Malum olduğu üzere insanlar kelimelerle yahut kavramlarla okurlar, yazarlar, düşünürler, değerlendirirler, konuşurlar, tartışırlar. Meramlarını, mesajlarını, muhtevalarını onların sırtına sararak birilerine ya da bir yerlere taşırlar.
Uzun yıllardır Türkiye'de eğitim sistemi genellikle müfredat üzerinden tartışılıyor. Bakanlar veya hükumetler değiştikçe bozulup bozulup yeniden yapılıyor.
Oysa yapılan yahut yapılacak olan her işin, muktezası üzerinde de durulması gerekir. Tek başına müfredat değişikliği, yeteri kadar anlamlı ve değerli değildir.
Kastımızı doğru ve tam anlatabilmek için önce sözlüklere bakalım. Bu kelimelerin, kavramların anlamları ve açılımları üzerinden değerlendirme yapalım.
Genelde "bir bütünün parçaları" özelde, "eğitim-öğretim programları" dilimizde "müfredat" olarak isimlendiriliyor. "Mukteza" ise "bir şey yaparken gereken işlerin, işlemlerin tümü" anlamına geliyor.
Eğitim, öğretim sistemiyle ilgili bir değişim, dönüşüm yapılırken bu bütünü oluşturan tüm parçalar ele alınmalıdır. Her parçanın birbiriyle bağı, bağlantısı kurularak bütün içindeki yeri ve önemi tanımlanmalıdır.
Bilim dünyasında alemin ve içindekilerin varlığı, kaynağı, anlamı, açılımı ve var oluş nedeni ile ilgili düşünce sistemlerine "felsefe" deniyor. Bizim dilimizde, dinimizde, kültürümüzde, medeniyetimizde bu, "dünya görüşü" anlamına geliyor.
Eğitim sistemini iyileştirme çabalarının dünya görüşüne dayalı bir "eğitim felsefesi" tanımı ile başlaması gerekir. Birinci adım olarak "Nasıl bir insan yetiştirmek ve nasıl bir toplum oluşturmak istiyoruz?" sorusu sorulmalı, cevabı verilmelidir.
Bu cevap sistemin temelini oluşturur. O zaman sağlam bir temel üzerine direk dikilmiş ve bina yapılmış olur.
İkinci adım, "eğitim politikaları" olmalıdır. Belirlenen eğitim felsefesini yani insan ve toplum modeli hedefini hayata geçirmenin yolu, yöntemi düşünülerek düzenlemesi yapılmalı, denklemi kurulmalıdır.
Üçüncü adım, "eğitim mevzuatı" altyapısını güncellemektir. Bu da anayasadan yasalara ve yönetmeliklere, uluslararası eğitim-kültür anlaşmalarına kadar uzanacak bir "hukuki düzenleme" anlamına gelir.
Böylece sistemin ve yürütücülerinin meşruiyet çerçevesi çizilmiş olur. Kişilerin ve kurumların, yetki-sorumluluk dengesi, düzeni kurulur.
Dördüncü adımda, adına "müfredat" dediğimiz "eğitim programları" var. İnsan ve toplum hayatının kalite ve kariyer standartlarını oluşturacak, eğitim-öğretim-yönetim birliği ve akıl-ruh-beden bütünlüğü içinde bilgi-beceri-ahlak değerlerini kazandıracak, birlikte yaşayan herkesi huzur ve güven iklimi ile buluşturacak uygulamalar.
Ancak bu soylu sefere komutanlık yapacak, serüvenin "baş rol oyuncusu" olacak bir "kahraman" gerekiyor. Günümüzde ona, izah ve ifade kapasitesi sınırlı olan bir kelime ile "öğretmen" deniyor.
Demek ki beşinci adım "eğitim kadrosu" olmalıdır. Devlet ve millet hayatın en anlamlı ve değerli alanında görev alacak olan irfan ordusunun seçilmesi, yetiştirilmesi, çalıştırılması, ölçülmesi, değerlendirilmesi, ehil ve güvenilir hale getirilmesi ile ilgili sağlam bir sistematik oluşturmalıdır.
Ayrıca başta anneler ve babalar olmak üzere insana dokunan herkesin, bu çerçevenin içine girdiği bilinmelidir. Onlar da irfan ordusunun destekleyici ve tamamlayıcı unsurları olarak görülmelidir.
Altıncı adım, "eğitim ortamı." Ana rahminden mezara kadar, insanı kuşatan sosyal, kültürel, fiziki çevre ve ortamların tamamı.
Olayı sadece "okul" dediğimiz mekanlarla, ortamlarla sınırlı düşünmek yanlış olur. Öncesini ve sonrasını kuşatmayan bir sistem güdük kalır. Bu noktada mesken-mektep-mescit denkleminin kurulması gerekir. Medya ve sosyal medya mecraları da eğitim ortamı olarak görülmelidir.
Yedinci adım, "eğitim destek hizmetleri". Bu alanda görev alan kadrolar ve kurumlar ile yetişme çağındaki çocukların ve gençlerin eğitim-öğretim-yönetim süreçlerini destekleyen, tamamlayan unsurların her biri.
Bütün bu parçalar, "eş zamanlı" olarak organize edilmeli. Uyumlu bir bütün oluşturacak şekilde, "maksada matuf sistem" haline getirilmeli. Genel kabule göre ancak güçlü kültürler ve medeniyetler eğitim sistemi oluşturabilirler. Diğerleri ise onların taklitçileri yahut takipçileri haline gelirler.
Biz, tarihe mal olmuş köklü bir kültürün ve medeniyetin varisleriyiz. Ancak kendi geleneğimizden-genetiğimizden koptuğumuz ve bizi biz yapan değerleri unuttuğumuz için çoktandır batı kültür ve medeniyetinin tozunu yutmakta, izinden gitmekteyiz.
Aslımıza rücu etmek, geleneksel değerlerimizi güncelleyerek kendi yolumuzdan gitmek istiyorsak işe, bütünün parçası ile yetinmeden, kapsamlı bir eğitim reformu ile başlamalıyız. Müfredatın muktezasına bakıp gerekeni bir bütün olarak yapmalıyız.
Yaramız derindir ve "pansuman tedavisi" ile iyileşecek gibi değildir. Sistemi iyileştirme niyetleri ve gayretleri, kalıcı çözümler bulmaya ve organizmanın bütününü tedavi edecek hekimler ordusu olmaya yöneltilmelidir.
Düştüğümüz yer de kalkacağımız yer de burasıdır. Bütünü ile buluşturulamamış bir parça, anlamsız ve değersiz kalır.
Zekeriya Erdim