Kısaca ifade etmek gerekirse; bir şeyin azlık yahut çokluk durumuna "nicelik" ya da "kemiyet", iyilik yahut kötülük durumuna "nitelik" ya da "keyfiyet" diyoruz. Doğal ve doğrusal bir şekilde; elde ettiğimiz şeylerin hem "daha çok", hem de "daha iyi" olmasını istiyoruz.
Bu eğilimin sebeplerinden biri iç dinamiklerimizin itmesi, diğeri dış şartların diretmesi olabilir. Bugün dünden, yarın bugünden daha iyi olmak; bir adım daha ileri gitmek, bir basamak daha yukarı çıkmak; her zaman "temel ihtiyaçlar" listesinin başında yer alabilir.
Türkiye, son yıllarda; eğitim yatırımları ve hizmetleri konusunda, "nicelik" açısından ciddi mesafeler aldı. Ancak, işin "nitelik" kısmının; bir gözü kör, bir kulağı sağır, bir eli çolak, bir ayağı topal kaldı.
Şimdilerde; bu eksiği tamamlamaya, bu açığı kapatmaya yönelik çabalar var. Aydınlar, yöneticiler, sivil toplum temsilcileri, eğitimciler; konuyu değişik boyutlardan ele alıp değerlendiriyorlar.
Biz de süreci örnekler üzerinden özetleyip, birkaç dipnot düşme gereği duyuyoruz. Çünkü; gene çocukların ve gençlerin sadece "ne olacakları" üzerinde durulup, "kim olacakları" konusunun unutulmasından yahut ihmal edilmesinden endişe ediyoruz.
DİJİTAL DÖNÜŞÜM
Milli Eğitim Bakanlığı, adım adım bir "dijital dönüşüm" gerçekleştiriyor. Eğitim, öğretim, yönetim faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğu; giderek "online" hale geliyor.
Açıklamalardan anlaşıldığına göre; artık öğretmenlerin ve öğrencilerin, zengin bir "video kütüphanesi" var. Her türlü eğitim içeriğine kolayca ulaşabilecek; soru sorma ve cevap alma imkânı bulacaklar.
Öğrencilerin geçmiş dönemlere ait belgeleri, bilgileri, hikâyeleri; dijital ortamdaki kişisel arşivlerinde yer alacak. Eksiğini tespit etme, yanlışını düzeltme, hedef belirleme, tercih seçenekleri oluşturma gibi konularda; her birisi için, "e-rehberlik" yapma fırsatı olacak.
Ayrıca, arama sistemleri üzerinden; "oyunlaştırma" çalışmaları organize edilecek. Belirli puanlar verilerek, öğrencilerin motivasyonları yükseltilecek.
Gündemdeki konulardan biri de "öğretmen destek noktaları". Sürekli gelişim için, her ilçede oluşturulması planlanan fiziki ve dijital eğitim ortamları.
OKUL VE PUAN FARKI
Gerek Milli Eğitim Bakanlığı'nın, gerek YÖK'ün yaptığı yahut yaptırdığı araştırmalar; bir gerçeğin altını çiziyorlar. Bir yandan, aynı düzeyde eğitim veren okullarda ciddi derecede "nitelik farkı"; öte yandan, aynı bölümlerde okuyan öğrenciler arasında yüksek oranda "puan farkı" var.
İşte bu yüzden; ilköğretimde, ortaöğretimde ve yükseköğretimde alınan yahut verilen karnelerin, diplomaların özgül ağırlıklarının aynı olduğunu göremiyoruz. Bu sonuçlara dayanarak; eğitimde "fırsat eşitliği" olduğunu söyleyemiyoruz.
Gelişmiş ülkeler; eğitim süreçlerini nicelik açısından da nitelik açısından da sürekli olarak izliyor, değerlendiriyor. Ortaya çıkan sonuç raporlarına göre; eksiklerini tamamlama, yanlışlarını düzeltme yoluna gidiyor.
Bizde, yıllardır süre gelen sınav sistemleri; "ölçme ve değerlendirme" amaçlı değil, "seçme ve yerleştirme" amaçlı. Onun için, eğitim süreçlerinin izlenmesi ve değerlendirilmesi açısından tek kanatlı.
Bakanlık, bu açığı kapatmaya yönelik adımlar attı. Bir yandan, merkezde "Ulusal İzleme ve Değerlendirme Birimi" kurma; öte yandan, 81 ilde "Ölçme ve Değerlendirme Merkezi" oluşturma sürecini başlattı.
2023 VİZYONU'NUN RUHU
Bütün bunlar iyi, hoş; ama hepsi de biraz "beden", biraz da "akıl" ile ilgili. Ümitlerimizin ve hayallerimizin merkezine oturtup, "geleceğin sahipleri" gözüyle baktığımız çocuklarımıza ve gençlerimize; yarınlarda "ruh" lazım değil mi?
Yıllardır "ne" olacakları konusunda ciddi yatırımlar yaptığımız yeni nesillerin; "kim" olacakları bizi hiç ilgilendirmiyor mu? Hayatın bütün alanlarında ve konularında kesintisiz olarak devam eden "kültür ve medeniyet mücadelesi"; eğitim kadrolarının ve kurumlarının gündemine gelmiyor mu?
2023 Vizyonunun ana ekseni yahut ruhu ne olacak? Geçmiş-gelecek bağlantısı; Anadolu'nun yurt yapılma sürecini başlatan "Malazgirt", çağ açıp çağ kapatmaya vesile olan "Fetih", yedi düvelin yamyamlarını iman dolu göğüslerin direnciyle durduran "Çanakkale", yeniden dirilişin ve direnişin sembolü haline gelen "15 Temmuz" ruhu üzerinden mi yoksa "zulmün 1453'te başladığı" iddiasını ileri süren "Bizans" ruhu üzerinden mi kurulacak?
Adını koyalım ki, çağırması kolay olsun. İstikametimizi belli edelim ki, işlerimiz ve işleyişlerimiz ona göre vaziyet alsın.
Zekeriya Erdim