Eskiden beri hayatın ana unsuru hep "insan" olmuştur. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, askeri, diplomatik, bilimsel, teknolojik düzenler; onun aracılığıyla kurulmuş, yönetilmiş, yıkılmış, yok edilmiş, yeniden oluşturulmuştur.
İnsanlık tarihinin var oluş serüveninde hep "düşüp düşüp geri kalkmak" vardır. Düştüğümüz yerden kalkmayı sağlayanlar ise fıtratı bozulmamış, istikameti kaybolmamış "iyi ve güçlü insanlar" olmuşlardır.
Yaşadığımız çağın dünya düzeninde, "bozulma" ileri seviyeye ulaştı. Huzuru ve güveni yok eden ahlaki hastalıklar hemen her hücreye, dokuya, organa, organizmaya bulaştı.
Bu gidişle yakında hepimiz duvara toslayacağız. Hayat iklimini kirletenler, zehirleyenler dahil temiz hava, temiz su arar gibi ilaç için "temiz insan" arayacağız.
Peki onu nerede bulur, nasıl elde ederiz? Tohumunu ekmişsek ekinini biçer, ağacını dikmişsek meyvesini yeriz.
İşte bu noktada, dönüp bakmamız gereken yer "eğitim sistemi" oluyor. Kötü günde iyi işler yapacak, düştüğümüzde elimizden tutup ayağa kaldıracak "sağlam nesil" yetiştirmek; öncelikli, önemli, ortak sorumluluk alanımız ve konumuz haline geliyor.
Amerikalı eğitimci, yazar, mizah ustası Mark Twain; bu alanın stratejik önemini, veciz bir şekilde özetlemiş. Uzun yıllar önce "Eğitimin yapamayacağı hiç bir şey yoktur ve hiç bir şey onun etki alanının dışında değildir. Kötü ahlakları iyiye çevirebilir, kötü ilkeleri iyileriyle değiştirebilir, insanları melekler seviyesine yükseltebilir" demiş.
Mısırlı şair, yazar, sosyolog, müfessir Seyyid Kutup da benzeri bir vurgu yapmış. Konuyla ilgili düşüncelerini; "Bilginin gücüne inanıyorum, kültürün gücüne inanıyorum, ama eğitimin gücüne daha çok inanıyorum" cümlesiyle anlatmış.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri olarak görülen, bilinen Mustafa Kemal Atatürk de bir konuşmasında aynı görüşü teyit eder. "Eğitim bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esarete ve sefalete sürükler" der.
Bu işi kimin, nasıl yapacağı konusunda da tespiti vardır. O'na göre "Bir millet, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler kazanırsa kazansın o zaferlerin kalıcı sonuçlar doğurması, irfan ordusuna bağlıdır".
O zaman durup bunun anlamı ve açılımı üzerinde duralım. Bize uzun vadeli ve kalıcı zaferler kazandıracak şeyin ne olduğunu bulalım.
İlk yapacağımız iş, kelime ve kavram kısırlığından kurtulmak olsun. Öncelikle duygu ve düşünce dünyamızın kapılarını açacak anahtarlar bulunsun.
Bugün "yeni nesilleri yetiştirme" işine "eğitim" deniyor. Meramı ifade etmeye yetmediği biliniyor olmalı ki yanına bir de "öğretim" ekleniyor.
Eskiden "marifet" kelimesinin çoğulu olan "maarif" kavramını kullanıyorduk. Altını doldurabildiğimiz zamanlarda yapılan işin "hayatı ve içindekileri tanıyan, bilen, anlayan, kavrayan, hüner sahibi olan, ustalık yapabilecek hale gelen nesiller yetiştirmek" olduğuna inanıyorduk.
Çünkü kökü "irfan" idi ve "bilgelik" anlamına gelirdi. Akıl ile ruhu, ilim ile hikmeti gönül dergahında birleştiren ve yüksek bir ahlakla, anlayışla, kavrayışla, sezgi gücüyle insanları yönlendirip istikamet veren kimselere "arif" denirdi.
O halde millete ve memlekete kalıcı zaferler kazandıracak olan "irfan ordusu" bu sıfatı hak eden kimselerden meydana gelmelidir. Bulunduğu her ortamda herkes için huzur ve güven kaynağı olabilecek yüce değerlerin mücadelesini, muharebesini vermelidir.
Genel anlamda insanın yaşadığı tüm sosyal, kültürel, fiziki çevre ve ortamları "terbiye alanı" olarak görmeliyiz. Onunla temas halinde olan herkese "mürebbi" sıfatı vermeliyiz.
Yeni nesillerin yetiştirilme sürecinde "mesken-mektep-mescit" denklemi kurulmalı. Meskende aile büyükleri, mektepte müderrisler, mescitte hocalar mümkün mertebe "irfan ehli" olmalı.
Bu işi meslek ve meşguliyet haline getirenler daha özel ve güzel bir şekilde seçilmeli, yetiştirilmeli, geliştirilmeli, çalıştırılmalı, kontrol edilmeli. Cevheri mücevhere dönüştürmenin yolunu, yordamını bilmeli.
Güney Afrika'nın eski Devlet Başkanı Nelson Mandela'nın deyimiyle "Dünyayı değiştirmek için kullanılabilecek en güçlü silah eğitimdir." Gene Afrikalıların meşhur atasözüne göre ise "Bir insan yetiştirmek için, bir köy kurmak gerekir."
Ancak artık bu yeterli değil köyü şehir, şehri ülke, ülkeyi dünya gibi düşünmek gerekiyor. Çünkü küresel köyün tüm sesleri ve nefesleri evimize, odamıza, çantamıza, cebimize kadar giriyor.
Demek ki modern çağın silahları ile silahlanmış bir irfan ordusuna ihtiyaç var. Bu cephede savaşı kazananlar, bütün cephelerde kazanıyor; kaybedenler, bütün cephelerde kaybediyorlar.
Düştüğümüz yer de kalkacağımız yer de burasıdır. Sosyal ve siyasal bünyenin ilk tedavi edilmesi gereken ölümcül yarası, maarif yarasıdır.
Gücümüzü, imkanımızı burada yoğunlaştırmalıyız. Ana rahminden mezara kadar uzanan bir sistem oluşturmalıyız. Ölçümüz "irfan", öncümüz "arif", amacımız "marifet" olmalı. Milli Eğitim Bakanlığı, artık "Maarif Bakanlığı" adını almalı.
Zekeriya Erdim