Din, tarih, kültür, medeniyet geçmişimizde; en önemli sosyal bağlardan biri "kardeşlik" olagelmiş. Aynı soydan gelenlere "kan kardeşi"; aynı inanç sistemine bağlı olanlara "din kardeşi" denmiş.
Farklı sebeplere dayandırılan, başka kardeşlik tanımları da var. Samimi bir dostluk ve arkadaşlık hukuku içine girenler, sosyal ve siyasal oluşumlar içinde bir araya gelenler, aynı derdin ve davanın yolunda yürüyenler; birbirlerine "kardeş" gözüyle bakıyorlar.
Aralarında ne kadar "bağ", yani "ortak değer" varsa o kadar kardeşlik var demektir. Birlikte yaşanan ya da hayal edilen, ideal haline getirilen şeyler; birbirlerini destekleyen ve tamamlayan bileşenlerdir.
Bu hukuk; iyi günde de kötü günde de beraber olmayı gerektiriyor. Nimeti de külfeti de paylaşmak, zor zamanda yardımlaşmak ve dayanışmak, ağlarken de gülerken de yan yana durmak anlamına geliyor.
Hemen hepimiz; yakınımızda ya da uzağımızda kardeşlerimizin olduğunu bilmekten, güç ve kuvvet alıyoruz. Özellikle afet dönemlerinde malımızla, canımızla beraber oluyoruz.
Yerli ve yabancı uzmanlar tarafından "asrın felaketi" diye anılan, teknik yönden "ikiz deprem" olarak tanımlanan, bir yandan acıları yaşanırken öte yandan yaraları sarılmaya çalışılan büyük sarsıntı sonrasında; kardeşliğin ne kadar büyük bir değer olduğu tekrar görüldü. Aynı al bayrağın gölgesinde duran, aynı kutlu ezanın tekbirlerini duyan, aynı vatan toprağında kader ortağı olan ve gönül coğrafyamızın sınırları içinde bulunan kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar arasında; göz yaşartıcı, gönül ferahlatıcı "kardeşlik köprüleri" kuruldu.
Akın akın yollara düşüp, afetin ve afet bölgesinin içine girdiler. Sosyal, psikolojik, teknik, ekonomik yardımlar yaptılar, destekler verdiler.
Görünen o ki; bu dayanışma süreci, hayli zaman devam edecek. Bir yandan yeni kardeşlikler oluşacak, öte yandan eski kardeşlikler iyice pekişecek.
Belki bazı yönlerden büyük bir "milat" olacak. Gidenler, kalanlara önemli bir miras bırakacaklar; yeniden, daha huzurlu ve güvenli bir ülke ve toplum, dünya ve insanlık âlemi oluşturmak ortak gayemiz ve gayretimiz haline gelecek.
İyiliği ve yardımı, dostluğu ve kardeşliği yeniden ihya edip; yaralarımızı birlikte ve tez zamanda saracağız. Eksiklerimizi tamamlayacak, yanlışlarımızı düzeltecek; düştüğümüz yerden ayağa kalkıp, eskisinden daha güçlü doğrulacağız.
Geçtiğimiz günlerde, Azerbaycan'ın başşehri Bakü'ye gidip, birkaç gün kalma imkânımız oldu. Gıyaben andığımız "iki devlet, bir millet" mefhumunun gerçekliği; bizim için, teyit edilmiş bir bilgi haline geldi.
Gördük ki Azeri kardeşlerimizin nabızları, Türkiye ile birlikte atıyor. Başımıza gelenlerin yasını, bizimle birlikte onlar da tutuyor.
Kelimenin tam anlamıyla, "candan özge gardaş" gözüyle bakıyorlar. Belki farklı bir dereden, fakat aynı denize akıyorlar.
Karabağ savaşı sırasında, biz onların yanlarında olduk. Kavli ve fiili dualarımızla, cephede yerimizi aldık.
Şimdilerde biz, deprem afeti ile sarsılınca onların da yürekleri yanmış. Zafer sonrası devam eden sevinç ve coşku, artık iç acıtan bir sızıya dönmüş.
Bir iş adamı dostumuz, genel bakışı çarpıcı bir şekilde özetledi. "Türkiye, bizim nefes borumuz. O dara düşerse, bizim nefesimiz kesilir" dedi.
Muhtemelen, soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın bulundukları başka ülkelerde ve toplumlarda da benzer hassasiyetler vardır. Onlar da Türkiye'deki kardeşlerinin yasını tutuyor, tasasını çekiyorlardır.
Bu günlerde, aramızda güçlü bir "muhabbet köprüsü" olduğunu açıkça görüyoruz. Gönlümüze hoşnutluk veriyor, dilimizle de ifade etme gereği duyuyoruz.
Azerbaycan örneği, diğer "kardeş topluluklar" için de geçerli. Başkalarının tanımlamalarına göre, yabancı gibi görünseler yahut gösterilseler bile; bizim gözümüzde ve gönlümüzde kelimenin tam anlamıyla yerli.
Kaç zamandır ayrı düştük, yeryüzünde yaranlarla; / Asırlardır çok savaştık, bize tuzak kuranlarla.
Nice sonra bahar geldi, kara kışı savuşturduk; / Uzakları yakın edip, sevenleri kavuşturduk.
Kan kardeşi, din kardeşi, Türkiye ve Azerbaycan; / İki devlet ve bir millet, can içinde başka bir can.
Dilleri var baldan tatlı, dilekleri bin bir katlı; / Aynı yolun yolcusudur, çift kanatlı yağız atlı.
Sınırlara sığmaz oldu, bende gönül coğrafyası; / Gittim, gördüm, orda kaldı, yüreğimin bir parçası.
Toprağıma tohum düştü, ekin olup biçeceğiz; / Bu muhabbet köprüsünden, mahşere dek geçeceğiz.
Zekeriya Erdim