Zekeriya Erdim

Gönül coğrafyamızın her köşesi, şehitler-gaziler tepesi

Cümle âlem bilir ki; komşuda çıkan yangın, eğer söndürülmezse bizim evimizi yahut iş yerimizi de yakar. Onun için; bir yerde ateş bacayı sardığında, bütün mahalle harekete geçip canla başla sokağa çıkar.

Burada hem malını ve canını koruma, hem de yangının söndürülmesine yardımcı olma refleksi vardır. Ateşle imtihan, tehlikeyi tamamen bertaraf edinceye kadardır.

Son yıllarda, giderek daha büyük bir oranda; gönül coğrafyamızın her bir köşesi, yangın yerine döndü. Ateş çemberi içinde kalan mazlumların ve mağdurların; yıllardır ne karınları doydu, ne sırtları giydi, ne acıları dindi, ne yangınları söndü.

SURİYE YANGINI

Şimdilerde en sıcak, en yakın ve en yoğun sancı; iç savaşlarla ve dış müdahalelerle param parça edilen Suriye cenahından geliyor. Bebeğinden çocuğuna, gencinden yetişkinine, yaşlısından hastasına yahut özürlüsüne kadar milyonlarca insan; ya içeride kalıp malından ve canından oluyor, ya dışarı çıkıp "muhacir" yahut "göçmen" haline geliyor.

Türkiye; hem kendisi, hem de komşusu için bu yangını söndürmek zorunda. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Planı harekâtlarından sonra; şimdi de Bahar Kalkanı yolunda.

Bir yandan; diplomasinin bütün imkânlarını sonuna kadar kullanarak, "barış" fırsatını yakalamanın peşinde. Öte yandan; ordusuyla ve mühimmatıyla sınır ötesine karargâh kurarak, "savaş" hazırlıkları içinde.

Başta siyasiler olmak üzere, bazı muhalif çevreler; "Suriye'de ne işimiz var?" sorusunu sorarak, bölgedeki varlığımızı tartışıyorlar. Cephede savaşıp şehit ve gazi olanlar ise; "Gittik, gördük. Tam da olmamız gereken yerdeyiz" diyorlar.

Şüphesiz, analar ve babalar "şehit"; ülkeler ve toplumlar "zayiat" vermek istemezler. Fakat, bilelim ki; ancak ölümü göze alabilenler, uzun yaşamayı garanti ederler.

İşte bu yüzden; dilimizde, dinimizde, tarihimizde, kültürümüzde, medeniyetimizde "şehitlik" ve "gazilik" yüce makamlardır. Bunu teyit eden pek çok atasözü, vecize, ayet, hadis, kıssa, hikâye, şiir, beste vardır.

DİLİMİZDE ŞEHİTLİK VE GAZİLİK

Bakınız, söyleyenler ne güzel söylemişler. Şehitliği ve gaziliği, sanki düğün-bayram eylemişler:

-Biz, aslında kan dökmeyi seven bir millet değiliz. Ancak, öz konusu vatansa, dünyanın şah damarını keseriz.

-Şehit mi düştü asker? Cennet koktu da her yer.

-Gene hangi duayı yaptın anne; vurulduğum yerde güneş doğdu. Yine mi ağlıyorsun anne; cennetime yağmur yağdı.

-Kurşun orucu bozmaz Mehmet'im, devam edebilirsin. Sen, bugün Allah katında iftara davetlisin.

-Vatan için yaşayıp, vatan için öldünüz. Siz, toprağa değil kalplere gömüldünüz.

-Ezan oldum, dinmedim; bayrak oldum, inmedim; şehit oldum, ölmedim. Çünkü adım Müslüman, soyadım Türk benim.

-Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

-Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

-Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor. Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor.

-Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber. Sana, aguşunu açmış duruyor Peygamber.

DİNİMİZDE ŞEHİTLİK VE GAZİLİK

Tahrif edilmeden önceki Tevrat'ta ve İncil'de olduğu gibi Kur'an-ı Kerim'de de şehitlikten ve gazilikten, "iki iyi şeyden biri" diye söz ediliyor. "Allah yolunda savaşıp şehit ya da gazi olanların; büyük lütuf ve ikramlara mazhar olacakları" belirtiliyor.

Hadis rivayetlerinde de bu mesaj ve muhteva aynen teyit edilmekte. "İçtenlikle şehit olmak isteyenlerin, yataklarında ölseler bile şehitlik mertebesine yükseltilecekleri; şehit olan kimselerin, karınca ısırması kadar bile acı hissetmeyecekleri; Cennet'e girenlerden sadece şehitlerin, gördükleri aşırı ikram ve itibar sebebiyle dirilip tekrar tekrar şehit olmak isteyecekleri" belirtilmekte.

Bu konuda, alttan alta devam eden bir tartışma daha zaman zaman gündeme geliyor. İyi niyetli olduklarına inandığımız bazı Müslümanlar; "Ölen de öldüren de Müslüman, hem de haram aylarda" diyerek acıklı bir duruma dikkat çekiyor.

Olayın ve durumun fıkhını belirlemek, bizim boyumuzu aşar; ehline havale etmemiz gerekir. Ancak, değerlendirme yapılırken; küfür ehlinin adamı olmuş birilerinin, milyonlarca sivil Müslümanı katlettikleri gerçeği de denkleme dâhil edilmelidir.

Sonuç olarak; Suriye'den gelip bizim için savaşan Müslümanların Çanakkale Şehitliği'nde ne işleri varsa, Türkiye'den giden Mehmetçiklerin de yakın geçmişte eyaletimiz olan Suriye topraklarında o işleri var. Gönül coğrafyamızın kan ve ateş hattı haline gelen cephelerinde; "şehitler-gaziler tepesi" boş kalmasın diye nöbet tutuyorlar.

Umudumuz ve temennimiz odur ki; ülkemiz ve bölgemiz, tez zamanda huzur ve güven iklimi olsun. Şehitlik ve gazilik; ihtiyaç halinde elimize alacağımız okumuz ve yayımız gibi askıda dursun.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.