Filistin topraklarında bir İsrail "vatanı" oluşturulmasını öngören Balfour Deklarasyonu'nun 100'üncü yılı kapsamında Ortadoğu barış süreci uzmanları değerlendirmelerde bulundu.
Kudüs Başkonsolosluğunun yanı sıra ve Libya Büyükelçiliği görevinde de bulunan Vincent Fean, ülkesi Birleşik Krallık'ın bölgedeki çatışmanın tarihindeki rolüne değinerek "100 yıl önce devletin bizim adımıza yaptıklarından dolayı İngiliz halkı olarak sorumluluk almalıyız. İşgale son vermek ve kutsal topraklarda iki devlet oluşturulmasına yardımcı olmak için harekete geçmeliyiz." dedi.
Günümüzde Suriye, Yemen ve Libya gibi kanlı çatışmaların çıktığı ülkelerin genellikle ön planda bulunduğuna ancak İsrail ile Filistin arasında yaşananların da "şiddet dolu bir çatışma" olduğuna dikkati çeken Fean, "Bölgeye zarar veren, İsraillilere zarar veren, Filistinlilere daha da fazla zarar veren, hatta bize bile zarar veren bir çatışma bu." ifadesini kullandı.
Bölgede yaşananlara son vermek amacıyla sadece durumu yönetmekle yetinmeyip harekete de geçilmesi çağrısında bulunan İngiliz diplomat, "Bu eylemlerden birisi de (Filistin devletini) tanımaktır. Devleti tanımak, bu eylemin sadece bir parçasını oluşturuyor ve Filistinliler bundan çok daha fazlasını hak ediyor." şeklinde konuştu.
Fean, Birleşik Krallık başta olmak üzere uluslararası toplumun Filistin devletini tanımasının bölgedeki sorunun çözümünün başlangıcı sayılacağını söyleyerek "Sadece tanımak olmaz. Bölgede değişiklikler yapılması gerekli. Duvar, yerleşimler, Gazze'nin tecridi gibi daha değişiklik yapılması gereken çok şey var. Gazze'den gelen roketler de dahil, bunun da değişmesi gerekli." dedi.
HALA TARTIŞMALI BİR İÇERİK
İngiltere'nin önde gelen gazetelerinden Guardian'ın eski Ortadoğu editörü ve Londra Ekonomi Okulu (LSE) Ortadoğu Departmanı Öğretim Üyesi Dr. Ian Black de deklarasyonun yayınlanmasından 100 yıl sonra hala tartışmalı bir içeriği olduğuna dikkat çekti.
Black, Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May'in deklarasyonla ilgili geçen hafta olumlu sözler sarf etmesiyle ilgili "Başbakan Theresa May deklarasyonu onur verici bir şey olarak nitelendirdi, problem bu. Elbette bu, ortada gurur duyulacak bir şey olmadığını düşünen çok sayıda kişiyi sinirlendirdi." değerlendirmesinde bulundu.
Black, deklarasyonun 100'üncü yılını Birleşik Krallık'ın ülke olarak kutlamayacağına ve sadece Başbakan May'in bir kutlama yemeğine katılacağını vurgulayarak şöyle konuştu:
"Bu, İngiliz hükümetinin utandığı, problemli bir yüzüncü yıl. Ortada bir barış süreci yok, İsrail-Filistin cephesinde yakın gelecekte gözüken herhangi iyi bir gelişme yok. Balfour Deklarasyonu da bu çatışmanın tarihinde çok önemli bir an."
İsrail-Filistin meselesi üzerine birçok kitabı bulunan Black, Birleşik Krallık'ın Filistin devletini yakın gelecekte tanımasına ihtimal vermediğini belirterek "Esasen Balfour Projesi'nin hedeflediği bir tema da buydu (Filistin devletini tanımak). Lakin, hükümet bunu yapmayacağını söyledi. Barış sürecini ilerletmek ve iki devletli bir çözüm için çalışacaklarını uzun zamandır söylüyorlar ancak bunun sonucunda pek bir şey olduğu yok." dedi.
