Arama

Roger Garaudy: Gerçekçilik açısından Kafka -5

Roger Garaudy: Gerçekçilik açısından Kafka -5
Yayınlanma Tarihi: 26.05.2017 23:58:00
III

KURDUĞU DÜNYA ÇELİŞMELERİ

Kafka "edebiyatı kötü bir anlamda, bir kaçış sanatı olarak anlıyordu. Ona göre edebiyat, "gerçe­kten bir kaçış" tır.
Janouch:
"- O halde "yapıntıyı" (fiction-tasni) yalanla bir mi tutacağız?" diye sorar.
"- Hayır. Yapıntı, özde bir yoğunlaşma, bir de­ğişmedir. Edebiyat ise tersine, erimedir, bu bilinçsiz hayatın yükünü azaltan bir zevk aracıdır, bir uyuş­turucu maddedir."
"- Ya şiir?"
"- Şiir, tamamen karşıtı bunun. Şiir, uyandırır."
"- Yani şiir dine mi dönüktür?"
"- Dine demiyeceğim ama duaya, muhakkak" (95)

Bu, Kafka’da, derinlemesine kök salmış bir tema. "Dua edercesine yazmak" (96) Ve Duanın gerçek di­li, "aynı zamanda tapınma ve yeğin bir bildiridir." (97)

Kafka’ya göre sanat, Flaubert için olduğu gibi amacı kendinde bir çaba değildir, daha yüksek bir gerçeğin emrindedir. Soy varlığa, gerçeğe katılmadan ve insanlar topluluğuna gönderilen bir bildiri olmak­tan başka anlamı yoktur.

Sanatın görevi, hayatın alışılagelmiş çevresini çatlatmak ve çatlakların arasından, daha üstün bir gerçekliğin varlığını, çağrısnı ve umudunu göster­mektir. Özdeyişler’inde "Bizim sanatımız, gerçeğin aydınlığında insanın gözlerinin kamaşmasıdır; yalnızca, irkilen gülünç yüzdeki ışıktır gerçek olan, baş­ka hiçbir şey değil... Sanat, gerçeğin etrafında dönen pervane gibidir: ama kendini yakmamağa kararlı bir pervane. Sanat yeteneği, karanlık boşlukta, önceden bilinmeyen, ışık huzmelerinin kuvvetle tutulahilece­ği bir yer bulmaktan ibarettir" diye yazıyordu.

Böyle anlaşılınca sanat, çok sıkı çalışmaları ge­rektirir: "Önce kendini mükemmelleştirmek için da­ha sonra da insanı buna zorlayan alışkanlığın etkisiyle ileri atılan" (98) bir trapezci gibi: "Ben aç durmak zorundayım, başka türlüsü gelmez elimden ... hoşuma gidecek besini bulamadım çünkü" (99) diyen açlık şampiyonu gibi; Şarkıcı Josephine gibi: "onda, şarkının hizmetinde olmayan her şey, bütün güçlülük, bütün hayat olanağı, kayboldu ... O yalnız şarkıda var şimdi" (100)

Bu yaratış, bu sanat yaratışı, kendi içine kapan­ma değildir. Tersine, bıkıp usanmadan ve boşuna yer­altı galerileri kazmaktır. İç dünyanın nesnelleştirilmesidir. Bir yandan da başka insanlarla karşılaşmadır.
"Kafamda taşıdığım dünyanın sınırsız genişliği. Nasıl kurtulmalı bundan, parçalamadan nasıl kurtarmalı onu? Belki de, onu ezip kendime gömmekten­se bin parça etmek daha da iyidir. Çünkü benim bu­rada bulunuşumun nedeni bu, en ufak bir şüphem yok bunda." (101)

Sanat, apaçık bir bildiri sunamazdı; ama insan­ları uyandırabilir ve onları gerçeğin görünür imaj­ları haline getirerek harekete zorlayablirdi. Sadece olan değil fakat onun hareketini, hala yoksunu oldu­ğu şeyi, özlemini de dile getiren mit’in gücü burada­dır işte.

İnsan olarak Kafka, doğumu itibariyle, bir sür­gündür. Onun gerçek varlığı, eserinin yaratılışı ile, bütün başarısızlıklara, bütün dışa itilimlere rağmen mutlak’a doğru gerilimini sürdürdüğü yenilmez hare­ketle başlar. Yaşanılan dünyadan iç dünyaya, iç dünyadan kurduğu mitler dünyasına geçiş, ruhların vü­cut değiştirme (métempsychose) serüvenlerine ben­zer : "Doğum karşısında tereddüt Eğer ruhların vü­cuttan vücuda göçü diye brşey varsa, henüz en alçak basamakta değilim demektir ben; benim hayatım, do­ğum karşısında tereddüttür." (102)

Sanat eseri sadece kendikendinin nesnelleştiril­mesi, yabancılaşma dünyasının düpedüz karşıtı ve panzehiri olabilecek bir yaratıcılık dünyasının dışlaş­tırılması değildir. Sanatçının seslendiği ve uyandırmakla görevli bulunduğu halka ulaşmakla tam anla­mını bulabilecek olan bir bildiridir sanat. "Köy Dok­toru" gibi çalışmalar, geçici de olsa, doyurur beni… fakat gerçek mutluluğu, bütün insanları, gerçeğin, katıksızın, değişmezin alanına sokmak için ayaklan­dırabilirsem duyabileceğim ancak." (103)

Sanat eserinin. bildilrisine tam anlamını veren, sa­natçı ile halkın bu içten ilişkisidir: "Halk ile birey arasındaki güç farkı sonsuzdur; yeter ki halk, koru­duğunu, çevresinin sıcaklığı ile sarsın, barınak olsun ona." (104)

Şato’daki Yerölçücü, Şarkıcı Josephine’in yüzü­nü ışıtan haleye benzer bir "hale ile çevrilidir. Or­taya koyduğu soru herkeste yankı uyandırır, çünkü herkes bilmeden kafasında bu soruyu taşıyordu: "Belki de ondan becerip dile getiremedikleri birşeyi isti­yorlardı." (105)

*

Kafka’ya göre, sanatçı anlatış, iç dünyanın bir dışa vurumu, bir nesnelleşmesidir. Bu, görünmez, evre­ni görünür kılmaktır. Her yazı, yaşanmış anı, düş ya da masal olsun kafasında dönüp duran hayaller­den bu yolla kurtulan yazarın gerçek hayatını ters bir yansımasıdır. "Babama Mektup" ta Kafka, eserleri­, içe gömülmüş bir duygululuğun nesnelleşmesi olara­k gösterir: "Kitaplarımda, senden söz ediyordum; senin göğsüne yaslanıp sızlanamadığım şeylerden anca­k orada sızlanabiliyordum." (106) Bu içten dışa hareketin çok daha genel bir anlamı vardır: "İç hareketi ­dışarıya doğru itebilmek, büyük bir mutluluk ... Yazı­lanlar, yaşanmış şeylerin köpüğünden başka birşey değil !.... Henüz sanat değildir bu. Bu izlenimlerin ve duyguların dışa vurumu, gerçekte, yalnızca, dünyayı ­ denemenin, yoklamanın korkakça bir yoludur. Gözler, hala düşün karanlığı içindedir ... Sanat daima, ta­mamen kişiliği ilgilendiren bir iştir. Bunun içindir ki, derininde trajiktir o." (107)

Böylece her sanat eseri bir ’belgedir, bir tanıktır. Bir ruh halinin ya da bir olayın kopyası, kelime­kelimesine bir kopyası değil, hayatın ortaya çıkar­dığı soruya bir cevap, dünyanın: yabancılaşma dün sının gereçleriyle fakat başka kanunlara uyarak ku­rulmuş bir dünyanın yabancılaşmasına bir başkaldır­madır.

İnsanın bu tüm tepkisi, yazmak tasarısının sınırlarını aşar: "Bugün, yazarak, bu kederli hali bü­tünüyle üzerimden atmak istiyorum; bu sıkıntıyı, ne kadar derinden geliyorsa o kadar kağıdın derinlikle­rine gömmek ya da onu, yazılan şey bütünüyle içime işleyecek gibi yazıya dökmek istiyorum ... Bu bir sa­natçı arzusu değildir …" (108)
Kafka’nın ilk yazıları, basit iç monologlardır; yazar, onlarda, yalnızca izlenimlerini ve duygularını dile getiriyor, arzularına bir dil veriyordu. 1912’de Verdict’le beraber, gerçek eserler yaratmak, mit1er kurmak üzere, içinden geçenleri basitçe çiziktirmek yolunu bırakır; gerçeği ve içinde taşıdığı çelişmeleri, hareketi, yoksunu olduğu şeyi ve onun aşımı için ge­reken şeyi keşfettiği anları dile getirecektir bu mit­lerde.

