Şiir bu mukaddes eşiğin süpürgesi; şair de boynundaki süpürücülük borcuyla insanoğlunun en yüksek rütbelilerinden birisi…
Ben, bu rütbelerin en yükseği içinde, O'nun ümmetlik liyakatinin en alçak ferdi olarak, o mukaddes eşiğin süpürücüsüyüm!
Kendimi böylece takdim ederim!
"Şiir nedir?" suali çok eski ve pek çetin… Bu sual, insanoğluna Aristo'dan bugüne kadar duman kıvrımlarındaki muadelenin tespiti kadar zor göründü. Bu yüzden gayet âdi laflar ettiler. Aristo'dan Polo Valery'ye kadar bütün poetik fikirciler, ya sahilsiz bir tecrit denizinde boyuna açıldılar: yahut aşağının bayağısı birtakım kaba tekerlemeler düştüler.
Bizce şiir, mutlaka hadiseleri arama işidir. Eşya ve hadiselerin, bütün mantık yasalarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nispetlerini bularak mutlak hakikat işi…
Nebatlaşmaya doğru giden cemaat, hayvanlaşmaya doğru giden nebat, insanoğluna giden hayvan, en sonra kendisini aşmaya doğru giden insanın, hulasa bütün âlemin; akan su, uçan kuş düşünen insanla beraber bilerek veya bilmeyerek cezbesine sürüklendiği mutlak hakikati aramak yolunda, çocukça, cambazca ve kahramanca bir usul… Sırdaşlık ve laubalilikte en verimli ve en pervasız, kaba fayda ve kuru akılda da en boynu bükük ve en korkak ceht ve onun usulü… İşte şiir budur…
Şiir, mutlaka hakikati aramakta, fevkalade sarp ve dolambaçlı fakat kestirme ve imtiyazlı bir keçi yoludur. Oradan kalabalıklar değil, gözcüler, işaret memurları ve kılavuzlar geçer. Şiir söyleyen, onu gerçek söyleyen, kılavuzdur…
Şiir, beş hassemizi kaynaştırıcı idrak mihrakında, maddi ve manevi bütün eşya ve hadiselerin maverasına sıçramak isteyen küstah ve başıboş kıvılcımlar mahrekidir. O, bir noktaya varmanın değil, en varılmaz noktayı sonsuz ve hudutsuz aramanın davasıdır. Maddi ve manevi, eşya ve hadiselerin maverasında karargâh olan mutlak hakikat kapısının önünde, ebedi bir fener alayı… Şiir budur.
Mutlak hakikat Allah'tır. Ve şiirin ister O'na ve ister inanmayan elinde, ister bilerek ve ister bilmeyerek, O'nu aramaktan başka vazifesi yoktur.
Şiir, Allah'ı sır ve güzellik yolundan arama işidir.
O kelam tarzı ki, kasaların şifresi gibi, bir şey bildirmekten ziyade, bir iyi saklamaya memurdur. "Ne söyledi?" yerine "nasıl söyledi?" kaygısından başka gaye tanımaz. İşte bu kelam tarzının ismi şiirdir.
Şiir tek kelimeyle üstün idraktir ve idrak yolunda basit ve kuru fikrin koltuk değneklerini elinden alıp onu en karanlık sezişlerin üzerine çeken ve ışık hızıyla uçuran sihirli seccadedir.
Şiir, cemiyetin mudil oluşları içinde, onun bütün mazisini ihtiva eden, halini gösteren ve hususiyle istikbalinden haberler getiren harikulâde dolambaçlı bir rüyadır ve tıpkı bir rüya gibi bütün bir tabir ve tefsir mevzuudur.