Çocuk deyip geçmeyin
Eskilerin deyimiyle, "yuvarlanan yumuş tutar". Küçük de olsa onun da eli, ayağı, gözü, kulağı var.
Bu bir atasözü. Kim bilir kaç asırlık yaşanmışlığın yansıması olarak ortaya çıkan ana fikrin en kısa özeti, özü.
Biraz açacak olursak; "emekleme çağındaki çocuk bile işe yarar" anlamına geliyor. Büyük, küçük demeden her yaş ve seviyedeki insanı, aktif ve verimli hale getirerek, iyi değerlendirmemiz gerektiği mesajını veriyor.
Öte yandan; "çocuktan al haberi" diye bir atasözümüz daha var. Onların görme ve işitme kabiliyetlerinin, yetişkinlerinkinden daha ileri olduğunu söylüyorlar.
Ayrıca akılları, ruhları, bedenleri fazla kirlenmediği için; daha temiz ve net bir algı altyapısına sahip oldukları, olacakları düşünülüyor. Bir başka ifadeyle çocuklar, "en güvenilir görüntüyü verecek aynalar" gibi görülüyor.
Ülke ve toplum genelinde, bir temel yanlışı devam ettiriyoruz. Orta kuşağı oluşturan yetişkinler olarak; küçükleri "çocuk", büyükleri "yaşlı" diye tanımlayıp hayatın pek çok aktivitesinin dışında tutuyoruz.
Böylece; üçte ikilik çoğunluğun sosyal ve ekonomik yükü, üçte birlik azınlığın omuzlarında yahut sırtlarında kalıyor. Bu yüzden yeniler "oynayan tay" olma fırsatı bulamıyorlar, eskiler duvara asılmış demir aksam gibi paslanıyor.
Tefsirlerdeki rivayetlerden anlaşıldığına göre Hz. Davut, 8-10 yaşlarında bir çocukken sefere çıkmış ve ırmak imtihanını geçmişti. Devrinin süper gücü ve en büyük zalimi olan Calut'u, sapan taşı ile anlından vurup öldürerek hem savaşın, hem de tarihin seyrini değiştirmişti.
Hz. Ali, henüz 10 yaşında iken, "ilk Müslüman çocuk" olmuştu. Hz. Muhammed'in (sav) etrafında kenetlenip, İslam dininin tebliğ ve temsil sorumluluğunu üstlenen çekirdek kadronun içinde yer almıştı.
Fatih Sultan Mehmet, ilk tahta çıktığında 12, ikincisinde 19 yaşındaydı. Sopayı at yapıp oynadığı günlerde bile Kostantiniye'yi fethederek, Peygamber Efendimizin övdüğü komutan olma idealinin peşindeydi.
Sonra, 21 yaşında büyük fethi gerçekleştirdi ve "çağ açıp çağ kapatan padişah" oldu. Ana dili Türkçenin dışında; Arapça, Farsça, Latince, Sırpça ve Yunanca biliyordu.
Kurtuluş Savaşı sırasında, cephe ilerilerinde ve gerilerinde, 7-17 yaşları arasında, binlerce çocuk ve genç vardı. Cepheye erzak, cephane taşıyor; ateş hattında, düşmanla göğüs göğüse çarpışıyorlardı.
Meşhur mikrobiyolog Pasteur; "Ne zaman bir çocukla karşılaşsam, içimde iki duygu uyanır. Şu an olduğu kişiye karşı hassasiyet, gelecekte olabileceği kişiye karşı saygı" diyor. Meşhur romancı Dostoyevski ise; "çocuklarla birlikte zaman geçirmenin, ruhu iyileştirdiğini" söylüyor.
Uzun süre evde eğitim anneliği yapmış Angela Schwindt'in tespitine göre; "Biz çocuklarımıza hayata dair her şeyi öğretmeye çalışırken, onlar bize hayatın ne olduğunu öğretirler". Şair, yazar Oliver Wendell Holmes'e göre ise "Dünyadaki dürüst ve gerçek sözlerin çoğunu, çocuklar söylerler".
Yazar Ray Merritt'in, daha iddialı bir sözü var. "Yetişkinler ve yaşlılar savaş çıkarabilirler ama tarihi çocuklar yazar".
Söz ve roman yazarı Paulo Coelho, çocukların yetişkinlere rehberliğinden söz ediyor. "Eğer yolunuzu kaybederseniz, bir çocuğun gözlerinin içine bakın. Çocuğun yetişkine öğretebileceği üç şey vardır. Sebepsiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak, istediği şeyi elde etmek için var gücüyle çalışmak" diyor.
Bu noktada, çocuk yaştaki Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in örnek davranışlarını hatırlıyoruz. Rivayetlerden abdesti yanlış aldığını gördükleri bir yetişkine, aralarında tartışıyormuş gibi yaparak doğrusunu öğrettiklerini anlıyoruz.
Allah'a şükürler olsun ki; "Küçüklere merhamet, büyüklere hürmet göstermeyen bizden değildir" diyen, mevsimin ilk meyvesi geldiğinde önce çocuklara ikram eden, onları omuzuna bindirip çarşı pazar gezdiren, torunları sırtına bindikleri için secdeyi uzatan, arkada çocuk ağlaması duyduğu için namazı kısa tutan, kuşu ölen çocuğa taziye ziyaretinde bulunan, çocuklarını öpüp sevmediğini söyleyen valiyi, görevinden alan bir Peygamberin ümmetiyiz. Onun sünnetine uygun yaşarsak; "çocuk" deyip geçmez, her yaş ve seviyedeki insanın kıymetini biliriz.
On yıl kadar önce; anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler nezdinde "farkındalık oluşturmak" için bir panel düzenlemiştik. "Yeryüzünün dâhilerini arıyoruz, biri sizin yanınızda olabilir" demiştik.
Aklen, fikren, kalben inanıyoruz ki; her çocuk, fıtraten yatkın ve yetkin yaratıldığı alanlarda, konularda, "dahi olma" potansiyeline sahiptir. Bu potansiyel, yer altındaki madenler gibi olup; ancak bilinçli yetişkinler tarafından ortaya çıkarılarak işlenebilir, işe yarar hale getirilebilir.
Her birimizin bahçelerimizde, küp küp altın var. Kazmayı vurup, ortaya çıkarmamızı ve cevheri mücevhere dönüştürmemizi bekliyorlar.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İtirazım var (04.02.2022)
- Tarihi esere tahta çakan bir nesil (01.02.2022)
- Yastık altındaki adamlar (26.01.2022)
- Hayaller ve hatıralar (22.01.2022)
- Ne götürüyor, ne getiriyoruz? (17.01.2022)
- Ahlakımız düzelmeden ahvalimiz düzelmez (10.01.2022)
- Eleştiri kültürü ve anlayışı (04.01.2022)
- Bilgi güvenliği ve güvenilirliği (31.12.2021)