Hayatın ortaya koyduğu sorunlarla sanat eserinin kuruluşu arasındaki ilişkiler o kadar sıkıdır ki , insan, çok kere, Journal intime’ de, Cahiers’de ya da Kafka’nın söyleşilerinde, büyük sanat eserlerinin anahtarlarını keşfeder.

Şiirlerinin değeri konusunda Janouch’la yaptığı konuşmalarla Kafka, bir ara, Dava’nın, kendi hayatının sorunlarına cevap verdiğini söyler:

«- Bir eleştirmeci değilim ben. Bir insanım sadece. Yargılanan ve seyredilen bir insan.
«- Ya yargıç?
«- Aynı zamanda mahkemede hademe olduğum da doğru; buna rağmen yargıçları tanımıyorum. Bir yedek yargıcın basit hademesinden başka birşey değilim herhalde. Belirli bir görevim yok." (109)

Açlık Şampiyonu’nun ilk izleri. Cahiers’in bir parçasında değil midir? "En aç gözlü kimseler, gerçek çilekeşlerdir: hayatın bütün alanlarında açlık grevi yaparlar onlar ve bu yolla bir takım sonuçlar elde etmek isterler ..." (110)

Çin Seddi’nin, çöllerinde habercilerin ve bildicilerin kaybolduğu bu uçsuz bucaksız imparatorluğun ilk izleri, günah üzerine düşüncelerin şu parçasında değil midir: "Onları şu ilki şık karşısında bıraktılar: kral mı yoksa kralların ulağı mı olmalı? Çocuklar gibi, hepsi ulak olmak istediler. İşte bunun içindir ki ulaklardan başka şey yok dünyada. Dünyayı arşın­layıp dururlar. Ve krallar da olmadığı için birbir­lerine, saçmalaşmış haberleri bağırırlar. Mutsuz var­lıklarına seve seve bir son vereceklerdir ama ettikle­ri sadakat yemini buna cesaret edemezler." (111)

Amerika romanının, nasıl bile bile Dickens üzerine bir düşünceden doğduğunu ilerde göreceğiz.
Mitlerin gündelik hayata aktarılışında, anektotların örnekleşmekte, evrensel birer bildiri değeri almaktadır : "Uzakta, senin uzağında dünya tarihi, senin ruhunun dünyasal tarihi akıp gidiyor." (112)

Bu bir insanın tarihi ya da bu destan, tarihin, ta­rihimizin bir anı oluyor.

* *****
Kafka’nın eserlerinin herbiri, bir tek eserin, kendi içlerinde birer bütünlüğü olan parçalarından baş­ka şey değildir.

Her eserin içindeki episodlar, bir öncekinin ta­mamlanması değildir, ya da bir romanın nedensel bağlantılarında olduğu gibi gelecek episodu haber vermez. Herbirisi bir bütün meydana getirir; birbiriyle geniş ölçüde ilgisizdirIer, tıpkı destanlarda olduğu gi­bi.

Öte yandan, eserlerin tümünde birkaç büyük te­manın her zaman yeniden ortaya çıktığı görülür. Bu temalardan üçü ön planda bir yer tutarlar: "Hayvan" teması ve "sona ermeyiş" teması.

Hayvan teması, şüphesiz en belirgin alanıdır. Bir Akademi İçin Rapor, insan olmuş bir maymun tarafından yazılır; Değişim’de sabahleyin uyanınca ken­dini bir hamam böceği olarak bulan bir insan anlatılır; Bir Köpeğin Araştırmaları, Şarkıcı, Josephine ya da Fareler Halkı, Terrier ve diğer eserlerinde parça parça birçok yer, bir hayvanın hayatı içinde insan so­runlarını koyar.

Hayvan teması öncelikle uyanış temasına bağlıdır. İnsan, hayvandan. nasıl ayrılır, seçilir? Alışkan­lıkların, geleneklerin, sırf alışkanlık yüzünden hala hayvanca olan hayatın aldatıcılığı ötesinde uyanış nasıl olur? Kafka, kızkardeşine, "çocuk, adam olmak için, elden geldiği kadar erken hayvanlıktan uzaklaştırılmalıdır" diye yazmıştı. Kafka’ya göre hayvanlık, insanın, sorumluluğa, insana has girişken­liğe, son durağı araştırma yeteneğine ulaşamadığı aile çevresidir.

Bir Akademi İçin Rapor’da insan olmuş bir may­mun bilginler topluluğu önünde "Bir eski maymu­nun insanların dünyasına, hangi yoldan girdiğini, on­ların arasına nasıl yerleştiğini (113) anlatır. Kaf­ka, önce, acı bir alayla, eşsiz hürriyet özlemini, içgüdünün sahte ve hayvanca kendiliğindenliğine özlemi dile getirir: "Ama bu hayat, bu toprakların üzerinde yürüyenlerin hepsinin, ufacık şempanzeden tutun da koca Achille’e kaddar hepsinin tabanlarını kaşındırır." (114) İnsanlığa geçiş, kölelikle ve "bir tek duygu ile: çıkış yolu olmayışı" duygusu ile başlar. (115) Her­kes Hagenback’in, kafeslerindeki maymunları gibi, uzlaşmalar ağı içinde tek tek ayrılmıştır. Tek pers­pektif: başkaları gibi yapmaktır. Adsızlık, ilk ya­lancı (ersatz) hürriyettir: "Bütün bu, aynı çehre ile aynı hareketlerle gelip giden insanlara bakıyordum;
bana, çok zaman, bunların hepsi bir tek insanmış gibi geliyordu. Demek bu adam ya da bu adamlar serbestçe hareket etmekteydiler. Hiç kimse, eğer kendileri gibi olursam demir parmaklıkların açılacağına dair söz vermiyordu bana... ama... insanları taklit etmek ne kadar kolaydı! Daha ilk günlerde, tükür­mesini öğrenmiştim." (116)

Ondan sonra, iki "çıkış yolu" belirir: Hayvanat bahçesi ya da müzikhol? Müzikholde hiç olmazsa kafes yoktur: hiç olmazsa görünüşte yoktur.

Böylece maymun, sadece bir insan değil, bir ar­tist olmuştur: emprezaryosu, temsi1leri ve gazeteci­lerle görüşmeleri ile tam bir artist: "Ah! o ilerlemeler! Uyanmakta olan beyni aydınlatmak için ışıkları dört bir yandan gelen bilginin girişi! .. Dünya yüzün­de henüz bir eşi daha görülmeımiş bir gayretle, orta dereceden bir Avrupalı’nın kültürünü elde ettim. Bu aslında büyük bir şey olmayabilirdi ama yine bir iler­leme idi. Çünkü kafesten çıkmama yardım etti ve ba­na şu çıkar yolu, insanlara özgü şu çıkar yolu sağla­dı ... Başka çözüm yolu yoktu çünkü, hürriyet çıkar yolunu bir kenara bırakmışızdır." (1l7)

Bu dizginlenmez hiciv vahşi bir davranışla biter: akşamları, gösteriden sonra artist, genç bir dişi şem­panze bulur ve O’nunla birlikte kendini «ırkının hazla­rına bırakır. Gündüzleri onu görmek istemezdim; gözlerinde, terbiye edilmiş hayvanların şaşkınlığı vardır; onu, bir ben farkederim, bu yüzden de taham­mül edemem buna" (118)

Bununla beraber, başkasının sadece varlığı bile, bütün bir halkın, içinde kendini tanıdığı sıradan bir şarkıdan, bireyin hayvanlığını aşan bir bağ meydana getirmiştir.

Şarkıcı Josephine, kendi fare halkı ortasında se­sini duyurunca, "ağır kederlerimiz arasında Josephi­ne’in ince ıslığı, aşağı yukarı, düşman bir evrenin kargaşalığı içinde halkımızın acımacak varlığı gibi de­ğil midir? .. Bizim için, bir kavgayı diğerlerinden ayı­ran bu kısacık perde aralarında halk, hayal kurar ... Islık çalmak, bizim halkımızın dilidir; sadece, aramızda birçoğu, ne olduğunu bilmeksizin ’bütün hayatIan boyunca ıslık çalar; oysa, burada ıslık, günlük varo­luşun zincirlerinden kurtuluş gibidir; bizi de bir an için olsun kurtarmaktadır" (119) Josephine, hiç bir znman topluluğun işlerinden kurtulmuş olmayacak­tır. Bu şarkının, ancak halkının çalışmaları ve yaşayışları ortasında bir anlamı vardır.

