Coğrafyacı İdrisî Kızıldeniz'i "İçinde de dışında da hayır olmayan karanlık bir deniz" olarak tanımlamış. Tarihte etrafındaki medeniyetlerin Asya'ya açılan kapısı olan Kızıldeniz, bugün de Babü'l Mendeb-Süveyş Kanalı hattıyla küresel ticaretin en önemli geçiş yollarından biri. Bu bölgeye atfedilen jeopolitik önem bugün Yemen'de yaşanan trajedinin de esas sebebi. Bölgesel ve küresel aktörlerin jeo-ekonomik ve jeo-stratejik hesapları, bugün ürkütücü boyutlara ulaşan bir "jeo-trajedi" üretti. Bu jeo-trajediyi üreten odaklar, şimdi "barış masaları"na oturarak veya gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın vahşice katledilmesinden sonra Yemen'le ilgili kararlar alarak krizi bitirmek istediklerini ifade ediyorlar. Adeta kördüğüme dönen ve çok boyutlu bir şekilde derinleşen bu jeo-trajedinin bitmesi kısa vadede mümkün görünmüyor ama henüz sahaya yansımasa da, İsveç'teki görüşmeler ve ABD Senatosu'nda alınan kararlar, konunun uluslararası kamuoyunun gündemine gelmesi ve çözüm arayışlarına kapı aralaması sebebiyle önemli.
2014'te Husilerin başkent Sana'yı işgal etmesiyle patlak veren Yemen'deki savaş dördüncü yılına girerken İsveç'te gerçekleştirilen barış görüşmeleri, Yemen halkında var olan şüphelere rağmen, çatışmanın yatışmasına dair umutları yeşertti. Zira 2016'da başlayan barış görüşmelerinin sekteye uğramasıyla savaş bugüne kadar şiddetini arttırarak devam etti.
Ardında yetersiz beslenme ve çeşitli hastalıklardan acı çeken çocukların görüntülerini bırakan savaş ve savaşın uluslararası topluma yüklediği maddi/manevi maliyet, tarafları diplomatik çözüm arayışı için bir kez daha anlaşma masasına oturmaya zorladı. Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) Yemen'e yardım bütçesini 2018 yılında 3 milyar dolar olarak belirlerken, 2019 yılı için 4 milyar dolara çıkardı. "Save the Children" isimli sivil toplum kuruluşu verilerine göre, 60 bin Yemenli çatışmalarda hayatını kaybederken 5 yaş altı 85 binden fazla çocuk açlık veya hastalıktan öldü.
SAHADAKİ SON DURUM
Önceki görüşmelerde varılan anlaşmaların ihlal edilmesi ve İsveç görüşmelerinde bazı konuların belirsizliğini koruması, Yemen'deki dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Toprak genişliği bakımından meşru hükümet daha fazla alana hükmetse de, Husiler stratejik noktalarda kontrolü sağlamış durumdalar. Başkent Sana başta olmak üzere ülkenin ticaret merkezi ve insani yardımların ana damarı olan Hudeyde limanını kontrol ediyor. Yemen'e gönderilen gıda, ilaç gibi yardım malzemelerinin yüzde 80'i bu limandan ülkeye giriyor. Ayrıca Yemen'in petrol kaynaklarının bir kısmını barındıran Marib ili meşru hükümetin elinde olsa da, stratejik kentlerin Husilerin kontrolünde olması, akaryakıtın halka ulaştırılmasını engelliyor. Halkın direniş sembollerinden biri olan Taiz kentinde ise şehir merkezi hükümetin kontrolündeyken çevresi 2014'ten bu yana Husiler tarafından kuşatılmış durumda. Dört milyon Yemenlinin yaşadığı, dört milyar dolarlık altın rezervlerini ve ayrıca su ve petrol kaynaklarını barındıran Hadramevt'te ise el-Kaide varlığının sona ermesiyle çatışmalar yerini sessizliğe bıraktı.
