorlar.

Rivayet edilir ki; eski zamanlarda, dualarının kabul edilmesiyle meşhur bir topluluk varmış. Çünkü, helal dairesi içinde yaşar; aklen, ruhen, bedenen temiz kalırlarmış.

Başlarına bir kaza, bela gelse; toplanıp dua ederlermiş. Onlara kötülük yapma niyeti ve gayreti içinde olanlar; duaları sayesinde, bertaraf olup giderlermiş.

Günün birinde, beldelerine bir vali gelmiş. Halkın halini ve hassasiyetlerini, gelmeden önce bilirmiş.

Tanışmak ve kaynaşmak amacıyla halkı, sarayın bahçesinde organize ettiği akşam yemeğine çağırmış.

Tellallar, daveti duyururken; "Efendiler, gelirken yanınızda birer yumurta getirin" diye bağırmış.

Sebebini, hikmetini anlamamakla birlikte, ceplerine birer yumurta koyup gelmişler. Saray bahçesinden içeri girerken, yumurtaları görevlilere vermişler.

Mükellef bir yemek ikram edilmiş; sırt sıvazlayıcı, gönül okşayıcı konuşmalar yapılmış. Görevliler saygıyla uğurlamışlar; kapı önündeki sepetlerden birer yumurta geri alınarak çıkılmış.

Ertesi günden itibaren; yeni valinin ve adamlarının halka zulmetmeye başladıkları görülmüş. Adet olduğu üzere, şehir meydanında toplanılıp; birlikte duaya durulmuş.

Gel gör ki; bu sefer duaları kabul olmamış. Tekrar ve tekrar denemişler; bekledikleri iyilik ve yardım bir türlü gelmemiş.

İçlerinden bazıları, beldelerinin yakınlarında yaşayan bir bilge kişiye gitmişler. Süreci bütün safhaları ile anlatıp, hallerini arzetmişler.

Bilge kişi onlara; girerken verdikleri, çıkarken aldıkları yumurtalar birbirine karıştığı için, yaygın bir şekilde, aralarında kul hakkının oluştuğunu söylemiş. "Efendiler, önce toplanıp yumurta hakkı konusunda helalleşin, ondan sonra dua edin" demiş.

Bilge kişinin sözünü tutmuşlar. Önce helalleşip, sonra dua etmiş; o belayı başlarından atmışlar.

Daha iyi günler görmek istiyorsak; yakından uzağa doğru, tanıyıp bildiğimiz herkesle helalleşmeliyiz. Bedenimizi yanlış gıdaların, aklımızı yanlış bilgilerin, ruhumuzu yanlış inanışların esaretinden kurtarıp; her bakımdan, olabildiğince saf ve temiz hale gelmeliyiz.

Bilim ve teknoloji geliştikçe; şeytanın ve adamlarının yanıltma, aldatma, atlatma metotları ve usulleri de gelişti. Hayatın bütün alanlarında ve konularında; hak ile batıl birbirine karıştı.

Yaşadığımız her yer, kullandığımız her şey; aykırı unsurların işgali altında. Algılar, olguların önüne geçmiş; indirilmiş hakikatler köprü altında, uydurulmuş yalanlar sultan tahtında.

Kelimenin tam anlamıyla, at izi it izine karıştı. Bukalemun gibi renkten renge, kalıptan kalıba girmek marifet oldu; olduğun gibi görünüp göründüğün gibi olmak ahmaklığa, aptallığa dönüştü.

İman, abdest, niyet tazeleyip; kavlen ve fiilen dua etme zamanı. Yarasaların çığlıklarına aldırmadan; zifiri yahut alaca karanlıkta, yollara ve yolculara ışık tutma zamanı.

Yediden yetmiş yediye, bu bilgiyle ve bilinçle hareket etmeye ihtiyaç var. Biz besmeleyi unutup ihmal ettikçe, karabasanlar üstümüze üstümüze gelmeye devam ediyorlar.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN