Muhtelif ölçeklerdeki insan toplulukları tarafından kendilerine belirli anlamlar yüklenen nesnelere, sözcüklere, seslere, şekillere, görüntülere, işaretlere; "simge" yahut "sembol" diyoruz. Tıpkı atasözlerinde, vecizelerde, kıssalarda, fıkralarda, karikatürlerde olduğu gibi; çok manayı ve muhtevayı az sesle, sözle, şekille, görüntüyle, işaretle, halle, tavırla ifade etmiş oluyoruz.
Onun içindir ki; simgelerin yahut sembollerin, insan ve toplum hayatı içinde, çok önemli bir "iletişim-etkileşim" değeri var. Olayları, durumları, kişileri, kurumları, ülkeleri, toplumları, duyguları, düşünceleri, kuralları, değerleri "temsil" ve "tebliğ" ediyorlar.
Mesela; kalp sevgiyi, zeytin dalı yahut güvercin barışı, V işareti zaferi, haç Hıristiyanlığı, hilal Müslümanlığı sembolize ediyor. Kurumların amblemleri ve logoları, ülkelerin bayrakları ve sancakları bu anlama geliyor.
Dilimize, genel ifadesiyle "virüs" olarak yerleşen şey ise; sağlıkta bulaşıcı hastalıkları yapan ve yayan "mikrop", bilişim sektöründe yazılımlara zarar verip iş göremez hale getiren "ajan provokatör", hayatın bütününde içine girdiği yapıyı bozan "zararlı unsur". Önlenmez yahut ayıklanmazsa, hayati derecede tehlikeli olur.
Dinimize, dilimize, örfümüze, âdetimize, kültürümüze, medeniyetimize sızan yahut sokulan yabancı simgeler, semboller; kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızı tahrip eden virüsler taşıyorlar. Düşman güçlerin yahut işgal kuvvetlerinin gizli ajanları, askerleri gibi; hücreden dokuya, dokudan organa, organdan organizmaya ulaşıyorlar.
Güçlü ve bilinçli bir "direniş" olmazsa; bünye alışkanlık kesp edip, kabulleniyor. Giderek, dal budak salıp, bağrımızda beslediğimiz bir "mikrop yuvası" haline geliyor.
MASON DİLİ VE ALFABESİ
Asırlardır, simgeleri yahut sembolleri en yoğun ve yaygın bir şekilde kullananlar; sosyal doktrinlerin, siyasal ideolojilerin, ekonomik modellerin, askeri darbelerin arkasındaki gizli gücü oluşturan "mason" örgütleri. Adeta, mensupları arasında iletişim-etkileşim aracı olarak kullandıkları dilleri, alfabeleri.
Her simgenin yahut sembolün; ayrı bir dayanağı, hikâyesi, anlamı, değeri var. Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya göre derecelendiriyor, ihtiyaca göre kullanıyorlar.
İçinde bulundukları toplumun geneli nezdinde; bilinmesine izin verdikleri kadarı biliniyor. Bu gizli dil ve alfabe; etki ve yetki alanlarına, oranlarına göre hayatın bütününe yediriliyor.
"Gizli Sembol" adlı kitabın yazarı Dan Brown'a göre; ABD'nin başkenti Washington DC, masonlar tarafından planlanmış. Şehrin hemen her köşesi, gizli mason örgütünün simgeleriyle, sembolleriyle donatılmış.
Hatta, "Federal Üçgen" denilen bir simgeler zinciri var. Kapitol Binası, Beyaz Saray ve Washington Anıtı; söz konusu üçgenin üç ayağını oluşturuyorlar.
Gazeteci Mustafa Yılmaz'ın, "Dul Kadının Oğulları-Tapınağın Türk Şövalyeleri" adlı kitabında ise; TBMM binasını yapan Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister ile dönemin Meclis Başkanı Abdülhalik Renda'nın mason oldukları söyleniyor. Meclis binasına çok sayıda masonik sembol yerleştirildiği belirtilip, örnekler verilerek izah ediliyor.
Akademik camiada yapılan bir araştırmaya göre; büyük bütçelerle çekilen ve dünya çapında izleme rekorları kıran pek çok sinema filminde mason örgütünün simgeleri, sembolleri var. Bu kategorinin başında da ABD yapımı filmler geliyorlar.
KÜLTÜREL AŞI KAMPANYASI
Dünyada da Türkiye'de de yaygın yahut salgın hastalıklardan korunmak için, "koruyucu hekimlik" tedbirleri alınıyor. Özellikle kış mevsimlerinde, hastalık yapan virüslere karşı; geniş kapsamlı "aşı kampanyaları" yapılıyor.
Buna benzer bir hassasiyetin; simgelerle ve sembollerle yayılan virüslere karşı da oluşması, gelişmesi gerekir. Hem devletin tüm birimleri, kurumları etkin bir "önleme" ve "denetleme" mekanizması geliştirmeli; hem de millet yeteri kadar bilgilendirilmeli, bilinçlendirilmeli, ikaz edilmelidir.
Şüphesiz, en çok gayret ve hassasiyet göstermesi gerekenler; Milli Eğitim ile Kültür ve Turizm Bakanlığı olmalı. Her biri, kendi yetki ve sorumluluk alanlarında, etkin tedbirler almalı.
Hayatın bütün alanlarında ve konularında, hassas bir "virüs taraması" yapmalıyız. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik sahalarda ve sektörlerde; bünyemize sızmış yahut sokulmuş mikropları söküp atmalıyız.
Tabi ki, her şeyden önce; hiç olmazsa bazılarımızın, böyle bir derdinin ve davasının olması gerekir. Hiç kimsenin olmadığı yerde "ben varım" diyerek bir adım öne çıkacak "doğru adamlar" harekete geçip, "doğru adımlar" atmalı; ikaz ve itiraz görevini yerine getirmelidir.