YEMEN'İN PETRO-POLİTİĞİ
Hint okyanusu ve Kızıldeniz'i birbirine bağlayan Babü'l Mendeb boğazını sınırları içinde barındıran Yemen, Çin ve Uzakdoğu ile Ortadoğu, Avrupa ve Afrika ülkelerinin ticaret geçişinde stratejik bir konumda. Yılda ortalama 33 bin ticarî geminin geçiş yaptığı Babü'l Mendeb boğazının ticarî hacmi yıllık 1,8 trilyon dolarken, sadece bir senede geçen petrolün değeri 315 milyar doların üzerinde. Dünya petrol sevkiyatının yüzde 26'sı bu bölgeden geçiyor. Bu sebeple Yemen Körfez ülkeleri ve İran'ın petrol ihracatı için önemli bir geçiş rotası konumunda. Ayrıca günlük 4,8 milyon varil petrolün geçtiği Babü'l Mendeb'in stratejik konumuyla önem kazanan Yemen limanlarının, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu'yu birbirine bağladığını söyleyebiliriz
İhracatının yüzde 68'i petrole dayanan Suudi Arabistan için ise Yemen hayatî bir öneme sahip. Suudi Arabistan Kuzey Amerika ve Avrupa'ya günlük 600 bin varil ham petrol ihraç ediyor. İran kontrolündeki Hürmüz boğazından dünyaya açılan Suudi Arabistan, Yemen üzerinden alternatif yollar arıyor. Hürmüz boğazına ve İran'a olan bağımlılığını azaltmak için, Hadramevt'ten Aden körfezine uzanan boru hattı projesiyle Suudi Arabistan, Aden'e ve dolayısıyla Hint okyanusuna doğrudan ulaşmayı hedefliyor. Yine aynı amaçla 2007 yılında başlatılan Trans-Arabia petrol hattı projesi, Suudi Arabistan'ın Ras Tanura limanından Aden körfezine uzanan bir boru hattı inşa etme planı olsa da henüz hayata geçirilemedi.
Bunun yanı sıra, Etiyopya'nın Nil nehrinden altı bin megavatlık elektrik enerjisi elde etmeyi öngören ve Afrika'nın en büyük barajı olacak GERD projesi, Suudi Arabistan'ın enerjide petrol ve gaza olan bağımlılığını azaltması için büyük bir fırsat teşkil ediyor. Suudi Arabistan bu kapsamda Etiyopya'nın su kaynaklarından ürettiği elektriği Kızıldeniz ve Yemen üzerinden topraklarına ulaştıracak elektrik hattı çalışmalarına başladı.
Sonuç olarak Yemen'e ve Yemen'in boru hatlarına hakim olmanın, Hürmüz boğazına muhtaç kalmadan Asya ve Avrupa pazarlarına açılmak olduğunun farkında olan Suudi Arabistan için, aktif doğalgaz hatlarının olduğu Marib, Hudeyde, Balhaf, Mukalla ve Hadramevt bölgeleri stratejik ehemmiyet taşıyor.
SİLAH ANLAŞMALARI
ABD başta olmak üzere İngiltere, Almanya gibi silah üreten ülkelerin daimi müşterisi konumunda olan Suudi Arabistan, 2010-2017 yılları arasında en çok silah satın alan ülkeler arasında yer aldı. 2007'de ABD'nin Irak işgalinin neden olduğu bütçe açığını kapatmak için, dönemin başkanı Bush Suudi Arabistan'a 20 milyar dolar değerinde silah satışı gerçekleştirdi. Obama döneminde ise bu rakam 60 milyar dolara yükseldi. 2015'te ise Obama'nın İran ile nükleer anlaşma imzalaması esnasında başkent Sana Husilerin elindeydi. Husi tehdidini sınırlarında hisseden Suudi Arabistan daha fazla Amerikan silahına muhtaç hale geldi.
Trump'ın göreve gelmesiyle iki ülke arasındaki silah ticareti zirveye ulaştı. Trump Suudi Arabistan'ı ilk ziyaretinde silah satışını genişleteceğini açıklayarak bu durumun sinyallerini vermişti. Göreve geldiğinden bu yana Suudi Arabistan ile yaklaşık 500 milyar dolarlık anlaşma yaptı. Bunun 350 milyar doları neredeyse sadece silah satışıydı.
Amerikan Kongresi ABD'nin Yemen savaşını körükleyici siyasetini tartışırken ABD Yemen'de hava saldırıları gerçekleştiren Suud önderliğindeki koalisyona teçhizat sağlamaya devam ediyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün Silah Transferi Veri Tabanına göre, ABD 2010'dan bu yana 30 adet F15 çok amaçlı jet uçağı, 84 adet savaş helikopteri, 110 adet hava firar füzesi ve yaklaşık 20 bin güdümlü bomba teslim etti.
İSVEÇ'TE NE OLDU?
İki yıldır devam eden ve başarısızlıkla sonuçlanan barış inşası girişimlerinin ardından, müzakere talebi bu sefer Husilerden geldi ve müzakereler hükümetin istekleri çerçevesinde şekillendi. Bu bağlamda hükümet Taiz'deki ablukanın kalkmasını, sınır kapılarının açılmasını, insani koridorların oluşturulmasını, Husilerin Hudeyde'den çekilmesini ve şehrin içişleri bakanlığına, limanın ise ulaştırma bakanlığına teslim edilmesini, Hudeyde liman gelirlerinin Aden'deki Merkez Bankası'na aktarılmasını, Aden havalimanının ülkenin ana havalimanı olması koşuluyla Sana havalimanının açılmasını, BM ve uluslararası toplumun işbirliğiyle mayın haritasının teslim edilmesini, Yemen Merkez Bankası'na destek olunmasını ve Husilerin devlet kurumlarına paralel kurumlar inşa etmemesini şart koştu.
Bir hafta süren görüşmeler neticesinde hükümet yetkilileri ve Husiler arasında esir değiş tokuşu konusunda anlaşma sağlanırken, 2015'ten beri abluka altında olan Taiz kentine insani koridor açılmasına karar verildi. Neticede BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths İsveç'te varılan anlaşmanın 13 Aralık'ta uygulanmaya başladığını duyurdu.
Hudeyde kenti ve limanıyla ilgili olarak ise BM Genel Sekreteri Antonio Guterres kentte anlaşmaya varıldığını ve her iki tarafın da liman ve şehir merkezinden askerlerini çekeceğini duyurdu. Ayrıca önümüzdeki hafta Hudeyde limanında, 18 Aralık'ta başlayan ateşkesin korunması amacıyla BM gözlem misyonunun başlayacağı bildirildi.
Görüşmeler sonrası yaptığı açıklamada Griffiths, İngiltere tarafından tasarlanan ve BM'ye limanın idaresini ve askerlerin geri çekilmesini kontrol etme yetkisini veren BM Güvenlik Konseyi kararının, Stockholm'de varılan anlaşmaya destek olacağını söyledi.
Tüm açıklamalara rağmen Hudeyde limanıyla ilgili birçok konu belirsizliğini koruyor. Çatışan güçlerin limandan çekilmesiyle bölgeyi kontrol edecek güvenlik güçlerinin detayları henüz belli değil. Ayrıca Hudeyde limanının gelirlerinin Aden'de hükümete ait Yemen Merkez Bankası'na mı yoksa Husi bankalarına mı aktarılacağı netlik kazanmadı. Böylece Stockholm'deki görüşmelerin merkez bankalarını birleştirme konusunda başarısız olduğunu da söyleyebiliriz.
Görüşmelerin sona ermesi ve ittifakın ilan edilmesinin üzerinden 24 saat geçmeden Hudeyde'de çatışma seslerinin duyulması, barışı provoke etmek isteyen grupların varlığına işaret ediyor. Adeta patlamaya hazır bir bomba olan Hudeyde meselesi, önümüzdeki günlerde şahit olacağımız gelişmelerle birlikte, İsveç müzakereleri için turnusol kağıdı vazifesi görecek. Kırılgan dengeler üzerinde varılan anlaşma başarıyla hayata geçirilirse, Ocak ayı sonunda Kuveyt'te gerçekleşmesi planlanan görüşmelerin yeni oturumu, uzun ve çetrefilli barış yolunda yeni bir aşamayı teşkil edecek.
Yemen'deki jeo-trajedinin bitmesi için sadece BM gözetimindeki görüşmelere bel bağlamak hata olur. Daha bütüncül ve çok odaklı mekanizmalar kurularak barış görüşmelerinin desteklenmesi ve alternatif yollar ve kanallar üretilmesi şart. İnsani yardım sahasında Yemen için büyük kampanyalar düzenleyen Türkiye'nin, diplomatik zeminde daha etkin olması ve "barış inşâ edici" kapasitesi ve tecrübesiyle krizin sona ermesi için inisiyatifler alması, Yemenlilerin de en büyük beklentisi.
Cihangir İşbilir-Büşra Begçecanlı
[Çatışma Çözümleri sahasında araştırmacı olan Cihangir İşbilir, İbn Haldun Üniversitesi Çatışma Analizleri ve Barış Araştırmaları Merkezi (ÇABAM) Danışma Kurulu üyesidir.]
[Büşra Begçecanlı, Yemen ve Kızıldeniz jeopolitiği üzerine araştırmalar yapmaktadır.]