Devletin kapısı millete, milletin kapısı ümmete açık
Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızda; "açık kapı", karşılıklı güven işaretidir. Onun içindir ki, güvenilir dostlara ve yakınlara; "kafamızın, kalbimizin, evimizin, işyerimizin kapıları ardına kadar açık" mesajı verilir.
Ayrıca, cömertlerin de kapıları açık olur. Onların hanlarında ve hanelerinde; yorgunlara yatak serilir, açlara sofra kurulur.
Kamu yönetiminin ve yöneticiliğinin, iyilik hallerinden biri; devletin kapılarının millete açık olmasıdır. Seçenin "asıl", seçilenin ve atananın "vekil" çizgisi üzerinde ve çerçevesi içinde durmasıdır.
Bir başka ifadeyle; milletin "hâkim", devletin "hâdim" olması gerektiğini söyleyebiliriz. Ona göre beklenti içine girebilir, temel tavır belirleyebiliriz.
Uzun yıllar boyunca, bu mekanizma tersine işledi. Ağanın yetkilerini gasp eden kâhya; "çiftliğin yegâne sahibi benim" dedi.
İki binli yılların başlarından bu yana, bir değişim-dönüşüm süreci yaşıyoruz. Kademeli olarak, milleti "maraba" olmaktan kurtarıp; saygın bir seviyeye ve statüye doğru taşıyoruz.
Bu anlayışın ve işleyişin dışavurumlarından biri; "açık kapı politikası" oldu. Devletin tüm kadroları ve kurumları, milletin daha kolay girip çıkabildiği kapılar haline geldi.
Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Milletvekilleri, Valiler, Kaymalar, Belediye Başkanları; fildişi kulelerinden aşağıya inip, daha fazla halkın içine girdiler. Sıcak ve sevecen bir dille, üslupla; "biz sizin efendiniz değil, hizmetkârınız" mesajını verdiler.
Devletin kapısı millete açılınca, milletin kapısı da ümmete açıldı. Güven iklimi ile cömertlik eğilimi bir araya geldi; Türk dünyasının ve İslam coğrafyasını en ücra köşelerine kadar ulaşıldı.
BİMER, CİMER VE DİĞERLERİ
Giderek kapsama alanı genişleyen, uygulama hızı ve oranı artan yeni anlayışa ve işleyişe göre; milletin devlete ulaşımını kolaylaştıran kapılar ve kanallar açılıyor. Böylece, bürokratik oligarşinin oluşturduğu uzun ve yüksek atlamalı engeller; kestirme yollardan aşılıyor.
Başbakanlık hükümetleri döneminde, "BİMER" vardı. İnsanlar, dilek ve şikâyetlerini buraya ulaştırıyorlardı.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra, "CİMER" ihdas edildi. Vatandaştan gelen dilek ve şikâyetler; en üst makam aracılığıyla, ilgili birimlere ve kurumlara gönderilir hale geldi.
Sonrasında, İçişleri Bakanlığı aracılığıyla; "Açık Kapı" sistemi oluşturuldu. Halk ile en üst düzeyde ve interaktif iletişim kurulmasını, taleplerinin etkin ve hızlı şekilde alınıp takip edilerek sonuçlandırılmasını sağlayacak bir mekanizma kuruldu.
İsteyen elektronik olarak, isteyen valiliklerde ve kaymakamlıklarda bulunan özel birimlere şahsen uğrayarak; yazılı başvuruda bulunuyor. Talebiyle yahut şikâyetiyle ilgili işlemlerin süreci ve sonucu hakkında; kısa mesajlar halinde bilgi sunuluyor.
Belediyelerin büyük bir çoğunluğu, "açık görüş günleri" yapıyorlar. Derdi ve davası olanlar; randevusuz olarak gidip, bizzat Başkan'a anlatıyorlar.
Ayrıca, ilk örneği "beyaz masa" olan uygulamalar görüyoruz. Bu birimler aracılığıyla, yerel yönetimlerle kolay iletişim kuruyoruz.
Son yıllarda, bazı üniversiteler de bu yola girdi. Rektörler yahut Dekanlar, belirli günlerde kapılarını ardına kadar açıp; isteyen öğrencilerine, görüşme-konuşma fırsatı verdi.
ALMANYA'DA AÇIK KAPI GÜNLERİ
Bilindiği gibi 1986 yılından bu yana, Türkiye'de; 1-7 Ekim arası, "Camiler Haftası" olarak kutlanıyor. Her yıl bir ana tema belirlenip; o çerçevede, caminin ve cemaatin önemi anlatılıyor.
Bu uygulamaya, eş zamanlı olarak, Almanya'daki camiler ve cemaatler de dâhil edildi. Bir adım daha ileri gidilerek; Doğu Almanya ile Batı Almanya'nın birleştiği gün olan 3 Ekim; "Açık Kapı Günü" ilan edildi.
O gün, tüm camilere; Müslüman olmayanlar da geliyorlar. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ve bağlı derneklerin görevlileri; Almanlara dinimiz İslam, peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) ve cami-cemaat kültürü hakkında bilgi veriyorlar.
Ayrıca, "Birleşik Almanya" konusu da gündeme getiriliyor. Genelde Müslümanlar, özelde Türkler adına; "biz de bu birleşimin bir parçasıyız" mesajı veriliyor.
Aslında, bu ve benzeri uygulamaları; hayatımızın bütün alanlarında ve konularında göstermeliyiz. Yakından uzağa doğru, ülkemizdeki ve dünyamızdaki herkese ve her kesime; "kafamızın, kalbimizin, evimizin, işyerimizin, camimizin, cemaatimizin, vakfımızın, derneğimizin, sendikamızın, partimizin, devletimizin, milletimizin kapıları size açık" mesajını vermeliyiz.
Selamla, kelamla, halle, tavırla, iyilikle, yardımla yapabiliriz. İnsanlara ümit ve güven vererek; hayatlarımıza ve hayatlarına değer katabiliriz.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Devlet, millet, ümmet kardeşliği (01.10.2020)
- Yandaş gazete (28.09.2020)
- Toplumsal genlerimiz, geleneğimiz, geleceğimiz (24.09.2020)
- Sosyal ve siyasal hayatımızın rol modelleri (20.09.2020)
- Asalet, rezalet, cehalet (16.09.2020)
- Din düşmanlığının dışavurumu (13.09.2020)
- Okuldan başka her yerde çocuk ve genç var (06.09.2020)
- Hevâ mı, dâvâ mı? (04.09.2020)