“Sağlık olsun” amma nasıl?
Tarih boyunca, "Hayatın ana unsuru nedir?" sorusuna her zaman ve herkes tarafından, "insan" cevabı verilmiştir. Anlamına ve açılımına girme gereği duyulduğunda "insan hayatının birinci önceliğinin varlık, varlığın olmazsa olmaz şartının ise sağlık olduğu ve olacağı" belirtilmiştir.
Onun için, aynı zamanda şair olan ve aruz vezni ile şiirler yazan Kanuni Sultan Süleyman bir beytinde "Halk içinde, muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi" demiş. Böylece, sağlığın insan için devletten daha büyük bir nimet olduğunu ve olacağını belirtmiş.
İşte bu anlayışın ve yaşayışın uzantısı olarak dilimizde ve kültürümüzde, sık sık tekrar ettiğimiz bir "sağlık olsun" ifadesi vardır. Bu iki kelime; umduğumuzu bulamadığımız, istediğimizi alamadığımız, olmamız gereken yerde ve halde olamadığımız, canımızı kurtarıp malımızdan yana zarara uğradığımız zamanlarda hem "şükür" hem "dua" hem de "teselli" için kullanılır.
Arap dilinde ve kültüründe de meşhur bir atasözü var. "Sağlığı olanın umudu vardır, umudu olan da her şeye sahiptir" diyorlar.
Günümüz dünyasında olaya ve duruma, başka bir pencereden bakmamız gerekiyor. İnsanları ve toplumları "hastalık sektörü" bağlısı ve bağımlısı olmaktan kurtarıp, "sağlık sektörü" üyesi ve abonesi yapmak giderek daha büyük bir zaruret haline geliyor.
Hekimler ve hastaneler, hastalarla ve hastalıklarla uğraşıyorlar. Kimini ilaçla, kimini ameliyatla tedavi etmeye çalışıyorlar.
Geçmişten geleceğe doğru; hasta ve hastalık alanının genişlediğini, oranının büyüdüğünü görüyoruz. Her ilacın yan tesirinin olduğunu, her ameliyatın doku kaybı sonucu doğurduğunu biliyoruz.
"Tedavi edici" hizmetler için yapılan büyük yatırımlar, harcanan yoğun emekler; "önleyici hizmetler" konusunda zayıf kalıyor. Böylece; insan ve toplum hayatına "sağlık" değil, "hastalık" hâkim oluyor.
Oysa bir şeyin "tamir edilme" noktasına gelmesini beklemeden önce "bozulmasını önleme" hassasiyeti gösterilmesi gerekir. Bu da "kirlenen suyu temizlemeye çalışmak yerine, kaynağını koruma altına alıp temiz kalmasını sağlamak" gibidir.
Sağlıklı olmanın ve kalmanın en etkili, güvenli, kolay yolu "doğru beslenme" anlayışından ve alışkanlığından geçiyor. İnsanlar, tercih edip aldıkları gıdalarla ya dertlere deva, hastalıklara şifa olacak "ilaç" ya da adım adım sağlıktan hastalığa, hastalıktan ölüme doğru götüren "zehir" yiyip içiyor.
Arnold Ehret "Hayat bir beslenme trajedisidir" demiş. Thomas Edison ise "Geleceğin doktorlarının insanları ilaçla tedavi etmeyeceklerini, beslenme yolu ve yöntemi ile hastalıkları önleyeceklerini" belirtmiş.
Tıp dünyasının öncü isimlerinden Hipokrat'a göre; insanlar, "gıdaları ilaçları, ilaçları gıdaları olacak şekilde" beslenmelidir. John Robbins'e göre ise; kişileri ve kurumları, ülkeleri ve toplumları iflasın eşiğine kadar getiren tıbbi harcamalar, "bilinçli beslenme" ile önlenebilir.
İngilizler, meseleyi temsili olarak özetleyen bir atasözü üretmişler. Yanlış beslenmenin; "kendi çatalımızla ve kaşığımızla, kendi mezarımızı kazmak" anlamına geldiğini, geleceğini belirtmişler.
Eserleri, sağlık bilimlerinin kaynak kitapları haline gelen İbn-i Sina; sağlıklı yaşama anlayışı ve alışkanlığı konusunda, iradenin önemine dikkat çekiyor. "Şifasız hastalık yoktur, irade eksikliğinden başka" diyor.
Ayrıca, moral gücünün önemi ve insan psikolojisinin sağlıkla, hastalıkla ilişkisi üzerinde durmuş. "Ruh halimizin hastalıkları oluşturma ya da ortadan kaldırma kaynağı olabileceği" tespitinde bulunmuş.
Bu konuda, Kur'an ve sünnette önemli işaretler var. Ayetler ve hadisler yol gösteriyor, yöntem belirliyorlar.
Değişik surelerde, farklı ayetlerde; aynı mesaj verilmiş. Hem kaynağı, hem de muhtevası bakımından; "helal ve temiz" olan gıdaların yenilmesi, içilmesi emredilmiş.
Resulullah (sav), bir hadiste; mideyi "hastalıkların evi", perhizi "tedavinin en etkili yolu" olarak tanımlıyor. Başka bir rivayette ise beslenme ile neslin devamı arasındaki ilişkiye dikkat çekerek; "Yedikleriniz, içtikleriniz helal ve temiz olsun; çünkü, evlatlarınız onlardan hâsıl olacaklar" diyor.
Anlaşılan o ki; ruhen, aklen, bedenen sağlıklı olmak ve kalmak, büyük oranda sağlıklı beslenme anlayışına, alışkanlığına bağlıdır. Bunu yapabilenlerin; sağlığı yerinde, tedavi harcamaları cebinde kalır.
O zaman, büyük bir memnuniyetle; "sağlık olsun" yerine, "sağlık oldu" deriz. Hayatı daha olumlu, verimli, kaliteli yaşar; dünyamız ve ahiretimiz için, daha fazla değer üretiriz.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Şükrünü eda edenler, nimetleri heba edenler (14.04.2023)
- Satranç taşları ve dünya savaşları (09.04.2023)
- Zamane Ye’cüc Me’cücleri ve Zulkarneynleri (07.04.2023)
- Hayra anahtar, şerre kilit olanları tercih edelim (02.04.2023)
- Hangi tepeden, nereye bakalım? (26.03.2023)
- Hz. Yusuf’un sünnetine uyalım (19.03.2023)
- Doğru adamlar, doğru adımlar (17.03.2023)
- Truva atları ve adamları (14.03.2023)