Arama

Zekeriya Erdim
Mart 15, 2020
Virüs belasının konuşulmayan kısmı
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Geçtiğimiz günlerde; oldukça riskli ameliyat ve tedavi süreçlerinin sonunda direkten dönüp, hayata yeniden tutunmaya çalışan bir dostumuzu ziyarete gittik. Geçmiş olsun dileklerimizi ilettik, ömrünün geri kalan kısmını sağlık ve afiyet içinde geçirmesi için dua ettik.

Aslında, hayatı elinden alınmış da sonra geri verilmiş gibiydi. Onun için, kendisini dinlerken aklımıza bir sual geldi.

"Önceki halinle sonraki halin arasında bir fark var mı?" diye sorduk. Bu tecrübenin oluşturduğu yahut geliştirdiği duyguları, düşünceleri, davranışları öğrenmek istiyorduk.

Sanki ilim köprüsünden geçmiş, irfan ırmağından içmiş gibi bilgece bir dille ve üslupla; iki noktanın altını çizdi. "Birincisi, yaşama biçimim değişti; ikincisi, benim olduğunu zannettiğim her şeyin gerçek anlamda bana ait olmadığını anladım" dedi.

Son günlerde "ortak tehdit ve tehlike" haline gelen "virüs" de algı, anlayış ve yaşayış bakımından böyle bir sonuç doğurabilir. Dünyamız ve insanlık âlemi için, yeni bir dönüm noktası olabilir.

Ancak, perdeyi aralayıp arkasını görebilirsek. Başımıza gelenlerin "sebep-sonuç" ilişkisini kurabilirsek.

KÖPRÜDEN DÜŞENLER

Okuma arşivimizin eski kayıtları arasında; Thornton Wilder'in yazdığı, Cemil Meriç'in Türkçeye tercüme ettiği "Köprüden Düşenler" kitabı da yer alıyor. Birbirlerini hiç tanımadıkları halde aynı gün, aynı saatte, aynı noktada buluşup; köprünün yıkılması sonucu, birlikte ölen beş kişinin hikayesi anlatılıyor.

Rivayete göre; olaydan haberdar olan papazın biri, bu beş kişinin hayatlarını araştırmış. Farklı sebeplerle aynı kaderi paylaşmalarının, "Tanrı'nın hikmeti" olduğu kanaatine varmış.

Şimdilerde, dünyanın bütün ülkeleri ve toplumları; "virüs belası" ile boğuşuyor. Kiminde daha az, kiminde daha çok olmak üzere; sosyal, psikolojik, siyasal, ekonomik tahribatlar oluşuyor.

Birileri araştırma yapıp, olayları ve durumları derinlemesine tahlil etseler; hangi ortak hataların, hangi ortak sonuçları doğurduğunu bulabilirler. Dünyanın başına gelenlerin; kişisel, kurumsal, toplumsal zulümlerin ve haksızlıkların cezası olduğu kanaatine varabilirler.

Geçmiş dönemlerde; insanlar azdıkça ve saptıkça başlarına belalar gelmiş. Hz. Nuh'un kavmi, tufanla; Hz. İbrahim'in kavmi, sinek sürüsüyle; Hz. Hud'un kavmi, şiddetli rüzgârla; Hz. Salih'in kavmi, şiddetli sesle; Hz. Lut'un kavmi, başlarına yağdırılan taşlarla; Hz. Şuayip'in kavmi, korkunç bir gürültüyle helak edilmiş.

Kim bilir, belki; modern dünyanın azgınları ve sapkınları da "Korona Virüsü" ile terbiye ediliyor yahut cezalandırılıyordur. Başlarına açılan bu büyük gaileyle; dünyaya ve insanlık âlemine daha fazla kötülük etmeleri engelleniyordur.

EN BÜYÜK ALLAH

Yeryüzünü kan gölü, ateş seli haline getiren "şeytan üçgeni" oluşumunun; başı İngiltere, beyni İsrail, gövdesi Amerika, kolları ve bacakları Avrupa. Dünyanın yeni "süper güç" adayı Çin ise; başka bir şeytan üçgeni oluşturma yolunda.

Devlet Başkanı Xi Jinping; virüs belası başına gelmeden kısa bir süre önce, dünyaya meydan okuyordu. Halka açık ve ilahlık taslarcasına iddialı bir konuşmasında; 2050 yılından itibaren, Çin'in bütün dünyayı yönetecek güce ve imkana ulaşacağını söylüyordu.

Ayrıca; hiçbir gücün, bu yükselişi engelleyemeyeceğini belirtmişti. Modern silahlarla donatılmış ordusuna; "Savaşa hazır olun, hiç kimseden korkmayın ve ülkeniz için ölmeyi göze alın" demişti.

Şimdi Çin de, Avrupa da, Amerika da büyük telaş içinde. Dünyanın bütün ülkeleri ve toplumları; nereden geldiği, kimin ordusu yahut askeri olduğu bilinmeyen bir virüsü öldürecek silahın peşinde.

İlgililer ve yetkililer; bir yandan giderek daha çok tedbirler alıyor, öte yandan kitleleri bilgilendirmeye ve bilinçlendirmeye yönelik açıklamalar yapıyorlar. Ancak, kesin koruma ve kontrol konusunda aciz kalıyor; kalıcı huzuru ve güveni sağlayamıyorlar.

İşte bu noktada; "En büyük Allah" lafzı yeniden gündeme geliyor. Risk arttıkça, ilâhî iradeye sığınma oranı da yükseliyor.

Ancak; tarih boyunca, insanların çoğu denizde fırtınayı görünce tövbe ve dua etmiş, sahile çıkınca unutmuşlar. Ne kadar şeytan varsa sahaya sürmüş, besmeleyi uyutmuşlar.

Umarız, "Korona" daha kalıcı bir öğrenmeye ve aydınlanmaya vesile olur. Dünyanın "süper" zalimleri, "ölüm korkusu" ile imana gelirler de yeryüzü sahnesindeki tüm acıklı oyunlar son bulur.

Sonuç olarak; "cüzî irade" sınırları ve imkanları içinde, alabileceğimiz her türlü tedbiri almalıyız. Arkasından; bünye direncimizi güçlendirecek şekilde, "külli irade" sahibinin sınırsız şefkatine ve merhametine sığınmalıyız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN