Arama

'Huzur'un müziği

Tanpınar’ın en önemli romanlarından birisi olan Huzur’u yazarken ses ve musikiye önem çok önem verir. Hatta romanın kompozisyonunu anlamak için ses ve musiki unsurunun bir anahtar vazifesi görür. Biz de sizler için Huzur romanında geçen Türk musiki parçalarını derledik.

’Huzur’un müziği
Yayınlanma Tarihi: 14.05.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 03.08.2018 13:23

"Dede'nin Ferahfezâ ayini sadece bir dua, inanan ruhun Allah'ını aradığı bir çırpınış değildi. Mistik ilhamın vasfı olan geniş hamleyi, sırrı, doğrudan doğruya zorlayan büyük ve dinmez hasreti, hiç kaybetmeden eski musikinin belki en oyunlu eserlerinden biriydi. Dede alaturka musikinin makamlar arasında küçük gösterişler, değişmeler ve kararlarla dolaşmaktan ibaret olan gelişmesini o şekilde ifade etmişti ki, ayin kendiliğinden bir sembol oluyordu."

Tanpınar'ın en önemli romanlarından birisi olan Huzur'u kompozisyonu için müzikal bir formu göz önünde bulundurur. Tanpınar, Huzur'da ses ve mûsikîye çok önem verir. Hatta romanın kompozisyonunu anlamak için ses ve musiki unsurunun bir anahtar vazifesi görür. Mehmet Kaplan, Huzur için: "Tanpınar romanını yazarken, kompozisyon bakımından mûsikîde görülen tem, "variation", ve " contre-point" fikrinden ilham almıştır. Eserinde ses ve mûsikîye büyük ehemmiyet vermesi de bunu gösterir." der.

"Bir Beethoven, bir Wagner, bir Debussy, bir Liszt, bir Borodin ne kadar ayrı insanlardı. Onların çılgın hiddet ve kinleri, bütün hayatı kendisi için hazırlanmış bir sofra zanneden iştihaları ve bunları tek başına yüklenebilmek için imkânsız bir Atlas gayretiyle gerilmiş gururları, hiç olmazsa şahsiyetlerini değişik planda göz önüne koyan bir yığın nazariyeleri, garabetleri, yumuşaklığı bile etrafındaki her şeye bir arslan pençesi gibi geçen mizaçları vardı."

Huzur'u okurken insan, kendisini nota okuyor hatta neredeyse uzun bir müzik parçası dinliyor gibi hisseder. Tanpınar bu romanda, müziğin insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi uzun uzun anlatır. Tüm bu anlatışlarda, o uzun tasvirlerde bütün bir eserin parçaları vardır. Bu nedenle roman başkahramanı Mümtaz, bütün bir eserden, ilkten başlayarak her şeyi anlatacak bir destan yazmaktan bahseder.

Berna Moran, romanın oluştuğu dört bölümün senfonideki bölümlerin işlevlerini yüklendiğini belirterek, bu bölümleri "Ukalaca bir kesinlik iddiası gütmeden diyebiliriz ki, birinci bölüm sıkıntılı, ikincisi neşeli, üçüncüsü melankolik, dördüncüsü çok sıkıntılı" şeklinde yorumlar.

Romanın başkahramı Mümtaz'ın hayatının her anında Türk mûsikîsi vardır. Gece Nuran'la yürürken ayın peşrevini, ayın Ferahfezâ Peşrevi'ni dinlerler. Gittikleri bir kahveye Derûnî-dil, ağaçların sudaki gölgesine 'Nühüft Beste' adını verirler. Boğaz'ın her yanı için ayrı birer isim takarlar. Mümtaz girdiği bir dükkânda 'Nevâkâr'ı duyar. 'Mahur Beste' ise, onun dünyasında önemli bir yer tutar. Bu besteyi, Nuran'dan sık sık dinler. Bütün bunların hepsi aslında Nuran'la özdeşleşmiştir. Nuran gülümsediğinde, Mümtaz'ın zihninde, Nuran ve mûsikî arasında hemen bir çağrışım teşekkül eder.

Eser, insanın bilinçaltındaki âlemin estetik bir anlayışla incelenmesi, bu yapılırken millî kültür meselelerinin ele alınışı ve bunların Tanpınar'ın kendine has üslubuyla işlenmesiyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Roman boyunca, romanın başkahramanı olan Mümtaz'ın iç dünyasını bütün zenginlikleri ve çelişkileriyle, âdeta seyrederiz.

"Bundan sonra ister istemez, evindeki plakları, o Ferahfezâları, Acemaşîranları, Nühüftleri, tesadüf ettiği her şeyi yaldıza, bahar kokusuna boğan, onlara kendi uyanışındaki sıcaklığı geçiren bu gülüşün arasından ve onunla dinleyecekti."

Nuran hep alaturka mûsikî parçaları okur. Huzur romanında Türk mûsikîsinin tartışmasız bir ağırlığı vardır. Nuran ve Mümtaz'ın dünyalarında yer alan her yerde ve her şeyde Türk mûsikîsi vardır.

"Akşam, geniş mûsikî faslına başlamıştı. Aydınlığın bütün sazları güneşin veda şarkısını söylemeğe hazırlanıyordu. Ve her şey aydınlığın sazıydı. Hatta, Nuran'ın yüzü, kahve kaşığı ile oynayan eli bile.."

Tanpınar romanda Mümtaz'ın ağzından, zaman zaman eski mûsikîyle ilgili fikirlerini dile getirir ve millet olarak yaşantımızı etkileme noktasındaki güçlü payından bahseder:

"Belki de kollektif bir kaderi yaşıyorum. Asıl düşüncemi ister misiniz? Bizim mûsikîmiz kendi içinde değişene kadar, hayat karşısındaki vaziyetimiz de değişmez sanıyorum. Çünkü onu unutmamız ihtimali yok. O değişene kadar aşk tek talihimiz olacak!" Mümtaz bir yerde de şöyle der:

"Düşün bir kere, Dede gibi bir adamı yetiştirmişsin, Seyyid Nûh, Ebûbekir Ağa, Hâfız Post gibi adamlar gelmiş, muazzam eserler vermişler. Benliğimizin bir tarafı yapılmış. Sen farkında değilsin; ruh açlığı içindesin…"

Huzur'da olaylar bir yerden başlayıp herhangi bir yere doğru gitmez. Belli bir yerden başlayıp, yine o belli yere döner. Mümtaz, yaşadıkları sebebiyle sıkıntı içindedir. Roman bu ruh hali içinde başlar, sonrasında bu sıkıntısının nedenleri anlatılır ve tekrar başlangıç noktasına dönülerek, bu durumun Mümtaz açısından doğurduğu sonuçla esere son verilir. Yani, eser karardan başlayıp tekrar karar noktasına gelir. Huzur, bir Mevlevî ayinine, bu bakımdan da benzer. Dahası romanda bir dönüş söz konusudur. Bu da, Mevlevî ayinleri eşliğinde yapılan 'semâ'yı akla getirir. Huzur'un bir Mevlevi ayini formu şeklinde yazıldığını söyleyebiliriz.

Huzur kitabını TveK'dan satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN