Mikrodan makroya kadar, âlemde var olan herkes ya da her şey; bir halden, başka bir hâle doğru gitmekte. Bizi yoktan var eden ilâhî iradenin, var ediş amacına hizmet etmekte.
Bu hal ve gidiş; ezelden ebede, geçmişten geleceğe yürümek anlamına geliyor. Her yürüyüş; yolu, yordamı, yolcuyu, hancıyı gerektiriyor.
Bilinen olaylardan ve durumlardan hareketle, bilinmeyenler hakkında öngörüde bulunuyoruz. Bir hedefe, menzile, mertebeye ulaşabilmek için; uygun metot, usul, tarz sahibi olma gereği duyuyoruz.
Bağımsız irade ve inisiyatif sahibi olmayan varlıklar; Allah'ın çizdiği yoldan gediyor, oluşturduğu yordama (sistematiğe) göre hareket ediyorlar. Muazzam bir bütünün parçaları olarak, kendilerine yazılan nöbetleri tutuyorlar.
Yaratılmışların en üstünü olan insana ise; küllî iradenin sınırları içinde, cüzî iradeyi kullanma yetkisi ve sorumluluğu verilmiş. Hak ya da batıl, doğru ya da eğri yollardan birini seçip; kendi yordamını(sistemini) oluşturması istenmiş.
İnsanlık tarihi boyunca yaşanan, yaşanmakta olan, yaşanacağı var sayılan tüm çatışmalar; yol ve yordam farkından doğuyor. Farklı tercihler, farklı sonuçlar doğuruyor.
Seçme hakkımız, en büyük imkânımız. Yolculuğumuz, yolumuz, yordamımız; aynı zamanda, en büyük imtihanımız.
Sonunda geçmek de kalmak da var. İnsanlar; kendi kader kurgularını, kendileri belirliyorlar.
Dersini çalışıp ödevini yapan; iyi not ya da puan alıyor. İhmal edip kulağının üstüne yatan; mağdur, mahrum, mahcup oluyor.
Genel gidişata aykırı davrananların; cezalandırıldıklarını ve hatta sistemin dışına itildiklerini, atıldıklarını görüyoruz. Her ne ekersek onu biçeceğimizi, hepimiz iyi biliyoruz.
Sorumluluklarımızın sınırlarını, iki temel unsur belirliyor. Farkında olmak, harekete geçmeyi; sahip olunan güç ve imkân, sonuna kadar kullanılmayı gerektiriyor.
Herkes; kendi yaşadığı zamanın, mekânın, imkânın ana unsuru durumunda. Yakından uzağa, küçükten büyüğe, elzemden lazıma doğru; rolünü oynamak, sorumluluğunu yerine getirmek zorunda.
Ancak; her işin ve işlevin, olmazsa olmaz şartları var. Yolculuğun kitabına uygun davrananlar, yol ehli oluyorlar.
Her şeyden önce; yaratılış, var ediliş hikmetine uygun bir "amaç" belirlememiz gerekir. Montaigne'in beyanına göre; "Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü her yerde olmak, hiçbir yerde olmamak demektir".
Şeyh Edebali; "Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın" diyor. Les Brown ise; "Güneşi hedefleyenlerin, ıskalasalar bile aya varacaklarını; ayı hedefleyenlerin, tutturamasalar bile yıldızların arasında kalacaklarını" söylüyor.
Her yolun ve yolculuğun kapsama alanı içinde; bir "süreç" vardır. Kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; belirli safhalardan geçerek mesafe alır, menzile varır.
Paulo Coelho'ya göre; "Sadece güneşli günlerde yürüyenler, hedeflerine varamazlar". Gerektiğinde bazı şeylere ya da kimselere veda edip, "güle güle" diyemeyenler; hayatın sunacağı yeni imkânlara ve ihtimallere "merhaba" deme fırsatı bulamazlar.
Mevlana, yol ehlinin yolunu ve yordamını veciz bir şekilde özetlemiş. "Bir yol varsa, hakikate varan; bir yolcu lazım, kendini arayan. Bir hancı varsa, yolcuları ağırlayan; bir aşk lazım, işleri yoluna koyan" demiş.
Hz. Ebubekir'e atfedilen bir rivayete göre; "Kıyamete kadar, bütün yollar açıktır". Kimi Ebubekirlerin, kimi Ebu Cehillerin gittiği yere varır.
Yolumuz "meşru", yordamımız "münasip" olursa; hesap gününde, amel defterimiz sağ taraftan verilir. Şeyh Sadi'nin dediği gibi; "Tuttuğumuz yol Allah'tan başkasına gidiyorsa, seccademiz cehenneme serilir".
Muhammed İkbal; yolu belirleyen, yordamı şekillendiren, yolcuya istikamet veren ana unsurla ilgili bir temel tespitte bulunmuş. "Bir zamanlar yol kesenler; Kur'an-ı Kerim'i okuyup anladıktan sonra, yol gösterici olmuş".
Mehmet Akif Ersoy; "Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; bu yol ki hak yoludur, dönme bilmez yürürüz" diyor. Necip Fazıl Kısakürek ise; "Ya İslâm'la yükselir, ya inkârla çürürsün; bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün" diyerek yolun ve yolculuğun seyrini özetliyor.
Sonuç olarak; hepimiz bir yol üzerinde ya yolcuyuz, ya hancıyız. Geldiği yeri ve gideceği yeri iyi bilenler; dünyanın ve insanlık âleminin umut ağacıyız.
Bir bisikletin üzerinde gibiyiz, pedal çevirmezsek düşeriz. Doğru yoldan, doğru yordam ile yürürsek veya yürüyenlere destek olursak; öldükten sonra bile yaşarız.
Zekeriya Erdim