Ayetlerden, hadislerden, temel kaynaklardaki aydınlatıcı bilgilerden anlaşıldığına göre; "dünya, ahiretin tarlasıdır". İnsan, bu tarlaya her ne tohum ekerse onun mahsulünü yahut karşılığını alır.
Öte yandan; "dünya fani(geçici), ahiret baki(kalıcı) barınma yeridir". Amellerimizin ana yönlendiricisi olan akıl; geçici olandan istifade ederek, kalıcı olana yatırım yapmayı gerektirir.
İmam Gazali, dünya hayatını; uçsuz bucaksız denizlerde yolculuk yapan bir geminin, küçük bir adada, kısa bir süre için mola vermesine benzetiyor. Bu kısa mola sırasında, uzun yolculuk için hazırlık yapanların kazançlı olacaklarını belirtiyor.
İnsanlık tarihi boyunca görüldü, bilindi ki; her doğan ölüyor, biz de öleceğiz. Sahip olduğumuz her şeyi geride bırakıp; bir top kumaşa sarılmış olarak, bir arşın yere gireceğiz.
Yangınlarda yanarak küle dönenler, sellerde sürüklenerek yahut denizlerde boğularak kayıp listesine girenler, depremlerde kendi elleriyle yaptıkları binaların enkazları altında kalanlar, savaşların ya da salgın hastalıkların kurbanları olanlar geçmişte vardı, gelecekte de olacak. Geride sadece; yürüyüp yol açmışlarsa izleri, kalıcı değerlere yatırım yapmışlarsa eserleri kalacak.
Aslında, insanın en önemli iç dinamiklerinden birinin; "ölümsüzlüğü yakalamak" yahut "öldükten sonra da yaşamak" olduğu söylenir. Bunun için, her fani; arkasında, öldükten sonra da ismini yahut itibarını devam ettirecek bir şeyler bırakma gayreti gösterir.
Allah (cc), Necm suresi ayet 39-42'de; her zaman, her yerde, herkes için geçerli olan ana formülü vermiş. "İnsan için; kendi gayretinden, çalışmasından başka bir şey yoktur. Gayretinin ve çalışmasının sonuçlarını ileride görecek, karşılığını tastamam alacaktır" diyerek yolu, yordamı göstermiş.
Resulullah (sav), bir hadiste, mealen; "İnsan öldüğü zaman, amel defteri kapanır" diyerek sevap kazanma sürecinin sona ereceğini söylüyor. Sonra; "Arkasında sadaka-i câriye, faydalı ilim, hayırlı evlat bırakanlar müstesna" diyor.
Hz. Ali (ra), bu noktaya dikkat çekerek; "Öldükten sonra yaşamak isterseniz, ölmeyecek bir eser bırakın" demiş. Asırlar sonra, Mevlana da aynı mesajı, muhtevayı tekrar edip; "Kamil kişi odur ki, koya dünyada bir eser; eseri olmayanın, yerinde yeller eser" diye özetlemiş.
Başka kültürlerin ve medeniyetlerin mensupları da benzer şeyler söyleyerek; dünya hayatı içinde, kalıcı değerlere yatırım yapmanın gereğini, önemini belirtmişler. Farklı örneklerle, aynı ana fikri tekrar etmişler.
Benjamin Franklin; "öldükten sonra yaşamak isteyenlerin, ya okumaya değer kitaplar yazmalarını ya da yazılmaya değer işler yapmalarını" tavsiye etmiş. Victor Hugo ise; "Dini olsun, felsefi olsun; her düşünce sistemi, varlığını devam ettirmek ve etkilediği nesillerin ötesine geçerek gelecek nesilleri de etkileyecek izler bırakmak ister" demiş.
Bizim dinimiz, dünya görüşümüz; iz ya da eser bırakacak çalışmaları, öncelik ve önem sırasına koyarak tasnif ediyor. Bütün alanları ve konuları içine alacak, hayati derecede önemli hizmetin yahut faaliyetin; "insana yatırım" olduğunu belirtiyor.
İnsanlığın ileri seviyesi, üst mertebesi; "hidayete ermek, aydınlanmak" ve âlemdeki muazzam dengenin, düzenin farkında olmaktır. Yaratılış gayesine uygun olarak; "ilim, iman, amel, tavır" bütünlüğü içinde yaşayacak hale gelmektir.
Peygamber (sav) Efendimiz, Hz. Ali'yi Hayber halkına İslam dinini tebliğ etmek için gönderirken; bunu hedef göstermiş. "Allah'a yemin ederim ki; senin vesilenle bir tek kişinin hidayete ermesi, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır" demiş.
Şüphesiz; hidayetin geniş bir anlamı, açılımı var. Aklı, fikri Allah'a ayarlı olup gönlü aydınlananlar; her zaman, her yerde, herkes için, her şey için "iyilik tohumları" ekiyorlar.
Bu hal, bu hassasiyet; genellikle iki kavram ile gündeme gelir. Bir "cihat", bir de "emir bi'l-ma'rûf, nehiy ani'l-münker" ile ifade edilir.
Birincisi; "Allah'ın emirlerine ve yasaklarına göre yaşamak, yaşatmak ve buna engel olan şeylerle veya kimselerle mücadele etmek" anlamına geliyor. İkincisi ise dini, ahlaki ve hukuki bir kavram olarak; "iyiliği yapmak ve yaptırmak, kötülüğü yapmamak ve yaptırmamak" diye özetleniyor.
Meşhur bir hadiste, iki kavram bir araya gelmiş. Veciz bir ifadeyle; "Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda cihada göre, denizin yanında bir damla su gibidir. Cihat sevabı da emir bi'l-ma'rûf, nehiy ani'l-münker sevabı yanında denize nispetle bir damla su gibidir" denmiş.
Bu anlayış, hayata hâkim kılınırsa; dünya, herkesin huzur ve güven içinde yaşadığı, yaşayacağı bir gezegen haline gelir. Yerlere, göklere, ruhlara, gönüllere iyilik tohumları ekilirse iyilik, kötülük tohumları ekilirse kötülük ekinleri biçilir.
Zekeriya Erdim