Arama

Zekeriya Erdim
Ocak 23, 2023
Mukaddesatın muhafazası

Eskiden beri bütün dinlerde ve toplumlarda; güçlü duygular uyandıran, derinden saygı duyulan, ibadet edilen, tapınılan, uğrunda can verilecek kadar değerli bulunan şeylere "kutsal" denilmiş. Doğrudan ya da dolaylı bir şekilde kutsallık atfedilen değerlerle ilgili inançların, ibadetlerin, zamanların, mekânların, sembollerin tamamı ise "mukaddesat" olarak isimlendirilmiş.

Doğal olarak her kabile, millet ya da ümmet; kendi mukaddesatını koruma, gözetme, muhafaza etme gereği duyuyor. O kadar ki bunun için onlarca, yüzlerce, binlerce canın feda edildiği savaşlar bile oluyor.

Öte yandan kutsal değerlerle ilgili bir temel "zaaf" noktası var. İnsanların kimileri iyi niyetli kimileri de kötü niyetli olarak kutsalları aslının ve amacının dışında bir kisveye büründürüp, "ifrat" ya da "tefrit" çizgisine çekiyorlar.

Müslüman kesimin hac ve umre ziyaretlerinde, belirli günlerde ve gecelerde yapılan ibadetlerinde bunun örneklerini görüyoruz. Bazılarının, Peygamber Efendimizi (SAV) ilahlaştıracak derecede yukarılara çıkardıklarına, bazılarının da getirdiği mektubu bırakıp giden sıradan bir postacı durumuna düşürecek şekilde aşağılara indirdiklerine zaman zaman şahit oluyoruz.

İbadetleri lafzından manasına, manasından maksadına ulaşmak için yapmalıyız. Cevizin yeşil kabuğunu soymalı, tahta kabuğunu kırmalı, içini çiğneyip yutmalıyız.

Allah(CC), Hac Suresi ayet 37'de; bu noktaya dikkati çekiyor. Mealen; "Kestiğiniz kurbanların, etleri de kanları da bize ulaşmaz. Bize ulaşacak olan, sizin takvanız (Allah'a (CC) karşı gelmekten sakınmanız, emirlerine ve yasaklarına aykırı davranmaktan kaçınmanızdır)" diyor.

Biz biliyoruz ki insan, üç boyutlu bir varlıktır. Birbirlerini hem tamamlayan, hem de destekleyen "beden, akıl, ruh" denklemi ve değerleri vardır. Şüphesiz, her üçü de fevkalade önemlidir. Ancak; asıl olan ruhtur, o çekip gidince diğerleri hükümsüz hale gelir. Maksadına matuf olmayan mukaddesat; ruhsuz bedene benzer. Zamanla çürür, kokar; cesedini kargalar, kuzgunlar yer.

Onun için cümle kutsallarımızı, akıl-ruh-beden bütünlüğü içinde ele alıp korumalıyız. Lafzı ile birlikte manasının, manası ile birlikte maksadının muhafızı olmalıyız.Gayrimüslim devletler ve toplumlar; insanı tabulaştıran, ilahlaştıran bir gayretin içinde. Dünyaya, "dinsizlik dini" denilebilecek bir anlayışı ve yaşayışı yaymanın, hatta hâkim kalmanın peşinde.

Tevrat'ı ve Hz. Musa'yı (AS) , İncil'i ve Hz. İsa'yı (AS) tahrif edip sulandırdıkları, bulandırdıkları, asıl çizgisinin ve çerçevesinin dışına çıkardıkları gibi; Kur'an-ı Kerim'i ve Hz. Muhammed'i (SAV) de bağlamından koparmaya, bağlantı noktasından uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bunun için büyük paralar harcıyor, güçlü kurumlar oluşturuyor, iyi yetişmiş kadrolar istihdam ediyor, mukaddesatımızın her yanı ve yönü ile uğraşıyorlar.

Üstelik şeytan adımlarını süslü, adamlarını namuslu gösteriyor. Sağımızdan, solumuzdan, önümüzden, arkamızdan yaklaşıp, fayda kisvesi altında zarar veriyor.Şüphesiz her Müslüman için Kur'an okumak gereklidir, önemlidir. Ancak; "hayat rehberi" olma özelliğini bir kenara bırakıp sadece "okuma kitabı" haline getirmek, Allah'ın (CC) muradına uygun değildir.

Peygamber (SAV) Efendimizin (SAV) ahlakı; "Kur'an ahlakı" olarak tarif edilmiş, tanımlanmıştır. Bu ahlakı anlamadan, kavramadan, yaşamadan gösterilen "sünnete uyma" eylemi ya da söylemi en hafif ifadesiyle eksik olmuştur, yarım kalmıştır.Hac ve umre ibadetlerinin asıl amacı; "tevhit" inancını pekiştirmek, "ümmet" bilincini geliştirmektir. Bu duygu, düşünce ve davranış kalıpları içinde yapılmıyorsa "turistik seyahat" olmaktan öteye gitmeyecektir.

Zariyat Suresi ayet 56'da; "Biz insanları ve cinleri, sadece Allah'a kulluk etsinler diye yarattık" deniliyor. Hayatımız boyunca, bilinçli olarak yaşadığımız her anın ve halin; "kulluk" tanımının içine girdiği biliniyor.Meselenin bir de "kutsallara sövme, hakaret etme" boyutu var. Kitap ehli olanlardan yahut dinsizlik dinini savunanlardan bazıları bizim kutsallarımıza sövüyor, hakaret ediyorlar.

Onlara karşı tavır almalı, tepki göstermeli; gücümüz yetiyorsa hadlerini, hudutlarını bildirmeliyiz. Ancak benzeri bir dil ve üslup kullanarak, biz de onların kutsallarına hakaret etme noktasına gelmemeliyiz.Allah (CC), "vasat ümmet" olmamızı, "meşru ve münasip ölçüler" içinde kalmamızı emrediyor. Enam Suresi ayet 108'de; "Onların taptıklarına sövmeyin, hakaret etmeyin; sonra onlar da haddi aşarak Allah'a (CC) söverler" diyor.

Dinimizin ve dünya görüşümüzün zeminini oluşturan mukaddesatımız, kültürümüzün ve medeniyetimizin mekanizmalarını çalıştıran müktesebatımız; bizim, en kıymetli hazinelerimizdir. Malımız, canımız, yurdumuz, yuvamız gibi korunup gözetilmeli büyük bedeller ödeme pahasına muhafaza edilmelidir.

Ancak Allah'tan (CC) fazla Allahçılık, Peygamber'den fazla Peygambercilik yapmaya hiç kimsenin hakkı da haddi de yoktur. Menzili olmayan, nerede duracağını bilmeyen dalkavuğun abartılı karşılama, ağırlama, uğurlama merasimleri gibi bidatler üretip "iyi Müslüman" olma yolu ve yordamı olarak görmenin ya da göstermenin muhtemelen, günahı sevabından daha çoktur.

Öncelikli ve önemli ihtiyacımız, Kur'an ve Sünnet ölçüleri içinde, "sahih iman, salih amel, sağlam duruş" denklemini kurmak. Allah'ın (CC) bildirdiği, Peygamber'in (SAV) gösterdiği din dairesini daraltma ya da genişletme yoluna gitmeden, doğal ve doğru olan zeminde durmak.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN