Dünya tarihi boyunca insanlık hak ile batılın mücadelesine sahne olmuştur. Geçmişin ışığında günümüze baktığımızda, bu mücadeledeki argümanların eskilerinden pek de farklı olmadığı, sadece kullanılan yöntemlerin "güncellendiğini" görüyoruz. Hedefte daima İslam ve Müslümanlar oluyor.
İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren, dini duyguları ve kutsal değerleri suiistimal eden oluşumlar ortaya çıktı. Peygamber Efendimiz (SAV) döneminde yaşanan Mescid-i Dirar olayı, günümüzde dinin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından nasıl istismar edildiğinin anlaşılması açısından en uyarıcı vakalardan biridir.
Medine'de münafıkların müslümanlara zarar vermek amacıyla Kubâ Mescidi'nin karşısına yaptırdıkları, daha sonra Hz. Peygamber tarafından yıktırılan mescidin adıdır Mescidi Dırar.
ZARAR; NİFAK, SIKINTI…
Sözlükte "zarar vermek, muhalefet etmek, sıkıntı vermek" anlamına gelen dırâr kelimesi mescid kelimesiyle birlikte Kur'ân-ı Kerîm'de "mesciden dırâren" şeklinde geçmekte (et-Tevbe 9/107) ve âyette münafıkların yaptığı bu mescidden bahsedilmektedir. İslâm literatüründe yaygın olarak Mescidü'd-dırâr adıyla bilinen mescid, nâdiren Mescidü'ş-şikâk veya Mescidü'n-nifâk diye de anılır.
Peygamber efendimizin (SAV) dini ve siyasi otoritesinin tüm Arabistan'ı etkisi altına almaya başladığı bir zamanda, muhaliflerden Ebu Amir ve Medine'deki bir takım münafıklar ile müşrikler, peygamberin otoritesini sarsmak ve Müslümanları Medine'den çıkarmak için bir takım arayışlar içine girer, bu arayışlarının neticesinde de bir örgütlenme yeri olarak Kuba'da Dırar Mescidi'ni inşa ederler.
MÜNAFIKLARIN PLANI TUTMAZ!
Hıristiyanlığı seçmiş Ebu Amir, kendi toplumuna peygamber olma beklentisi içinde olan bir kimsedir. Bu yüzden Peygamber efendimize (SAV) büyük bir kin ve öfke duymaktadır. Resul-i Ekrem'in "Ebu Amir el-Fasık" olarak adlandırdığı Ebu Amir, Bedir Savaşı'na müşriklerin safında katılmış, Uhud Savaşı esnasında müşriklerin yanında yer almıştı. Medineli hemşerilerini Müslümanlara karşı yanına çekmek için çok uğraşmış ancak başarılı olamaz. Mekke'nin fethinden sonra Taif'e sığınır. Buradan Suriye'ye giderken de, münafıklara işlerini görüşebilecekleri bir mescit yapmalarını ve aynı zamanda silahlanmalarını tavsiye eder, hatta bunu örgütler. Kendisi Bizans'tan asker ve yardım getirip Müslümanları Medine'den çıkarmak için çalışacaktır.
Mescid-i Dırar fitne çıkarmak maksadıyla ve bu motivasyonla inşa edilir. İnşa süreci tamamlandıktan sonra sıra yapıya meşruiyet kazandırmaya gelir. Kuba'da zaten peygamber tarafından yapılmış bir mescid varken, başka bir mescidin daha kabul görmesi zor olduğundan açılışı bizzat peygambere yaptırmak isterler.
MESCİD'İ DIRAR'IN SONU
Hz. Muhammed (SAV) Tebük yolunda iken, Ziyevan (Zuevan) köyünde, münafık ve müşriklerden oluşan beş kişilik bir heyet gelerek; "Ey Allah'ın Elçisi! Biz hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu ve kış gecelerinde toplu ibadet edecek olan inançlıların namaz kılmaları için bir mescit bina ettik. Sel geldiği zaman, vadi Kuba mescidi cemaati ile aramıza engel oluyor. Teşrif edip burada namaz kılmanızı istiyoruz" derler.
Hz. Peygamber bu davete; "Şimdi Tebük seferinin hazırlıkları ile uğraşıyorum. Seferden dönüp gelecek olursak ve Allah da dilerse, yanınıza gelir, onun içinde size namaz kıldırırız" şeklinde karşılık verir.
Peygamber Efendimiz Tebük'te 20 gün kadar kaldıktan sonra 630 yılının Aralık ayının sonunda Ramazanın ilk günlerinde Medine'ye ulaşır. Tebük seferiyle Bizans'a meydan okunmuş ve muzaffer olunmuştu. Mescid-i Dırar'ı karargah yapan bu muhalifler Bizans'ın kazanacağına ve Hz. Peygamber'in başında olduğu ordunun yok olacağına öylesine inanmışlardı ki, harp neticelenmeden Abdullah bin Ubeyy b. Selul'u kral olarak ilan etmişlerdi bile.
Tebük dönüşünde, Hazreti Peygambere aşağıdaki ayetler indi.
"Bir de Müslümanlara zarar vermek, kâfirlik etmek ve Müslümanların arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resul'üne karşı savaş açmış olanı beklemek için mescid yapanlar var. 'İyilikten başka bir maksadımız yoktu' diye yemin de edecekler. Fakat bunların kesinlikle yalancı olduklarına Allah şahittir." (Tevbe 9/107).
"O mescit içinde sen kesinlikle namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit elbette içinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde günahlarından arınmayı seven kişiler vardır. Allah da arınmış, ak pak olmuş olanları sever." (Tevbe 9/108)
"O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez." (Tevbe 9/109).
"Onların kurmuş oldukları bu türlü binalar, kalpleri parça parça olmadıkça, kalplerinde bir nifak düğümü olup kalacaktır. Allah, alîmdir, hakîmdir." (Tevbe 9/110).
Hz. Peygamber Tebük dönüşü akşam ile yatsı vakti arası yanına çağırdıklarına şöyle buyurdu; "Halkı zalim olan şu mescide gidiniz, yıkınız, yakınız."
Hz. Peygamberin verdiği emir üzerine "Zararlı Mescid" yıkıldı.
GÜNÜMÜZDEKİ VERSİYONU FETÖ
Mescid-i Dırar hadisesi her yönüyle çok önemli bir tarihi hadisedir.
Peygamber efendimiz henüz hayattayken bile münafık ve kafirlerin bütün insanlığa indirilen dini ve inananlarını ortadan kaldırmak için, kendilerini yine o dinin hüküm ve kurumlarını kullanmak zorunda hissetmelerinde önemli dersler vardır. Günümüzde yaşanan olaylarda da benzer metotlar kullanılmaktadır. FETÖ de bunun bir örneğidir.
Öncesinde uzun yıllar 'cemaat' olarak adlandırılan ve 15 Temmuz Darbe Girişimi'yle silahlı bir terör örgütü olduğu tescillenen FETÖ'nün geçmişten bugüne yapılanması, örgütlenmesi ve silahlanması ile ilgili benzerlikler Mescid-i Dırar hadisesinin bugünün gereklerine göre şekil almış yeni bir versiyonu olduğunu gösteriyor.
SİNSİCE HER YERE SIZDILAR
FETÖ, Mescid-i Dırar örneğinde olduğu gibi inançla ilgili alana öncelik vermiştir. Devletin eğitim alanında çok geride ve yetersiz olduğu bir dönemde İslami hassasiyetleri kullanıp okul ve pansiyonlar inşa etmiş, himmet yoluyla sermaye birikimine başlamış, bu okul ve pansiyonların velileriyle başlayan ve gittikçe genişleyen etki alanıyla sosyal sermayesini güçlendirmiş, daha sonra kitlesel güç elde edebilmek için medya yatırımları yapmıştır.
Toplumdaki ekonomik ve sosyal hemen hemen her alana paralel bir yapılanma oluşturmuş, oluşturduğu sosyal ağla tacir, tüccar ve esnafları bu halkaya dahil ederek Türkiye ekonomisinin kaynaklarını yurt dışına aktarmış; sinsice yargı, güvenlik, mülki idare bürokrasisi başta olmak üzere üst düzey bürokrasiye sızmıştır.
Türkiye'nin stratejik noktalarına kendi yandaşlarını yerleştirerek, her kesimle tematik ilişki kurabilecek örgütlenme becerisine sahip, gündemi, toplumu ve siyaseti kontrol altında tutabilecek piramit bir yapılanma oluşturmuştur.
Mescid-i Dırar bir mekân olarak vardı. Ama günümüzün zaman-mekân ötesi değişim kargaşası içerisinde Mescid-i Dırar'ı inşa edenlerin taşıdığı zihniyetin aynısıyla FETÖ bu işi insan kaynağı üzerinden sağlamaya çalışmıştır.
TARİHE NOT DÜŞELİM
Tarihi olayların benzerliğine dikkat çeken Sabah Gazetesi yazarlarından Prof. Dr. Nükhet Hotar, "Profesyonel bir hile, hülle ve takiyye organizasyonu olan FETÖ yapılanmasını günümüzde Cemaat-i Dırar (Zararlı Cemaat) olarak tanımlamak ve adlandırmak mümkündür" diyor. Ve ekliyor:
"FETÖ'nün ana dokusunu oluşturan cemaat geçmişinin bir vaka olarak "Cemaat-i Dırar" olarak adlandırılması ve tarihe not düşülmesi önemlidir. Zira dinimizi ve kutsal değerlerimizi istismar etmek suretiyle toplumu bölmeye ve dağıtmaya çalışan bir örgüt ile karşı karşıyayız. FETÖ'nün sadece 15 Temmuz Darbe Girişimini gerçekleştiren bir örgütlenme değil, yıllara uzanan bir geçmişle stratejik bir kurgu olduğu ve bunu yaparken de esas motivasyonun cemaat dinamiğinin istismarı olduğu doğru bir şekilde topluma ve dış kamuoyuna anlatılmalıdır."
ZARAR VERME YÖNTEMLERİ FARKLI
"Bugün İslam adına hareket ettiğini söyleyen ve şuursuz bir cihat anlayışıyla dünyadaki İslam algısına zarar veren DEAŞ ile FETÖ arasında zihniyet olarak fark bulunmamaktadır. Ancak her ikisinin de İslam'a zarar vermedeki yol ve yöntemleri farklıdır. İslam'a ve Müslümanlara zarar verme yolunda DEAŞ "sert gücü" (hard power) temsil ederken, Cemaat-i Dırar yani FETÖ "yumuşak gücü" (soft power) temsil etmektedir. Dolayısı ile bu hadiseler çıkarcıların, bozguncuların ve teröristlerin dinimizi istismar ederek nasıl kullandıklarını ve neler yapabileceklerini göstermesi bakımından önemlidir. Bu nedenle din ve dinin kutsal değerlerinin ve kurumlarının istismar edilebileceğinin dikkate alınması ve buna hiçbir surette izin verilmemesi gerekmektedir.
FETÖ'nün lideri olan Fetullah Gülen'in de dönemin müşrikleri ve münafıklarından bir farkı bulunmamaktadır. Geçmişte Ebu Amir'in, Abdullah bin Ubeyy b. Selul'un karşılığı ne ise Fetullah Gülen'in günümüzdeki karşılığı da odur. Bölgemizde ve içimizde örgütlenen terör örgütlerinin ortak hedefi Türkiye'dir. İçeriden ve dışarıdan bir kuşatma harekâtına tabi tutulmak istenen Türkiye, 15 Temmuz'da Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile şanlı bir direniş gerçekleştirmiştir. Bu direnişin şanlı tarihimizdeki yeri ve önemi tartışmasızdır."