Yakın geçmişte, ülkemizde ani döviz dalgalanmaları, faiz ve enflasyon yükselmeleri, ürünlerde ve hizmetlerde fiyat fırlamaları oldu. Devletin ilgili kadroları ve kurumları ekonomik güveni ve istikrarı sağlamak için bazı tedbirler almak zorunda kaldı.
Bu bağlamda; "yastık altındaki altınlar" da üzerinde çalışılan konulardan biri olarak ilan edildi. Yüksek meblağlara ulaşan bu mali değerin; piyasaya çekilmesi, aktif ve verimli bir sermaye haline getirilmesi için formül üretme çabası içine girildi.
Halen devam eden iyileştirme gayretleri, düzenlemeleri; ilgi alanımıza girmekle birlikte, ihtisas alanımıza girmiyor. Ancak, genelde ağzı olan konuşuyor; lehte ve aleyhte yapılan yorumların arkası gelmiyor.
Biz, bu vesileyle; başka bir meseleye dikkat çekmek istiyoruz. Daha büyük, hatta en büyük sermayemizin; atıl kapasite haline geldiğini yahut getirildiğini ve gereği gibi değerlendirilemediğini hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz.
Kastettiğimiz şey; çeşitli sebeplerle sistem dışına itilmiş ya da çekilmiş olan, "yastık altındaki adamlar". Ehil, güvenilir, tecrübeli, birikimli, istekli, sorumluluk sahibi kimseler oldukları halde devlete ve millete hizmet etme imkânı bulamıyorlar.
Kimileri altın, döviz, borsa, piyasa simsarları gibi fırsatlar anaforunun içindeler. Her zaman, her yerde kişisel fayda temin etmenin peşindeler.
Bunun için ne kadar metot, usul, yol, yöntem varsa tepe tepe kullanılıyor. Bilumum imkânlar ve ihtimaller hesaba katılarak plan yapılıyor, vaziyet alınıyor.
Gerekirse, güzel sebep gösterme sanatını da ihmal etmediklerini görüyoruz. Hatta, kendisini fıkha ya da hukuka değil; yorumlarla, içtihatlarla fıkhı ya da hukuku kendisine uyduranların var olduğunu biliyoruz.
Kurgu yumağının içindekiler, kadrolaşarak ve kurumlaşarak büyüyorlar. Elde ettikleri makamlar ve imkânlar sayesinde; giderek daha fazla çevre ediniyor, itibar görüyorlar.
Bir avuçluk kartopu; yuvarlandıkça yumuş toplayarak çığ oluyor. Yolumuzu kesip durduracak, üstümüze düşüp öldürecek hale geliyor.
Kimileri ise kendilerini toplumsal menfaate ve maslahata adamış kimseler. Onlar; daha fazla hayrın ve hizmetin niyeti, gayreti içindeler.
"Görev istenmez, verilir" anlayışı ve işleyişi içinde yetişmişler. Bulundukları her cephede; "ganimet beklemeden nöbet tutan askerler" olmayı şiar edinmişler.
Hile ve hurda bilmedikleri, tezgâh ve tuzak kurmadıkları, yanlış adamlara ve adımlara geçit vermedikleri için; birileri tarafından, "uyumsuz ve uygunsuz" damgası vurulmuş. Her biri, ya sistem dışına atılıp, tasfiye edilmiş; yahut dâhili ve harici darbelere dayanamayıp, kenara savrulmuş.
Yastık altındaki altınlar gibi, kendi keseleri içinde duruyorlar. Fitne, fesat çıkmasın diye gözlerini kör, kulaklarını sağır, dillerini lal edip susuyorlar.
Böylece, zor kazandığımız değerleri kolayca kaybediyoruz. Kemiyet açısından büyürken, keyfiyet açısından küçülmeye doğru gidiyoruz.
Kayıp hanesine yazılan kalite ve kariyer sahipleri; erken emekli oluyor. Devlet ve millet işleri, giderek daha yoğun ve yaygın bir şekilde; emniyet, ehliyet, şahsiyet uygunluğuna sahip olmayan kimselerin eline kalıyor.
Bu durumun doğal sonuçlarından biri olarak; "doğru adam olma ve kalma" idealinin, kaybolmaya başladığını görüyoruz. Ayrıca, yetişme çağındaki çocukların ve gençlerin hayallerinin harici dünyalara doğru kaydığına; beyin göçünün, ileri düzeylere kadar vardığına şahit oluyoruz.
Bir kavle göre siyaset, "olanlarla ve gelenlerle" yapılırmış. Görünen o ki; bu anlayış, bürokrasiye ve sivil toplum kuruluşlarına da bulaştırılmış.
Oysa bizim, "olması gerekenlerle" yol yürümeyi tercih etmemiz gerekir. Elimizin altındaki sosyal sermaye, azami derecede iyi değerlendirilmelidir.
"4 T formülü"; ( ihtiras derecesinde isteme anlamındaki "talep"; postu serip yatma, kapıyı bacayı tutma, geceyi gündüzü birbirine katma anlamındaki "takip"; bilumum aracıyı, tefeciye, torpili, referansı kullanma anlamındaki "tavassut"; el etek öpme, gerekirse ayak bile yalama anlamındaki "tabasbus" hayatın ana işleyişi haline geldi. Bunu benimsemeyenler, genel gidişata ayak uyduramayanlar, aykırı ve arazi dışı kaldı.
Galat-ı meşhur (meşhur olan yanlış), lügat-ı fasihin (unutulan doğrunun) önüne geçmişse; geleceğimiz tehlikede demektir. İstiklalimiz ve istikbalimiz için; yastık altındaki adamların da ortaya çıkarılmasını ve sisteme dâhil edilmesini sağlayacak formüllerin bulunması gerekir.
Zekeriya Erdim