Arama

Zekeriya Erdim
Mart 14, 2023
Truva atları ve adamları

Atasözleri, deyimler; genellikle, bazı olayların ve durumların geride kalan izleridir. Yaşanan tecrübeyi, alınan dersi, ulaşılan farkındalığı geleceğe taşımak için üretilir.

İnsanlar, benzer olaylar ve durumlar karşısında hatırlayıp; mesajı ve muhtevayı veciz bir şekilde özetlemek için, tekrar tekrar kullanırlar. Bu bağlamda, "Truva atı" deyiminin de öyle bir geçmişi var.

Eski Yunan efsanelerinden birine göre; Truva şehri kuşatılmış, yıllar süren savaşa rağmen surlardan içeri girilememiş. Ordunun yorgun, bitkin düştüğü sırada; akıllarına farklı bir fikir gelmiş.

Kuşatmayı kaldırıp, çekiliyormuş gibi yapmışlar. Arkalarında, tahtadan yapılmış kocaman bir at ile bir asker bırakmışlar.

Aslında, atın içinde başka askerler de varmış. Onlar, gizlice içeri girip; herkes derin uykuya daldığında, kale kapısını açmak için kalmış.

Atın yanında duran asker, bunun bir "barış" sembolü ve "iyi niyet" göstergesi olduğunu söylemiş. Anlamını ve açılımını belirtip; "Size, tanrıların da hoşuna gidecek bir hediye bıraktılar" demiş.

Truvalılar fevkalade sevinmiş, memnun olmuşlar. Bunun bir "tuzak" olduğunu anlamamış, kavramamış; savaşın sona erdiğini zannederek, görkemli hediyeyi içeri almışlar.

Onlar zafer sarhoşluğu ile yatıp derin uykuya daldıktan sonra, gece yarısı operasyon başlamış; tahta at, içindekileri dışa vurmuş. Kale kapıları sessizce açılmış; "işgal kuvvetleri" şehre girmişler, büyük bir "katliam" olmuş.

Dünya tarihinde de Türk-İslam tarihinde de böyle örneklerin, öykülerin olduğunu; kadrolara, kurumlara, sefere çıkan ordulara sızan gizli ajanların, askerlerin en kritik zamanlarda saf değiştirip düşman cephesinde yer aldığını biliyoruz. Kendi hayat hikâyemizin içinde ise; yaşayarak görüyor, hayretler içinde kalıyoruz.

Zamana, zemine göre; çeşitli tezgâhlar, tuzaklar kuruluyor. Aslında "düşman" olan unsurlar, zahiren "dost" gibi görünüyor.

Baltaları gömüp, günü gelinceye kadar pusuya yatıyorlar. Suret-i haktan görünüp; içine sızdıkları yapıyı kandırıyor, aldatıyorlar.

Araziye uyup, renkten renge giren "bukalemun" gibiler. Din dilinde; "münafık" olarak anılırlar, bilinirler.

Bu, bazen bir kişi yahut gurup; bazen siyaset, bürokrasi, özel sektör ya da sivil toplum statüsünde bir kurum; bazen bir kitap, filim, dizi olabilir. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, dini, ideolojik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik alanlarda "mayın" yahut "bomba" tahribatı yapacak "bir yanlış"; ustalıklı bir şekilde, "doksan dokuz doğru" arasına saklanarak sunulabilir.

Devleti, milleti arkadan vurmaya kalkıştıklarında; takkeleri düşer, kelleri görünür. Gaflet ile ihanet bir araya geldiğinde; çok yönlü yıkıma, kıyıma, yenilgiye götürür.

Son yıllarda; "Truva atı" deyimi, dijital dünyada da kullanılır oldu. Yazılım sistemlerine sızdırılıp, çok amaçlı olarak kullanılan virüslerin ortak adı haline geldi.

Söz konusu virüsleri; "zararsız", hatta "faydalı" gibi görünen dosyaların içine saklayarak piyasaya sürüyorlar. Sisteme girdikten sonra, arka planda çalışmaya başlayıp; sahiplerine yahut oluşturucularına yazılı, sesli, görüntülü raporlar gönderiyorlar.

Bu sorunu fark edilince, muhtelif çözüm alternatifleri oluşturuldu. Truva atı özelliği taşıyan virüsleri tespit etmek ve temizlemek için, özel yazılımlar geliştirildi.

Günümüz dünyasında; savaşlar, silahlar gibi "Truva atları ve adamları" da çeşitlendiriliyor. Çeşitli kılıflara sarılarak, kılıklara büründürülerek; evimizin ve ailemizin, ülkemizin ve toplumumuzun içine gönderiliyor.

Biz onları kendimizden zannedip; inanıyor, güveniyoruz. Tedbir alma, teyakkuz içinde olma ihtiyacı duymadan; önümüzü de, arkamızı da dönüyoruz.

Ellerinden tutup adım adım ilerlettiklerimiz, basamak atlatıp yükselttiklerimiz de oluyor. Bazıları; hayati derecede önemli mevkilere, makamlara bile geliyor.

Atalarımız; "Su uyur, düşman uyumaz" demişler. Derin uykulara daldığımız zamanlarda bile; iki gözümüzden birinin ve gönül gözümüzün bir bölümünün "uyanık" kalmasını önermişler.

İçinde bulunduğumuz çevre ve ortamlarda; zannettiğimizden daha çok "Truva atları ve adamları" var. Ortaya çıktıklarında, hepimizi şaşırtıyor; "Sen de mi Brutus?" dedirtiyorlar.

Şeytan da düşman da açık kapılardan giriyor. Kale kapıları içeriden açılıyor, dışarıdakilere "buyurun" deniyor.

Bu tür tehlikelere karşı, "basiret" tedbiri ile donanmış olmalıyız. Sahte komutlara ve komutanlara itibar etmeden; temel değerlerimizi korumak için oluşturduğumuz cephenin içinde kalmalıyız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN