Bosna’dan Gazze’ye bakış
1992 yılında, kardeş ülkenin kana bulandığını öğrendiğimiz günlerde; İstanbul'un Üsküdar İlçesinde, "Bosna Hersek İçin Al Yazmalım Yürüyüşü" organize etmiştik. Bağlarbaşı'nda miting yapmış; "Bosnalı Bacım, Acın Benim de Acım" diye slogan atmıştık.
On beş bin kız öğrenci ile bin beş yüz bayan öğretmen, rengarenk afişlerle ve pankartlarla gelmişlerdi. Başlarına yahut boyunlarına bağladıkları yazmaların kırmızısı ile şehit kanlarını, beyazı ile Boşnak bacılarının ak-pak ve iffetli oluşlarını temsil etmişlerdi.
Savaşın ve soykırımın acıları, zamanla daha çok dışa vurmuştu. Cepheye giden erkeklerin kadınlarından ve kızlarından, Türkiye'ye sığınanlar olmuştu.
O bağlamda, bir babanın yetişme çağındaki iki kızı, bizim ilgi ve sorumluluk alanımıza girdi. Başında bulunduğumuz özel okulda, şeref misafiri olarak eğitim gördü.
Onlardan biri, savaştan sonra geri dönmeyip İstanbul'da kaldı. Evlendi, aynı zamanda T.C. vatandaşı oldu.
Geçtiğimiz günlerde, bizim de içinde bulunduğumuz bir grupla, dört günlük Bosna ziyareti organize edildi. Saraybosna, Travnik, Mostar şehirlerini ve çevrelerini içine alan gezi; Srebrenitsa katliamının yirmi dokuzuncu yıl dönümünün hemen öncesine denk getirildi.
İnsanlık tarihinin "utanç günlüğü" içinde yer alan soykırımı, bir kez daha hatırladık. Kabuk bağlamış yürek yaralarımız kaşınıp kanadı; acımızdan ve utancımızdan dolayı boyun büküp ağladık.
Bölge ve ülke tarihinin kimi şanlı, kimi kanlı sayfaları; bir film şeridi gibi geçti gözümüzün önünden. Seçici algı sistemi devreye girdi ve en acıklı sahneleri işaretledi o vahşet, dehşet günlüğünden.
Binlerce genci, yetişkini, yaşlıyı; "toplu kıyım" yaparak katletmişlerdi. Onların annelerini, bacılarını, kadınlarını, kızlarını kapattıkları binayı; sistematik "taciz kampı" haline getirmişlerdi.
Sırplar ve Hırvatlar gibi "Slav" kökenli olan Boşnakların sözde suçu; "Müslüman" kimliği idi. Vahşi Batının Avrupa'sı, Amerika'sı, Birleşmiş Milletleri, NATO'su kılını bile kıpırdatmadı; dünyanın en büyük etnik ve dini soykırımlarından biri, perde arkasından seyredildi.
Koskoca İslam Alemi de beklenen tavrı alamamıştı. Bazı kişilerin ve kurumların, ülkelerin ve toplumların istisna sayılabilecek düzeydeki çabaları anlamlı ve değerli bulunmuş ama derde deva olamamıştı.
Osmanlı hatırası Baş Çarşı'yı gezerken, başta Gazi Hüsrev Paşa olmak üzere, ecdadımızı hayırla yad ettik. İsmet İnönü'nün, Yugoslavya döneminde Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı sıfatıyla yaptığı resmi ziyareti dinlerken ise; utancımızdan yerin dibine girdik ve başımızı önümüze eğdik.
Kendisini coşku ile karşılamak için tren istasyonunda toplanan Boşnaklara bir selam bile vermeden sırtını dönüp gitmiş. Ertesi gün, geçiş güzergahı üzerinde bulunan Gazi Hüsrev Paşa Camii avlusunda sofra kurup oturtmak için hazırlık yapmışlar, onu da agresif bir üslupla reddetmiş.
Hem şaşırmış, hayal kırıklığına uğramış; hem de bu tavrın sebebini anlayamamışlar. Nerede hata yaptık diye düşünüp, kusuru kendilerinde aramaya başlamışlar.
Nice sonra, bir Ankara ziyareti sırasında; Yugoslav Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı kendisine sormuş. "Birinci gün, kıyafet devrimi yapmış Türkiye'nin Başbakanı olarak; Osmanlı kıyafetleri giymiş ve ellerinde Osmanlı sancağı ile gelmiş bir kalabalıkla muhatap olmak istemedim. İkinci gün ise, laik bir ülkenin Başbakanı olarak, cami avlusuna girip oturmayı uygun görmedim" cevabını almış.
Rehberimizin hatırlattığı bir başka şey, zehirli ok gibi göğsümüze saplandı. İçimize ateş düştü, ciğerlerimiz dağlandı.
Savaş sonrası binlerce çocuk yetim düşmüş, sahipsiz hale gelmiş. Onları himayelerine almaları için İslam ülkelerinden yardım istenmiş.
Pakistan almak istemiş ama fiili engelleri aşıp ulaştırmakta zorlanmışlar. Bir kısmını Malezya talep etmiş, oraya uğurlamışlar.
Arap ülkeleri, "soyların karışması" endişesini mazeret olarak göstermiş. Dönemin Türkiye hükumeti de maalesef olumsuz cevap vermiş.
Yetimlerin büyük çoğunluğunu İtalya'ya götürmüşler. Manastırlara yerleştirmiş, Hıristiyan misyonerleri haline getirmişler.
Bilge Kral'ın mezarının da bulunduğu şehitliği ziyaret ettik. Sureler okuduk, dualar yaptık, onlar için ahiret aydınlığı diledik.
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in, vefatından önceki vasiyeti gündeme geldi. Kendisini hasta yatağında ziyaret eden Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a; "Bosna önce Allah'a, sonra size emanet. Buralara sahip çıkın. Evliliklerle, siyasi ve ekonomik ilişkilerle yakınlığı artırın" dediği ifade edildi.
Sarı Saltuk dergahında, içimiz huzurla doldu. Balkanlar'da gittiği her yere iyilik tohumları atan, asırlar ve nesiller boyu devam edecek izler bırakan bu Alperen; bizim için iftihar vesilesi oldu.
Saraybosna'da, savaş sırasında havaalanı ile şehir merkezi arasında "güvenli geçiş" için yapılan ve sonradan müze haline getirilen yeraltı tünelini de ziyaret ettik. Objeleri izler ve sunumları dinlerken, sanki bir ateş çemberinin içinden geçtik.
Orada tanıştığımız gazi binbaşı, çarpıcı hatıralar anlattı. Özümüzde biriken acı suların gözümüzden taşıp dökülmesini sağlayacak şekilde, hepimizi ağlattı.
En sonunda, asker kıyafeti giymiş ve elindeki silahla atış pozisyonuna girmiş bir genç kızın fotoğrafını gösterdi. Eli, dili ve yüreği titreyerek; "Bu benim kızım. Henüz bekar. Evlendiği zaman ona düğün hediyesi olarak dünyanın en gelişmiş silahını vereceğim. Artık hiç kimsenin, hiçbir Boşnak kadınına ve kızına tecavüz edemeyeceğini söyleyeceğim" dedi.
Katılımcılardan bazıları, "Bize bir tavsiyeniz var mı?" diye sordular. "Dün Bosna'da yaşanan vahşet, bugün Gazze'de yaşanıyor. Sahip çıkın, destek olun. Eğer seyirci kalırsanız, sıra size de gelecek" cevabını aldılar.
Bosna da Gazze de gönül coğrafyamızın bir parçasıydı. Elimizden çıktı ve yad ellerin hiç olmayan insafına kaldı.
Zamanın ruhu, değişik vesilelerle anın vacibini hatırlatıp "yeter artık" diyor. Başta Türk-İslam Dünyası olmak üzere; yeryüzünün bütün mazlumları ve mağdurları, en belirgin vasfı "adil ve güvenilir" olmak olan Muhammed Ümmeti'nin himmetini yahut hamiliğini bekliyor.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.