Ak koyun, kara koyun
Malumunuz, bizim meşhur bir atasözümüz var. Eskiler; "Ak koyun, kara koyun, geçit ağzında belli olur" diyorlar.
Bu günlerde, ortak "bela" yahut "imtihan" olarak idrak ettiğimiz virüsle mücadele süreci; kelimenin tam anlamıyla, bir "geçit ağzı" özelliği taşıyor. Herkes içindeki rengi ya da kokuyu dışa vurup, nasıl inanıyorsa öyle yaşıyor.
Bazıları, olayları ve durumları yorumlarken; "beynamazın ayet okuduğu gibi" okuyorlar. Böylece; niyeti ve gayreti "ak" olanlar ile "kara" olanlar, kendiliğinden, apaçık ortaya çıkıyorlar.
Alınan sosyal, psikolojik, sıhhi, ekonomik "tedbirler" zincirine yeni bir halka eklenip; virüsle mücadele kapsamında, özel bir "yardım kampanyası" başlatıldı. Cumhurbaşkanı ön ayak olup teşvik etti; arkasından siyasetin, bürokrasinin, sivil toplumun ve iş dünyasının ileri gelenleri de bu iyilik hareketine katıldı.
Çocuğundan gencine, yetişkininden yaşlısına, emeklisinden seyyar satıcısına kadar; milyonlarca insandan "katkı ve katılım" sesi geldi. Türkiye toplumunun büyük bir kesimi, "tek yürek" oldu; "biz bize yeteriz" mesajına kilitlendi.
Ancak, böyle bir günde bile "gaflet" ya da "ihanet" çukuruna düşüp; bu durumdan rahatsız olanlar var. Şeytanca bir dil ve üslup içinde; "devletin vatandaşa para dağıtması gerekirken, tersini yapıp para topladığı" iddiasında ve ithamında bulunuyorlar.
Gelin bu konuyu, sosyal ve siyasal mensubiyetlerimizi bir kenara bırakıp; "adalet" ve "hakkaniyet" ölçüleri içinde değerlendirelim. Eğer gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır, kalplerimiz de mühürlü değilse; bütünü hatırlayalım ve hatırlatalım, parçanın ne anlama geldiğine ondan sonra karar verelim.
SOSYAL YARDIMLAR AÇISINDAN
Son yıllarda, "sosyal devlet" anlayışı ve işleyişi; büyüyerek ve gelişerek devam ediyor. Başta, tüm illerde ve ilçelerde kurulan "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları" olmak üzere; devletin "Bütünleşik Sosyal Yardım Sistemi" içinde bulunan kurumlar aracılığıyla, 31 milyon civarında vatandaşımıza, ayni ve nakdi yardımlar gidiyor.
Belediyelerin "sosyal yardım" kapsamındaki destek hizmetleri, sivil toplum kuruluşlarının "iyilik ve yardım" organizeleri bunun dışında. Ayrıca, Allah'ın emri ve Peygamberin sünneti üzere yaşama niyeti, gayreti içinde olan Müslümanların "zekât" ve "infak" gelenekleri; bin üç yüz doksan altı yaşında.
Üstelik bu sistem; bugün iddia edildiği gibi "vatandaştan alıp devlete" değil, "zenginden alıp fakire" veriyor. Böylece, "dünyanın nimetlerini paylaşma" konusundaki açı farkını yahut makas aralığını da bir nebze azaltıp, belli ölçüde dengeliyor.
Demek ki, "sosyal yardım" denilen şey, virüsle mücadele döneminde ortaya çıkmadı; asırlardır, zaten vardı. Devlet de millet de bu sürecin içindeydi; ihtiyaç sahiplerine el uzatıp, ihtiyaç alanına ve oranına göre yardım ediyorlardı.
SAĞLIK HİZMETLERİ AÇISINDAN
Elhamdülillah, artık dünyanın en geniş kapsamlı "sosyal güvenlik" sistemlerinden birine sahibiz. Sağlık kurumları ve kadroları açısından ise, gelişmiş ülkelerin pek çoğundan daha iyiyiz.
