Kahramanlık ve cesaret yüceltilmiş erdemlerin başında gelir. Her toplumun ideal kahraman tipleri vardır: bireyler söz konusu örneklere benzemeye çalışır, onları örnek alır, çocuklarına kahramanların isimlerini vererek onlara bir istikamet çizerler. Kahramanlığın ve yiğitliğin sebebi sayabileceğimiz cesaret ise insanın kendini koruma güdüsünün (gazap gücü) bilgiyle ve akılla yönlendirilmesi demektir. Bu nedenle cesaret iki taşkınlık arasında gazap gücünün 'ideal' ölçütü haline gelerek insanı denge halinde tutan erdemdir. Gazap gücümüz büsbütün engellenir veya gereken yerde ortaya çıkmazsa insan korkak olur, kendini korumaktan aciz düşer. Aşırı saldırganlık halinde ise cüret adını alarak ahlaki erdem olmaktan düşer. Cesaret korkaklık ile cüret, yani saldırganlık arasında itidal noktası demektir. Din insana 'cesareti' tavsiye eder; bütün emirlerinde korkaklığı yerer, onun farklı tezahürlerine karşı insanı uyarır. Bunun yanı sıra saldırganlığı bütün türleriyle birlikte yasaklayarak insana cesur bir hayatı tavsiye eder: insana layık olan şey cesaretle yaşamak, merak etmek, aramak ve talep etmektir. Kahramanlık ve yiğitliğin sebebi işte bu cesaret, yani gazap gücündeki itidal noktasıdır.
Hz. Peygamber güreşte yendiği bir insana 'Güçlü olmak (pehlivan) kendini öfke anında tutabilmektir' demişti. Pehlivanlığın gücün herhangi bir şekilde kullanılması değil de öfke anında 'kendini tutmak' olarak tanımlanması, dinin geleneksel değerlere karşı bir meydan okumasıdır. Başka bir anlatımda geleneklerin 'erkekçi' değerlerini akılla terbiye etmesi, onları insana yabani sayarak ahlak yolculuğunun engeli görmesidir. Din ile gelenek arasında ortaya çıkabilecek en ciddi ihtilaflardan birisi kahramanlık ve cesaret telakkisindeki farklılıktır. Öfke gücünün kontrolü arzu gücüne karşı iradesinin güçlendirilmesi demektir. Bu sayede insan iradesi güçlendikçe insan, insan oldukça da ahlaklı erdemlerle donanmış olur. Bu yorumda bizi hayvanlardan ayrıştıran şey, bu irade iken irade ise natık yönümüzün başka bir tezahürüdür.
Hz. Peygamber öfkelenen birisine 'Kızma, kızma' demiş, bunu üç kez tekrarlamıştı. Tavsiye isteyenlere öfkelenmemelerini tavsiye buyurmuştu. Hz. Peygamber'in öfkelenmeye gösterdiği tek meşru gerekçe 'Allah için öfkelenmek' idi. Kendisi dünyevi herhangi bir iş için kimseye kızmamışken Allah için kızdığında ise sahabe ürkerdi. Bir sahabe 'alnında damar gözükürdü' demişti. Kuran-ı Kerim'de 'öfkelerini yenenler' övülür.
İslam cesareti ve pehlivanlığı öfkeliyken 'kendini tutmak' sayarak insanın saldırganlığının önüne set çekmiştir; aklın görevi ve şeriatın hedefi insanı -başkasına karşı değil- arzularına karşı korumaktır. Din insana düşman olarak onun behimi arzularını, doymak bilmez isteklerini, baskın gelmek isteyen iktidar arzusunu, hırslarını, kanaatsizliğini, korkularını gizlemek istediğinde başvurduğu saldırganlığı, kısaca sadece 'kendini' gösterir. İnsanın gerçek ve çetin rakibi bizzat kendisidir: geçemediğimiz köprü, aşamadığımız yokuş, yenemediğimiz rakip bizzat kendimiziz. Öteki rakipler kendine yenilen ve gerçek rakibini göremeyen insanın oyalandığı kolay rakiplerdir. Hevesler insanı çekip sürüklerken insan 'insan' olma niteliğinden uzaklaşır. Kuran-ı Kerim'de 'hevasını ilah edineni gördün mü' buyrularak insanın arzularına boyun eğdiğine dikkatimiz çekilir. İnsan olma serüvenimiz heva, yani arzu gücümüze kulluk etmekle başlayarak Allah'a kulluk derecesine ulaşmakla yeni bir evreye ulaşır.