Yalnızlık ve içine kapanık sanat ya da düşün­ce kültürü, acılara ve bitmek bilmez bir bunaltıya gö­türür: yeraltındaki yuvasınıda, bilinmeyen bir tehli­keye, etrafını çeviren her şeye karşı öldürücü bir sa­vaşa. girişen köstebeğin ya. da porsuğun bunaltısı: "Dünyayı terkettim, yuvama indim" (120) "İç çatış­malarımı yatıştırabi1eseydim daha da mutlu olacaktım"

Fakat durmadan kazdığı galerilerin uçsuz labi­renti içinde bu korunma yönetiminin boşluğu, "her­zaman korkmam gereken bir şey, herzaman hazır­lıklı olmam gereken bir olay karşısında ortaya çı­kar: "birisi geliyor" (122) Zihnin büyük yapıtları,­düşünce, gerçeğin yerine akılcı ve kapalı bir sistemi koymayı bu yapıtlarla dener- yeraltındaki yuvasının dış dünyayla. kaçınılmaz temas noktası olan ağzın­dan durmadan tedirginlik duyan ve tehlike anında sığınacağı son yeri teşkil eden orta odasının hiç mi hiç zarar görmeyeceğine delicesine inanan hayvanı, hayvanlıktan çıkarmaz. Güvenlik, ancak bomboş bir alanda mümkün olabilirdi; hudutsuz, bir gerçekliğin kaçınılmaz baskısı savunmalarımızı, yalnızlığın gururlu ve kof düşüncelerini sarsar, yıkar. Henüz hay­vanlıktan kurtulmuş değiliz.

Bir Köpeğin Araştırmaları eseri ile Kafka, in­sanlığa geçiş noktasını, uyanış anını yakalamak ça­bası ile bir hayvanın bilinci üzerine uğraşır. Bu an, son durak üzerinde büyük sorular sorma anıdır. "Bu köpek toplumunun sıısmasma ve ebediyen sessiz kal­masına, ne zamana kadar göz yumacaksın? Ne zama­na kadar katlanacaksın buna? Bütün ikinci derece­de sorularm ötesinde, hayatımın sorunu, bu." (123)
Varoluşun "dilsiz saçmalığına" sırt çeviren bu soru­ları, onu diğer köpeklerden ayırır, onlara endişe ve güvensizlik aşılar fakat ne olursa olsun hiç biri susturmaz onu: "Sorularıma katlanmaktansa, ağzımı tı­kamak, hoşlarına giderdi. Ama neden beni kovup, crtaya birtakım sorular atmamı yasaklıyorlar? Hayır, istedikleri bu değil; sorularımı duymak için en ufak bir arzu duymadıkları şüphesiz ama yine bu so­rular yüzündendir ki beni kovmaktan çekiniyorlar. (124) Bu, "Yasa-dışı" yaratığın," olanların normal akışına baş kaldıran, "şehrin duvarlarına saldıran bu vahşinin" soruları, her birinin ta içinde çok eski, insanın doğuşu, insanın ilk uyanışı ile çağdaş birşey­leri kımıldatır.

Aynı duygu, bütün yüz1eri, Yer ölçücüye ve onun Şato’ya ,sorduğu ısrarlı soruya çevirtir.

Her birinin ta içinde gizli bu önüne geçilmez, so­ru, uyanış sorusudur: "günün en tehlikeli anı" nın sorusudur. Uyanış, yabancılaşnın kapalı dünyasında ilk çatlaktır; bir tek "ben neyim?" sorusunun, mülkiyet dünyasında açtığı çatlaktır. "Ben neyim? Hayatın son gayesi nedir ve ona bu anlamı kim veriyor?"

"Gregor Samsa, bir sabah korkulu bir düşten uyanınca yatağının içinde kendini korkunç bir hamamböceği olarak buldu" (125) Değişim, böyle baş­lar. "Kafasını yalnız işine vermiş" bir insandı o. O za­mana kadar, yabancılaşmış dünyaya sımsıkı, mülkiyet dünyasının bir hayvanı olan bu insanın, kendi vardığı farkına vardığı bir tek an olmuştu şimdiyedek: bu da, kendini kendine yahancı hissettiği, vücudunun bir böceğinkine benzer hale geldiği andı ..

