Zekeriya Erdim

Vasiyetler ve varisler

Eskiden beri, tüm dinlerde ve toplumlarda yaygın olan bir gelenek var. İnsanlar; kendileri öldükten sonra yapılmasını istedikleri şeyleri, dostlarına ve yakınlarına "vasiyet" ediyorlar.

Bu, bazen mallarının ve mülklerinin kimlere ve nasıl paylaştırılacağı ile ilgili mesajlardan oluşuyor; bazen de dilek, istek, ikaz, uyarı, nasihat, tavsiye gibi anlamlara geliyor. Kimin ne zaman öleceği, ne kadar kalacağı bilinmediği için; erkenden yahut ömrünün sonuna doğru yapanlar olabiliyor.

Vasiyetlerin muhataplarına da "varis" diyoruz. Ölenlerin kalanlara bıraktıkları yahut tevdi ettikleri şeyleri; korunması gereken "emanet", yerine getirilmesi gereken "görev" gibi görüyoruz.

Biz; genelde İslam ümmetinin, özelde Türk milletinin mensuplarıyız. Peygamberin ümmetine, ecdadın milletine yaptıkları vasiyetlerin bu günkü muhataplarıyız.

Dinimizin rol model tebliğcisi ve temsilcisi olan Hz. Muhammed (SAV)'in en meşhur vasiyeti, "Veda Hutbesi" olarak bilinir. Veda Haccı sırasında, 124 binden fazla Müslümana hitap edip, "burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsınlar" ikazını yaparak; ümmetine, son sözlerini söylemiştir.

İçinde can, mal, namus emniyetinden genelde insan, özelde kadın haklarına; kan davası gibi cahiliye adetleri başta olmak üzere her türlü şiddeti terk etmekten, kavmiyetçiliği ve kabileciliği yasaklamaya; emanete riayetten, adaleti tesis etmeye kadar pek çok temel ilke yer almış. Huzur ve güven içinde yaşamanın ve yaşatmanın anayasası yahut evrensel beyannamesi olarak; "Kur'an ve Sünnet" vasiyet edilmiş, emanet bırakılmış.

Selçuklu Sultanı Alp Arslan; ölmeden önce kime, ne verileceğini sayıp sıralamış ve devlet idaresini oğlu Melikşah ile veziri Nizâmü'l-Mülk'e devretmişti. Milletin birliğini, bütünlüğünü korumak için; vasiyetine uymayanlar olursa, onlarla savaşılmasını söylemişti.

Nizâmü'l-Mülk ise; Allah'a kul, Peygamber'e ümmet olma niyetini ve gayretini teyit eden bir vasiyetname hazırlamıştı. "Son nefesimde dilim dönüp söyleyemezsem; bu metin, kelime-i şehadetimin şahidi olsun" diye yazmıştı.

Asırlardır, devlet adamlarının dillerinden düşürmedikleri "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözü; Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye yaptığı vasiyette yer almıştı. Altı yüz yıllık imparatorluğun kurucusu; "Bütün görünmeyenler, bilinmeyenler, fethedilmeyenler; ancak sen ahlaklı ve faziletli olursan gün ışığına çıkar" diye uyarılmıştı.

Osman Gazi de oğlu Orhan Gazi'ye, devlet ve millet idaresi için önemli gördüğü şeyleri vasiyet etmişti. "Her işten önce, din işlerine dikkat et; farzlara riayet, dinin ve devletin güçlenmesine sebeptir. Din ve devlet işlerini; dikkatli olmayan, itikadı bozuk, doğru yoldan ayrılmaya meyyal, büyük günahlardan kaçınmayan, helal ile harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere bırakma. Yaratandan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz; büyük günahlardan sakınmayan kimselerde, sadakat olmaz" demişti.

Çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet Han'ın; kendisi için "İstanbul'u fethedip Peygamber'in övgüsüne layık olma" ideali, kendisinden sonrakiler için ise "emanetlerine sahip çıkma" vasiyeti vardı. Alın teri ile kazandığı mallarını ve mülklerini, "sosyal hizmet" amaçlı işlerde kullanılmak üzere vakfetti; fethin sembolü olan Ayasofya'nın vakfiyesini bozarak amacı dışında kullanmaya kalkışacakları, "Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetleri üzerlerine olsun" diye uyardı.

Dönemin şer ittifakı tarafından yıkılmaya çalışılan Osmanlı İmparatorluğu'nu, 33 yıl boyunca ayakta tutma mücadelesi veren İkinci Abdülhamit'in vasiyeti; göğsüne "ahidnâme duası" konulmasını, yüzüne "Hırka-i Saadet" destimali ve tabutunun üzerine "Kabe örtüsü" örtülmesi gibi istekleri ihtiva ediyordu. Söz konusu ahidnâme duası; "Ey yerleri ve gökleri yaratan, görünen ve görünmeyen âlemleri bilen Allah'ım! Bu dünya hayatında, senden başka bir ilah olmadığına ahdediyorum. Sen birsin ve ortağın da yoktur. Muhammed(sav) senin kulun ve resulündür. Beni, hiçbir zaman nefsimle baş başa bırakma. Eğer beni nefsime bırakırsan, şerre yaklaştırır ve hayırdan uzaklaştırır. Ben, hiçbir şeyime güvenmiyorum; ancak, senin rahmetine güveniyorum. Şüphesiz ki, sen vaadinden dönmezsin" anlamına geliyordu.

Bu ve benzeri örneklerden, iki sonuç çıkarmalıyız. Bir yandan, bizden öncekilerin bıraktıkları emanetlere sahip çıkmalı; öte yandan, bizden sonrakilere iyi emanetler bırakmalıyız.

Din, devlet, vatan, millet mensubu olmanın gereği budur. Ne kadar yaşarsak yaşayalım, sonunda göçüp gideriz dünyadan; bizim de vasiyetlerimiz, nasihatlerimiz okunur.

İnsanların ve toplumların tarihleri, böyle yazılmış. Dünden bu güne, iyi ya da kötü miraslar bırakılmış.

Peki, biz yarına neleri bırakacağız? Arkamızdan gelenlerin yolları aydın, halleri asan olsun diye; hangi işaretleri koyacak ve hangi mumları yakacağız?

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.