Son yıllarda, giderek daha çok "sağlık turizmi" gündem konusu oluyor. Çünkü, altyapısı gelişmiş resmi ve özel hastanelerimizde, "düşük maliyete iyi tedavi hizmeti" almak isteyen yabancı hastalar; akın akın Türkiye'ye geliyor.
Ayrıca, eskiden devletin farklı kurumları arasında paylaşılıp, mensupları dışındaki vatandaşlara hizmet vermeyen hastaneler; bir çatı altında birleştirildi. Özel sektörden "hizmet satın alma" yoluna gidilerek, sağlık hizmetleri daha erişilebilir hale getirildi.
Buna, mahalle içlerine kadar yaygınlaştırılan "Aile Hekimliği" uygulamasını ve hane içlerine kadar uzanan "evde bakım" hizmetlerini de ilave etmemiz gerekir. Bir kısmı hizmete giren, bir kısmının yapımı devam eden "Şehir Hastaneleri" ise; sağlık hizmetlerinde lig atlamamızı sağlayacak gelişmelerden biridir.
Şimdilerde, virüsle mücadele konusunda; Türkiye, "krizi en iyi yöneten ülkelerden birisi" olarak gösteriliyor. Avrupa'da avro, Amerika'da dolar bazında yüksek maliyetlerden söz edilirken; ülkemizde, "teşhis" ve "tedavi" hizmetlerinin tamamı bedava veriliyor.
Demek ki, devlet tüm kadrolarıyla ve kurumlarıyla görevinin başında. Sağlık personeli ise; kendilerini ve ailelerini riske sokma pahasına, virüsle daha iyi mücadele peşinde.
SİYASİ VE EKONOMİK YÖNDEN
Devleti yönetenler, olaylara ve durumlara kuş bakışı bakıp; "büyük resmi görme" noktasını yakalamak zorundalar. Çünkü, onlar; bu günlerle birlikte, yarınları da hesaba katmak durumundalar.
İnşallah, bu salgın hastalık, öyle ya da böyle geçecek. Geride kalanlar için; daha huzurlu ve güvenli bir ülke ve toplum inşa etmek, en öncelikli ve önemli görev haline gelecek.
Savaşın sorumluluğunu taşıyan Ordu Komutanı; tüm askerleri, silahları, cephaneleri aynı anda cepheye süremez. Yedekleme yapmadan, ek tedbirleri el altında tutmadan; "bütün yumurtaları aynı sepete koyma" yanlışı içine giremez.
Bu ülkede, yıllardır; savaşlar ve doğal afetler sırasında, devlet-millet işbirliğiyle, nice yardım kampanyaları organize edildi. Hatta, sınırlarımızın ötesine geçilip; başta gönül coğrafyamız olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesine, din-dil-ırk ayırımı yapılmadan, sosyal ve ekonomik yardımlar iletildi.
Bugün biz, sakalımıza kadar gelen yangını söndürmeye çalışırken, bıyık altından gülümseyerek yüzümüzdeki ateşle sigarasını yakmaya kalkışanlar; asla dinimizin, devletimizin, vatanımızın, milletimizin mensupları değildir. Şayet, bilinçli olarak hain olmayı tercih etmemişlerse; onların sıfatı, derin uykuya dalmış gafildir.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kötü günlerin iyi yanları (29.03.2020)
- En büyük ev ödevi (26.03.2020)
- Meğer neymiş (23.03.2020)
- Hayatın ritmi devam etmeli (18.03.2020)
- Virüs belasının konuşulmayan kısmı (15.03.2020)
- İfrat ile tefrit arasında savrulan kadın (09.03.2020)
- Gönül coğrafyamızın her köşesi, şehitler-gaziler tepesi (06.03.2020)
- Aday öğretmenden adanmış öğretmene (01.03.2020)