"DEVLET" DEĞİL "VATAN"
Birleşik Krallık'ta muhalefetteki Liberal Demokrat Partinin aktif üyesi ve Londra'daki SOAS Üniversitesi Öğretim Üyesi olan gazeteci yazar Jonathan Fryer de İsrail-Filistin probleminin temeline değinerek şunları kaydetti:
"Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir Yahudi toplumu orada vardı ancak azınlıktaydı. Filistin'e Yahudi göçü 1930'larda ciddi bir şekilde arttı. Bu, Arapların Filistin'de İngilizler tarafından vahşice bastırdıkları isyanlara başvurmasına neden oldu çünkü birçok Arap 'Biz makul sayıda Yahudi'yle yaşamaktan memnunuz ancak gittikçe daha çok Yahudi geliyor ve açıkça ülkemizi ele geçirmek istiyorlar' dedi ve bu problem bugüne ulaşan bu çatışmaya evrildi."
Öte yandan ortadaki sorunun Balfour Deklarasyonu'nun eksik uygulanmasından kaynaklandığını dile getiren Fryer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer deklarasyon tamamıyla uygulamaya konsaydı, bugünkü sorunlara neden olmazdı çünkü aslında deklarasyon, İngiliz hükümetinin bir Yahudi 'vatanı' oluşturulmasını desteklediğini söylüyor, bir Yahudi 'devleti' değil. (Deklarasyon) Filistinlilerin dini ve sivil haklarından taviz verilmeden Yahudiler için bir anayurt oluşturulmasından bahsediyor."
Deklarasyonun yalnızca yarısının uygulandığının, Müslüman ve Hristiyan Filistinlilerin sivil ve dini haklarından ciddi derecede tavizler verildiğinin altını çizen İngiliz siyasetçi, "Birleşik Krallık'ta Balfour Deklarasyonu'nu kutlayacağını belirten Muhafazakâr bir hükümetimiz var. Öte yandan Balfour Kampanyası mutlak bir özür talep ediyor. Bu olmayacak. İngiltere'de bu bakış açısıyla durumu basitleştiren birçok insan var." dedi. Fryer, İngiliz hükümetinin Balfour Deklarasyonu'nun yarattığı sonuçlar nedeniyle resmi özür dilemesini talep eden 'Balfour Kampanyası'nın hükümet üzerinde etkin olmayacağı görüşünü savundu.
"DEKLARASYONUN YÜZÜNCÜ YILINI GURURLA KUTLAYACAĞIZ"
Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May, geçen hafta yaptığı açıklamada, "İsrail devletinin kurulmasında sahip olduğumuz rolden dolayı gurur duyuyoruz ve kesinlikle deklarasyonun yüzüncü yılını gururla kutlayacağız." demişti.
Bu kapsamda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da May'in davetlisi olarak 2 Kasım'da Londra'da bulunacak. Netanyahu ile May, deklarasyonun 100. yılı çerçevesinde Rothschild ailesinin baronu Lord Jacob Rothschild'ın yarın akşam vereceği yemekte bir araya gelecek. Yemeğe Rothschild'in yanı sıra Balfour ailesinin bugünkü temsilcisi Roderick Balfour ev sahipliği yapacak.
İngiliz siyasetinde ana muhalefetteki İşçi Partisinin lideri Jeremy Corbyn de bazı çevrelerce eleştirilen yemeğe katılmayacağını duyurmuştu. Partiyi yarın akşam Corbyn yerine Gölge Dışişleri Bakanı Emily Thornberry temsil edecek.
SİYONİST DEKLARASYONU
Birleşik Krallık, 2 Kasım 1917'deki Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarında bir İsrail "vatanı" oluşturulmasını öngören projeye açıktan destek veren ilk büyük devlet olmuştu.
Dönemin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, bu desteği siyonist kampanyanın önemli figürlerinden Lord Walter Rothschild'e yazdığı mektupla ilan etmişti. Deklarasyon, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.
Tarihe "Balfour Deklarasyonu" olarak geçen 67 kelimelik mektupta Filistin topraklarında İsrail "vatanı" oluşturulmasına verilen desteğin yanında bölgede mevcut halkın haklarına zarar gelmemesinin sağlanacağı da vadediliyordu.