FÜTÜVVET VE MERTLİK: 'ALİ'DEN BAŞKA YİĞİT YOK'
Cesaretin içinde yer aldığı erdemler bahsinde, öne çıkan kavramlardan birisi fütüvvettir. Fütüvvet İslam'da kahramanlığı ve cesareti kendinde toplayan üst kavramdır. Hz. Peygamber fütüvveti tarif ederken 'Feta Ali'dir' buyurdu. Bu hadis zamanla müslümanların ahlak anlayışını şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır. Hz. Ali'nin yiğitlik için ideal örnek seçilmesinin birkaç nedeni üzerinde durulabilir: Her şeyden önce Hz. Ali küçük yaşta Müslüman olmuş, çocukluk ve gençliği Hz. Peygamber'in yanında geçmiş biriydi. Hiç kimse onun kadar erken tarihte İslam ile tanışmamıştı. Müslüman olduktan sonra geçmişlerini anlatmak üzere sahabeden duyulan 'cahiliye dönemim' birkaç kişi hakkında geçerli değildi ki onlardan birisi de Hz. Ali'dir: onun cahiliye denilebilecek dönemi yoktu: . İslam'da doğdu, İslam'da yaşadı ve İslam üzere dar-ı bekaya göçtü.
Hz. Ali'nin fütüvvetini anlayabileceğimiz en önemli hikaye hicret esnasında Hz. Peygamber'in yatağına yatması idi. Canını birisi için feda edebilmek işar, yani başkasını tercihin en ileri seviyesidir. Cömertlik yiğitliğin vazgeçilmez ilkelerinden birisiyken isar da cömertliğin zirvesidir. Hz. Ali'ninki sahip olduğunu vermekle ilgili değildi, onun yiğitliği canını vermekle ortaya çıktığı için ideal yiğit olarak gösterilmişti. İkincisi ise kendi nefsi için değil, sadece Allah için bir şey yapmaktır: öfkesini ve sevgisini ilahi rızaya tahsis edebilmek fütüvvetin ayrılmaz özelliğidir. Hz. Ali'den bu hususta anlatılan bir takım hikayeler ve menkıbeler Müslümanların ideal ahlakını belirlemiştir. Onun savaşta kendisine hakaret eden birisini öldürmekten vaz geçmesi bu konudaki meşhur örneklerdendir. Hz. Ali bu hadiseyi 'Daha önce onu Allah için öldürecektim, simdi öfkelendim, nefsim için öldürme ihtimali ortaya çıktı' diyerek açıklamıştı.
Bu hadis-i şerif İslam'da yiğitliği ve cesareti başka şekilde anmamaya yol açmıştır. Yiğitlik saldırganlık, vuruşmak değil; esas düşmanla savaşmak uğruna dıştaki rakibe karşı bağışlayıcılığı seçebilmektir. Hz. Peygamber en büyük düşmanın içinde sakladığın nefsindir diyerek bizi uyarmıştır. Sufiler 'sizi takip eden düşmanlarınızla savaşın' anlamındaki ayetinde geçen 'düşmanı' nefis anlamında yorumlayarak dikkatlerini nefis ile cihada teksif etmişlerdir. Kahramanlık nefsi zabt etmek, onun arzularını yenmek iken saldırganlık zülüm sayılarak ahlaktan sayılmamıştır. Yunus Emre'nin şu mısraı İslam ahlakında cesaretin ideal seviyesini anlatır:
Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş Gönülsüz Gerek
Yunus'un söylediği anlamıyla 'gönülsüz (beklentisi ve arzusu olmayan insan)' olabilen bir insandan daha cesur kim olabilir ki? Sadece kendi zindanından çıkabilen insan bu hale ulaşabilir.