O andan sonra etrafındaki bütün insanî ilişkilerden birer birer kopar. Bir insanî varlığın aldatıcı dış görünüşlerinden başka şeysi olmayan varlığının temel yalanını şöyle bir farketmesi, sadece bütün toplumsal bağlarından kopmaya götürmez, aynı za­manda iğrendirici, dayanılmaz bir yaratık haline çevirir onu. O artık bir başka dünyaya aittir. Kiracıla­rın, aile masasında yemek yerken çenelerinin çıkardı­ğı sesleri dinleyen Gregor, üzgün üzgün "karnım aç ama böyle şeyleri canım istemiyor" (126) diye düşünür. Açlık Şampiyonu gibi kendisini açlıktan ölüme terkeder; ve açlık şampiyonunun ölümünden sonra sirkteki kalabalığın, onun kafesteki yerini almış olan panterin hayat dolu atılışlarını seyretmek için kafesin etrafına yığılışı gibi, Gregor ölüp de böcek vü­cudunun kurumuş kabuğu süprülüp çöplüğe atılınca "rahatlarına yeniden kavuşmuş olan" ailesi, kızkar­deşi Gret’in "dolgun hatlarına" hayran olur; "son durağa geldikleri vakit Grete hepsinden önce yerin­den kalkıp da o körpe, vücudunu şöyle bir güzel ger­diği zaman, kızlarının bu hareketinde, yeni kurdukla­rı hülyalarmı doğrulayan, iyi niyetlerini cesaretlendiren birşeyler sezer gibi olurlar." (127)
Soru bitmiştir; hayvansal hayata dönüştür bu; birey, mülkiyet dünyasında artık bir görevi kalmadığı andan itibaren., toplumsal olarak bir hiç’tir ar­tık: hamam böceği ve ölüm.

Varlık, bu soruyla birlikte insanlık dünyasına yüklediği zamansa; ikinci dönem: araştırma devri başlar.

 

 

Notlar:

(95) JANOUCH, Kafka m’a, dit, S. 40
(96) Preparatifs …’te "Cahiers divers" S. 305
(97) Aynı eser s. 106
(98) Ceza Sömürgesi’nde "Premier chagrin" s. 53
(99) Ceza Sömürgesi’nde "Bir Açlık Şampiyonu s. 83
(l00) Aynı eser, "Josephine la cantatrice s. 90
(101) Carnets, 21. Haziran 1912
(102) Aynı eser, 24 Ocak 1922
(103) Aphorismes (1917)
(104) Ceza Sömürgesi’nde «Joséphine la cantatrice s. 93
(105) Şato, s. 34
(106) Preparatifs ….’te Babama Mektup" s. 191
(107) JANOUCH, Kafka m’a dit, s. 35-37
(108) Journal intime, 8 Aralık 1911
(109) JANOUOH, Kafka m’a, dit, s. 10
(110) Préparatifs …te "Cahiers divers et feuilles volantes" s. 295
(111) Aynı eser, "Meditations" s. 42
(112) Aynı eser, "Cahiers divers et feuilleıs volantes" s. 248
(113) Değişim’de "Bir Akademiye Rapor s. 54 (Günyol çevirisi, Ataç)
(114) Aynı eser s. 53
(115) Aynı eser s. 56
(116) Aynı eser s. 58
(117) Değişim’de "Bir Akademiye Rapor" s. 61 (Günyol çe­virisi, Ataç)
(118) Aynı eser s. 61
(119) Ceza Sömürgesi’nde "Josephine la cantatrice" s. 96-101
(120) Aynı eser "Le Terrier" s. 137
(121) Aynı eser s. 152
(122) Aynı eser s. 156
(123) Çin Seddi’nde "Reecherches d’un chien" s. 249
(124) A.ynı eser, s. 245
(125) Değişim, s. 3 (Günyol çevirisi, ATAÇ, 1959)
(126) Değişim, s, 41 (Günyo! çevirisi, ATAÇ)
(127) Aynı eser, s. 52

 

 

Roger Garaudy
Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN