Kemalizm maske mi, maraz mı?
Bilindiği gibi, "maske"; bir şeyi örtmek, gizlemek yahut olduğundan farklı bir şekilde göstermek için kullanılır. "Maraz" ise; başa gelen yahut birilerinden, biryerlerden bulaşan hastalıktır, derttir, belâdır.
Türkiye'de, Cumhuriyet tarihi boyunca; Kemalizm'in her iki hali ile de hep karşılaştık. Bir yandan hayatın çeşitli alanlarında ve konularında, asıl amaçları gizlemek, saklamak için "maske" olarak kullanıldığını; öte yandan, siyasi ve ideolojik bir "hastalık" haline getirilerek nesilden nesile aktarıldığını gördük, duyduk, yaşadık.
İşin garibi; zaman zaman, mensupları yahut taraftarları üzerinden, bir yarışa dönüştürüldü. Maskenin de marazın da yeni türleri, türevleri geliştirildi.
BÜSTLER, HEYKELLER, MASKLAR
Cahiliye dönemlerinin putlarını ve putçuluklarını çağrıştırdığı için, heykelden ve heykelcilikten uzak duran ecdadımızın aksine; Cumhuriyet döneminin sabit sembollarinden biri, heykeller ve büstler oldu. Başta kamu kurumlarının bahçeleri yahut tazim köşeleri olmak üzere; memleketin her tarafı, onbinlerce Atatürk büstü ve heykeli ile dolduruldu.
Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre; sayısal açıdan, dünyada birinci olduğumuz söyleniyor. Anıtların yatay ve dikey boyutları bakımından ise; darbe dönemlerinde ve CHP yönetimlerinde, derecemiz hızla yükseliyor.
Bu anlayışın "merkez" noktalarından biri olarak ve o günün rakamlarıyla 220 milyon ABD Doları harcanarak; Başkent'te, şehir merkezinin en yüksek tepesine, eski Yunan tapınaklarına benzeyen bir "anıt mezar" yerleştirildi. Yıllar boyu devam eden baskılarla, beyin yıkamalarla; devlet himayesinde bir "millî mâbed" haline getirildi.
Aslında, Cumhuriyet'in kuruluşu; Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma namazından sonra ilan edilmişti. Ulus'daki ilk Meclis binasına; "dualar" ve "tekbirler" eşliğinde gidilmişti.
10 Kasım 1953'ten sonra; "cami" yerine "anıtkabir" oturtuldu. Yönetim yetkisini devralan yahut elinde tutan devlet ricali; "saygı duruşu" yaparak şerrinden korunmak, himayesine sığınmak ve tazimde bulunmak için artık oraya gider oldu.
Bunu kimileri "siyaseten", kimileri "hakikaten" yaptılar. İsteyerek ya da istemeyerek; maske ile marazı birlikte yaşattılar.
Zaman zaman, iktidar sahipleri tarafından "fabrika ayarı" yapıldı. Merkezi idareler yahut yerel yönetimler aracılığıyla; Kemalizm'in ilkeleri, prensipleri hem hatırlatıldı, hem de dayatıldı.
1980 Darbesi'nin öncüleri, 1982 yılında, Erzincan'ın Keşiş Dağları üzerindeki bir tepeye; 3000 askere 29 gün boyunca 600 ton taş, 210 ton harç ve 200 ton boya taşıttırarak; 7500 metrekarelik bir alana, 176 metre boyunda "Atatürk portresi" yaptılar. Dönemin gazateleri, olayı afişe etmek için; "Uzaydan Bile Görülen Tek Türk: Atatürk" diye manşet attılar.
2009 yılında, İzmir'in Buca İlçesinde, CHP'li Belediye Başkanı tarafından; o günün rakamları ile 4.2 milyon TL harcanarak, 42 metre boyunda "Atatürk maskı" yapıldı. Büyük bir iftiharla, pardon onurla; Türkiye'nin birinci ve dünyanın onuncu maskı, ayrıca Brezilya'da bulunan 38 metrelik "Hz. İsa heykelinden daha yüksek" olduğu anlatıldı.
İMZA İLE İZHARLAR
Kemalizm maskesinin yahut marazının yansıma biçimlerinden biri de "imza" kalıbına dökülmüş dışa vurumlar. Eskiden daha çok otomobil camlarında gördüğümüz "k.atatürk" imzalarını, şimdilerde dağların tepelerine yahut yamaçlarına bile yazıyorlar.
Bursa'nın Gemlik İlçesinde, gene CHP'li Belediye Başkanı; salgın tedbirleri sebebiyle 19 Mayıs kutlamalarını görkemli bir şekilde yapamayınca, bunu kısmen telafi edebilecek bir formül geliştirmiş. İlçenin en hakim tepesine, üstelik Sabiha Gökşen Havalimanı'na gelen uçakların iniş güzergahı üzerine; 100 metre genişliğinde ve 200 metre uzunluğunda bir "k.atatürk imzası" yerleştirmiş.
Türkiye'nin değişik illerinde ve ilçelerinde; buna benzer "yatırım" örnekleri görüyoruz. Asıl işlerini yapmayan yahut yapamayan bazı yönetimlerin, yöneticilerin; beceriksizliklerini ya da tembelliklerini "Atatürk maskesi" ile örtbas ettiklerini biliyoruz.
Ayrıca, eskiden beri; Kemalizm'i "ticari meta" haline getirenler de var. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik alanlarda ve konularda; bu işin ekmeğini yiyor, rantını devşiriyorlar.
Şimdilerde, mevcut yasalara da aykırı olan yeni bir düzenleme ile piyasaya çıkıldı. Virüsten korunma tedbirleri kapsamında; rengini şehit kanlarından alan ay-yıldızlı "bayrak" üzerine "k.atatürk" imzası yerleştirilerek, kullanılıp atılan cinsten bir "maske" yapıldı.
Allah aşkına, birileri çıkıp açıkça söylesinler bize; Atatürk, Atatürkçülük aslında nedir? Din midir, ideoloji midir, müzmin hastalık mıdır, yoksa duruma göre bukelemun gibi renkten renge-kalıptan kalıba sokulan bir maske midir?
Her ne ise, doğru ve tam olarak tarif edilsin, tanımlansın; insanlar bilinçli tercih yapıp, irâdî tavır alsınlar. Din bilenler tapınsın, ideoloji görenler savunsun, maske sayanlar takınsın, hastalık diyenler tedavi olsun; diğerleri de "âraf" çemberinden çıkıp, "iki yüzlü" davranmak zorunda kalmaktan kurtulsunlar.
Böylece, taşlar yerine oturmuş olur. Halk aydınlanır, hak yerini bulur.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hafıza kayıtlarımızın hayati değeri (01.06.2020)
- Sanat pınarlarının suyu kurursa (29.05.2020)
- Halimizin ve hayatımızın hak edişi (25.05.2020)
- Dinimi arıyorum (22.05.2020)
- Geleceğin mimarları olabilecek gençlerimiz var (17.05.2020)
- Masalcı meşhurlara itirazımız var (12.05.2020)
- İftar sofraları, irfan sofraları (08.05.2020)
- Salgın günlerinin sosyolojisi ve psikolojisi (05.05.2020)