İnsanın, hayvanın, bitkinin, eşyanın bozulması; "fıtri özelliklerini kaybederek yaratılış amacının, alanının, anlamının dışına çıkması" halidir. Bileşenleri ise; "bu sonucu doğuran sebeplerin her birisi" şeklinde özetlenebilir.
Herkes için ve her şey için, bozulmanın genel göstergesi; "faydanın azalması, zararın çoğalması, huzurun bozulması, güvenin kaybolması" durumudur. Düzelmenin formülü ise; "sebepleri ortadan kaldırarak sonuçları değiştirmek ve herkesi, her şeyi aslına uygun hale getirmek" olur.
Bu noktadan hareketle; geçmişten geleceğe doğru, "toplumsal bozulma" süreçlerini inceleyelim. Ana bileşenlerine bakalım ve alt başlıklarını irdeleyelim.
Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri diplomatik oluşumların; "kuruluş, kalkınma, yükselme, ilerleme, duraklama, gerileme, yıkılma, yok olma" gibi kavramlarla ifade edilen safhaları, serüvenleri var. Bu yolda ve yolculukta; önceki safhaların özellikleri, sonraki safhaların niteliklerini de etkileyen yahut belirleyen unsurlar oluyorlar.
Aslında, dünya genelinde, hayatın bütün alanlarını kuşatacak şekilde, yoğun ve yaygın bir bozulma süreci yaşanıyor. Yaratılmışların yaratılış dengesini ve düzenini alt üst etme çılgınlığı; varlık aleminin kılcal damarlarına kadar uzanıyor.
O kadar ki; havuzu kirletenler, artık kendileri de pis sudan içmek zorunda kalıyorlar. Başkalarını vurmak, kırmak, devirmek için oluşturdukları fırtınalarda; kendileri de kademeli olarak boğuluyorlar.
Ulaşım, iletişim, etkileşim imkanlarının baş döndürücü bir hızla oluşması, gelişmesi, dönüşmesi sebebiyle; gezegenimiz "küresel köy" oldu. Her yerde olup biten her şey, herkesi yakından ilgilendirecek hale geldi.
Bir ülkede, toplumda yahut dünyanın herhangi bir yerinde "hak" anlayışı zayıf, "hukuk" altyapısı yetersiz olursa; "adalet" bozulur. Güçlülerin zayıfları ezdikleri, sömürdükleri, mazlum ve mağdur durumuna düşürdükleri bir düzen kurulur.
"Helal" dairesinin dışına çıkılıp "haram" yollarla para, pul, mal, mülk, mevki, mertebe kazanılırsa; "rızık" kirlenir, zehirlenir. İnsanlar; iyilik yapıp sevap kazanmaktan uzaklaşmaya, kötülüğü tercih edip günaha yaklaşmaya meyilli hale gelir.
Kişisel ve kurumsal "mahremiyet" zedelenir, yad ellerden korunması ve saklanması gereken değerler açık pazar ürünü gibi sergilenirse; "ahlak" terk-i diyar edip gider. Ar, namus duvarları yıkılır; harem dairesinde haramiler gezer.
Maddi ve manevi değerler açısından "üretim" azalır, "tüketim" çoğalırsa ve "israf" iftihar vesilesi gibi görülüp "tasarruf" ihmal edilirse; her türlü nimetin bereketi kaçar. Şükrü eda edilmeyen şeyler geri alınır, emanetçisi olduğumuz kazanımlar kayıplara karışıp elimizden çıkar.
"Dil" bozulursa duygu, düşünce, davranış zinciri zayıflar; "din" bozulursa dünya ve ahiret hayatı tehlikeye girer. "Ferdi murakabe" (yani kendi kendimizi kontrol etme), "sosyal murakabe" (yani birbirini yıkayan eller gibi olma), "ilahi murakabe" (yani Allah'ın gözetimi ve denetimi altında olduğumuzu bilme) mekanizmaları çalışmazsa; devlet ve millet tireni yolundan çıkıp, uçuruma doğru gider.
İyiliğin ve kötülüğün, adaletin ve zulmün, barışın ve savaşın, güvenin ve güvensizliğin, huzurun ve huzursuzluğun merkezinde; "Allah ile ilişkinin biçimi" vardır. Toplumsal bozulmanın tüm sebepleri, işte bu bir tek sebebe bağlanır.
Değerli dostumuz Zekeriya Efiloğlu, sosyal medyada paylaştığı bir videoyu bize de göndermiş. İnsanı insanlıktan, dünyayı yaşanılacak yer olmaktan çıkaran sebepleri saymış; beraberinde çözüm yolunu da göstermiş.
Bir sosyal medya fenomeni ile aralarında geçen "takipçi sayısı" muhabbetinden söz ediyor. Onun yüz binleri geçen takipçisine karşılık, kendisinin sekiz-dokuz civarında olduğunu söylüyor.
-Birincisi, alemlerin rabbi olan Allah'tır; her an, her şeyimizi takip eder. Yaratılış gayemize uygun yaşayıp yaşamadığımızı gözetler, denetler.
-İkincisi ve üçüncüsü; yapıp ettiğimiz her şeyi, amel defterimize yazan ve Kiramen-Katibin isimleriyle anılan meleklerdir. Eksiksiz, fazlayız, yalansız, yanlışsız kaydederler; hesap günü önümüze getirilir.
-Dördüncüsü, şeytan ve adamları. Adem ile Havva'nın çocuklarını yoldan çıkarmaya and içmiş ezeli ve ebedi düşmanları.
-Beşincisi, binicisine göre yol yürüyen ata benzer nefsimiz. Boyun eğersek efendimiz, boyun eğdirirsek kölemiz.
-Altıncısı, varlığımızı devam ettirmemiz için verilen rızkımız. Dünya ve ahiret yolculuğumuzda, bohça yapıp belimize bağladığımız azığımız.
-Yedincisi; hastalık, kaza, bela, yoksulluk, yoksunluk gibi musibetler. Ceza ya da imtihan için başımıza gelenler, takdir edilenler.
-Sekizincisi; nereden, ne zaman ve nasıl geleceğini bilmediğimiz ölüm. Dünya sahnesinde oynanan hayat oyununda, perdenin kapandığı son bölüm.
-Dokuzuncusu; göçümüzle birlikte götürdüğümüz amel defterimiz. Karnelerimiz, diplomalarımız, not çizelgelerimiz.
Yaşadığımız her an, "tövbe" kapısı da "tedbir" kapısı da açık tutulur ve geçiş hakkı verilir.
İnsanlar da toplumlar da düştükleri yerden kalkarak yürüyebilir, koşabilir, uçabilir.
Bozulmanın olduğu gibi düzelmenin de bileşenleri vardır. Fıtrat denkleminin sırlarını çözebilenler, sınırlarını çizebilenler; dünyayı da ahireti de kazanır.
Zekeriya Erdim