Hz. Yusuf’un sünnetine uyalım
Şüphesiz, bütün peygamberler tevhit dininin tebliğcileri, temsilcileridir. Farklı zamanlarda, farklı kavimlere aynı ilahi doğruları ve değerleri anlatmak, öğretmek için gönderilmişlerdir.
Ancak, her birinin hayat hikâyesinde öne çıkan bazı hikmetler yahut ibretler vardır. Adları anıldığında, daha çok o özellikleri ile hatırlanır.
Bu günlerde Hz. Yusuf'un kıssasını yeniden okuma, anlama, yorumlama ihtiyacı hissettik. O'nun sünnetine uymanın, pek çok derdimize deva olacağı noktasından hareketle gereğine ve önemine istinaden, nefsimizle birlikte, dostlarımıza ve yakınlarımıza da hatırlatmak istedik.
Malum olduğu üzere Kur'an-ı Kerim'de, adı ile anılan uzunca bir sure var. Önceleri yazılı ve sözlü, sonraları sesli ve görüntülü olarak üretilen çeşitli anlatımlar; kıssasını asırdan asra, nesilden nesle intikal ettiriyorlar.
Hz. Yusuf bir rüya görüyor ve babası Hz. Yakup'a anlatıp güneşin, ayın ve yıldızların kendisine secde ettiklerini söylüyor. Babası O'nu uyarıyor; "Rüyanı kardeşlerine anlatma, sana tuzak kurarlar" diyor.
Kardeşleri Yusuf'u kıskanıyor ve gerçekten sinsi bir tuzak kuruyorlar. Babalarını, kırk dereden kırk su getirerek ikna edip öldürmek niyetiyle ava götürüyorlar.
İçlerinden birinin merhametli davranıp, farklı bir teklifte bulunması üzerine öldürmek yerine, bir kuyuya atılmasına karar veriliyor. "Eşyamızın yanına bırakıp uzaklaştığımızda kurt yemiş" yalanı ile birlikte delil olarak, sahte kana bulanmış gömleği getiriliyor.
Ayetlerin meallerinden, Yakup'un onlara inanmadığını görüyoruz. Babasının evinde, oğlunun kuyunun dibinde başlarına gelene "imtihan" gözüyle baktıklarını ve "sabır" silahını kuşanarak, Allah'ın yardımına sığındıklarını biliyoruz.
Arkasından, yeni bir süreç başlıyor. Su almak için oraya gelen bir kervan tarafından, Yusuf kuyudan çıkarılıyor.
Sevinçle karşılayıp, "yolda buldukları değerli mal" gözüyle bakıyorlar. Mısır diyarına vardıklarında; zengin ve itibarlı bir adama, "köle" olarak satıyorlar.
Adam evine götürüp, eşine hediye ediyor. "Şimdi hizmetini görür, sonra da belki evlatlık ediniriz" diyor.
Çocukluktan gençliğe, gençlikten yetişkinliğe doğru ilerledikçe; hayranlık uyandıracak bir kimliğe ve kişiliğe ulaştığı görülüyor. Evinde çalıştığı kadın (Züleyha) O'na ilgi duyuyor ve özel anlamda yakınlık kurma teklifinde bulunuyor.
Kabul etmeyince, hapse attırmakla tehdit ediyor. Yusuf, gene Rabbine sığınıyor ve "Hapse atılmak, bunların benden istediklerinden daha hayırlıdır" diyor.
Hapishanede, iki genç adamla tanışıp dostluk kuruyor. Allah'ın kendisine kazandırdığı özel kabiliyet sayesinde, onların rüyalarını yorumlayıp; birinin idam edileceğini, ötekinin kurtulacağını haber veriyor.
Mısır Hükümdarı, garip bir rüya görüyor; görevliler bu rüyayı yorumlayacak adam arıyorlar. Her gelen aciz kalıyor, bir türlü ehlini bulamıyorlar.
Derken hapishaneden çıkıp kurtulan adam; Yusuf'u hatırlıyor. Görevlilerin bilgisi dâhilinde yanına giderek; Hükümdar'ın rüyasını anlatıp, yorumunu alıyor.
Anlaşılan o ki; ürünler bakımından önce "yedi yıl bolluk", sonra "yedi yıl kıtlık" olacakmış. Bolluk zamanında, fazlasını depoya koyup saklayanlar kıtlık dönemini daha kolay atlatacakmış.
Bu bilgi kendisine ulaştığında Hükümdar O'nu hapisten çıkarıp, "danışman" yapmak istiyor. Yusuf, farklı bir göreve "talip" olarak; "Beni hazineden sorumlu bakan yap, bu işi iyi bilirim" diyor ve bolluk döneminde de kıtlık döneminde de süreci o yönetiyor.
Şimdi, "kıssadan çıkarılması gereken hisse" noktasına gelelim. O gün ile bu gün arasındaki benzerliği görelim.
İnsanlar, geçici dünya hayatına yönelik ihtiraslar yüzünden, kalıcı ahiret hayatını heder etmeyi göze alarak; kardeşlerini, akrabalarını, dostlarını, arkadaşlarını kıskanıp onları devre dışı bırakacak tuzaklar kuruyorlar. Fırsat bulduklarında; maddi ve manevi tüm varlıklarını, fütursuzca alıyorlar, çalıyorlar.
Mevki, makam, itibar, imkân hep "imtihan" vesilesi oluyor. Nefislerine uyanlar, Rahman'ın sesine sağır kesilip Şeytan'ın sesini duyanlar; bulanık sulardan içerek, yasaklanmış köprülerden geçerek, karanlık dünyaların esiri yahut kölesi haline geliyor.
Allah'ın adaletine inanıp güvenenler, bilumum tezgâhlara ve tuzaklara direnenler ise kuyuya da atılsalar, köle olarak da satılsalar, sonunda felaha eriyorlar. Zor zamanlarda "aranan adam" oluyor; insanların ve toplumların ümidi haline geliyorlar.
Hz. Yusuf'un kıssasını bu gözle okuyup sünnetine uyalım. Sahih İslam toplumlarında geçerli olan "görev istenmez, verilir" ilkesini öyle bir anlayışın ve yaşayışın hayata hâkim olacağı günlere bırakıp ilgi ve ihtisas alanlarımıza göre, "ben bu işi iyi yaparım" diyerek üstesinden gelebileceğimiz görevlere "talip" olalım.
Doğru adamlar, ayağa kalkıp adım atsınlar ki; yanlış adamların yeri de yeni de daralsın. Hemen her cephede; "emniyet, ehliyet, şahsiyet" uygunluğuna sahip kimseler nöbeti devralsın.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Doğru adamlar, doğru adımlar (17.03.2023)
- Truva atları ve adamları (14.03.2023)
- Karbon fiber esnekliği ve dayanıklılığı (10.03.2023)
- Bir formül bin çözüm demektir (06.03.2023)
- Kardeşlik köprüsü (28.02.2023)
- Ne ekersek onu biçeriz (24.02.2023)
- Afetlerin algoritması (20.02.2023)
- Zor günlerin gereği (13.02.2023)