Zekeriya Erdim

Şükrünü eda edenler, nimetleri heba edenler

Allah'ın kullarına verdiği sayısız "nimet" ve yaptığı, yarattığı pek çok "iyilik" var. Her biri, insanların ve toplumların ihtiyaçlarını karşılıyor; hayatlarını devam ettirmelerini sağlıyorlar.

Sahip olduğumuz her şey, bizim için nimettir. Ana rahminden mezara kadar, hayatımız boyunca aldığımız yardımlar ya da gördüğümüz destekler iyilik anlamına gelir.

Bu nimetlerin ya da iyiliklerin bazıları doğrudan ve doğuştan, bazıları dolaylı yollarla ve sonradan geliyor. Rabbimizin takdiri doğrultusunda; birileri yahut bir şeyler onlara "vesile" oluyor.

Karşılık olarak beklenen ya da tavsiye edilen şey; "Allah'a şükür, kullara teşekkür" edilmesi. Nimetin ve iyiliğin kadrinin, kıymetinin bilinmesi; memnuniyetin ve minnettarlığın dile getirilmesi.

Âlimler, şükrü ve teşekkürü üçe ayırıyorlar. "Nimeti ve iyiliği unutmamak, gönülle; vereni yahut yapanı övgüyle anmak, dille; hak ettiği karşılığı vermek, halle şükür ve teşekkür" diyorlar.

Bu bağlamda; "nimetleri Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek, yaratılış amacı doğrultusunda kullanmak" da şükürdür. "İyiliği yaymak, çoğaltmak, devam ettirmek ve içinde bulunduğumuz çevreyi, ortamı daha iyi hale getirmek" de teşekkürdür.

Şükrü ve teşekkürü terk ya da ihmal etmek; "nankörlük" olarak tanımlanıyor. O zaman, Allah'ın nimeti eksiltebileceği; kulların ise, iyilik yapmaktan vazgeçebileceği vurgulanıyor.

Bu durum; kişiler ve kurumlar için de ülkeler ve toplumlar için de geçerlidir. Her şey bir hak ediştir ve herkese layık olduğu şey verilir.

Eğer şükrü "eda" etmezsek, nimeti "heba" etmiş oluruz. Gördüğümüz günden geri, olduğumuz halden mahrum kalırız.

Sonradan farkına varıp, toparlanmaya çalışsak bile; dökülen kabını doldurmaz. Tekerimiz kayıp, düşüşe geçtiğimizde; duvara yahut kayaya toslamadan, arabamız durmaz.

Bu; duruma göre küçük, orta, büyük ölçekli "kaza" demektir. Sonuçları bakımından, çok yönlü "kayıp" anlamına gelir.

Şükür kelimesi ve türevleri, Kur'an-ı Kerim'de 75 yerde geçiyor. Her biri, anlam haritasının bir başka yönüne dikkat çekiyor.

Bakara suresi ayet 152'de; "Siz beni anın, ben de sizi anayım" vurgusu yapılmış. Devamında ise; "Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin" ifadesiyle, insanlar uyarılmış.

Âl-i İmran suresi ayet 123'te; "Allah'a karşı gelmekten sakınma" hassasiyeti, "şükretme" ile eşitlenmiş. Aynı surenin 144 ve 145'inci ayetlerinde; "şükredenlerin mükâfatlandırılacağı" beyan edilmiş.

İbrahim suresi ayet 7'de, "mükâfatlandırılma" müjdesi ile "cezalandırılma" tehdidi birlikte veriliyor. Mealen; "Şayet şükrederseniz, size verdiğim nimetleri artırdıkça artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, benim azabım çok şiddetlidir, sizi cezalandırırım" deniliyor.

Nahl suresi ayet 114 ve Zümer suresi ayet 66'dan anlaşıldığına göre; "şükür" ile "Allah'a kulluk" arasında yakın bir ilişki var. "Sadece Allah'a kulluk yapanlar", şükredenlerden oluyor; "Allah'tan başka ilahlar edinenler", nankörlük batağına düşüyorlar.

Neml suresi ayet 40, konunun "imtihan" boyutuna dikkat çekiyor. Hz. Süleyman; "Rabbim, nimetlerine karşı şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğimi görmek için beni sınıyor" diyor.

İnsan suresi ayet 3'te, "Biz ona doğru yolu da eğri yolu da gösterdik" denilmiş. Arkasından; insanların "şükredip doğru yoldan gitmekle nankörlük edip eğri yollara sapmak arasında tercih yapacakları" belirtilmiş.

Şükür konusunun, Peygamber(sav) Efendimizin beyanlarında da yerini aldığını görüyoruz. Bir rivayette, "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez" dediğini biliyoruz.

Başka bir rivayete göre; "İmanın yarısı sabırda, yarısı şükürdedir". Şükür ise; "İnsanın gönlünün, nimeti veren Allah'a tam bağlı olması" anlamına gelir.

İnsanların ve toplumların, ortak bir zaafları var. Sahip oldukları nimetlerin değerini yahut önemini, kaybettikleri zaman anlıyorlar.

Ancak; o zaman iş işten geçmiş, aş kazandan taşmış oluyor. Geriye büyük pişmanlık ve derin hayıflanma kalıyor.

Ağır bedeller ödemeden, tekrar sahip olamıyoruz. Bir günde döküleni, bin günde toparlayıp yerine koyamıyoruz.

Sonuç olarak; tamamını elde edemediğimiz şeylerin, bir kısmından vazgeçmemeliyiz. Fikren ve fiilen uyanık olmalı; "şükrünü eda etme" gayreti yerine, "nimetleri heba etme" gafletine düşmemeliyiz.

Her zaman, her yerde, her halde; "ânın vâcibi" budur. Rahmanın gemisine binen kurtulur, şeytanın denizine düşen boğulur.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.