Türk basın tarihinin ilk yarı resmi gazetesi olan Ceride-i Havadis, Osmanlı tebaası için yeni bir gelişmeydi. William Churchill adında bir İngiliz tarafından çıkarılması da, önyargıyı yeterince besleyici bir unsurdu. Ceride-i Havadis kamuoyunda ilk günlerde bedava dağıtılmasına rağmen gereken ilgiyi bir türlü göremedi. Gazetenin tirajı, üçüncü yılında 150'yi zor buldu.
Tanzimat'ın ilanından bir müddet sonra 1840 tarihinde yayın hayatına başlayan Ceride-i Havadis, güncel hadiselerden başka ekonomik faaliyetler ile de daha ilk sayısından başlayarak, fikirlerini sayfalarına yansıttı. Osmanlı ülkesi için oldukça yeni olan fikirlerin yanında, günümüzde hala tartışılan yabancı sermaye konusunda olumlu görüş bildiren ifadelere yer verdi.
Gazetenin sahibi, 1815 yılında İzmir'e gelip yerleşen, daha sonra İstanbul'a giderek Amerika Birleşik Devletleri Sefareti'nde kâtiplik yapan (1831-1833) ve ticaretle meşgul olan İngiliz William Churchill'dir. Cerîde-i Havâdis, şahsi gazete olmasından dolayı Osmanlı toprakları içerisinde çıkarılan ilk özel gazete olarak kabul edilir. Padişah desteği alması sebebiyle kaynaklarda yarı resmi gazete olarak da görülebilir.
TUTUKLULUK TAZMİNATI TÜRKÇE GAZETE YAYIMLAMA İMTİYAZI
1815 yılında İzmir'e gelip yerleşen, daha sonra İstanbul'a giden İngiliz William Churchill, Amerika Birleşik Devletleri Sefâreti'nde kâtiplik yaptı ve bir müddet ticaretle uğraştı. Başta Morning Herald olmak üzere bazı Avrupa gazetelerine muhabirlik yapan Churchill, Moda'da (Kadıköy) avlanırken bir çocuğu yaralayınca tutuklandı. Halkın hiddet ve asabiyeti nedeniyle karakolda birkaç gün alıkonulan ve bir rivayete göre kötü muamele gören Churchill'in şikâyeti üzerine olay büyüdü. İngiliz büyükelçisi Ponsonby, kapitülasyon haklarına dayanarak bir İngiliz'in suçlu bile olsa tutuklanamayacağını ileri sürerek, Osmanlı Devleti'ne bir nota verdi.
Konuya diğer Avrupa devletleri de karışınca olay, siyasî bir mahiyet kazandı ve artan baskılar üzerine Churchill serbest bırakıldı. Olayın ardından devrin Hariciye Nâzırı Âkif Paşa hastalığı öne sürülerek görevinden azledildi. Churchill'e tutukluluk tazminatı olarak Türkçe gazete yayımlama imtiyazı verildi.
İSTEDİĞİ POPÜLERLİĞİ SAĞLAYAMADI
Elindeki fermanı 3 bin 500 altına bir başkasına devreden Churchill, dönemin Dâhiliye Nâzırı Âkif Paşa gözden düşüp sürgüne gönderilince, gazete yayımlama imtiyazını kullandı ve Cerîde-i Havâdis adlı bir gazete çıkarmaya karar verdi.
Devletin resmî gazetesi Takvîm-i Vekayi'nin azınlıkların yayımladıkları gazetelerin seviyesine ulaşamaması, Sultan Abdülmecid'i Churchill'in çıkaracağı gazeteyi desteklemeye yöneltti. Takvimhâne (Takvîm-i Vekayi Matbaası) Müdürlüğü'ne Cerîde-i Havâdis'e yardım edilmesi için emir verdi. Gazetenin hurufatı ve diğer malzemeleriyle musahhihleri Takvimhâne idaresi tarafından temin edildi.
Türk Basın Tarihinin ilk yarı resmi gazetesi olan Ceride-i Havadis, 1840 tarihinde, Bahçekapı'da basılarak, özel elemanlar tarafından nezâretlere, sefârethânelere, kıraathanelere ve abonelere dağıtıldı. Ayrıca ilgilenenlere tanıtım amacıyla ücretsiz verildi. Osmanlı halkının gazete okuma alışkanlığına yabancı olması, gazetenin bir İngiliz tarafından çıkarılması ve ilk günlerde bedava dağıtılmasına rağmen, Ceride-i Havadis istediği popülerliği sağlayamadı.
ÖZEL ELEMANLAR TARAFINDAN DAĞITILDI
1840 yılından 26 Eylül 1864 kadar, başlangıçta on günde bir; 139'uncu sayısından itibaren haftalık olarak toplam bin 212 sayı neşredildi. 40 X 27 cm. ölçüsünde ikişer sütunlu dört sayfa olarak yayıma başlayan gazetenin sütun sayısı 329'uncu sayıdan itibaren üçe çıktı.
İlk sayısı 1840 yılında Bahçekapı'da Hamidiye Türbesi karşısında kiralanan bir yerde kurulan matbaada basıldı. Özel elemanlar tarafından nezaretlere, sefaretlere, kıraathanelere ve abonelere dağıtıldı ayrıca ilgilenenlere tanıtım amacıyla ücretsiz verildi. Churchill öldükten sonra gazetenin yayımı oğlu Alfred Churchill tarafından sürdürüldü. 1212'nci sayısından sonra ismi Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis olarak değişti.
Osmanlı basınında "gazete" kelimesini ilk defa kullanan Ceride-i Havâdis'in birinci sayısının mukaddimesinde (ön sözünde), gazetenin halkın bilgisini arttırdığı, diğer ülkelerde olup bitenlerin nakledilerek halkta merak hisleri uyandırdığı ve bu yolla meslek ve ticaret hayatının geliştirilmesine yardımcı olduğu belirtilir.
CERİDE-İ HAVADİS'İN İLKLERİ
- Osmanlı basınında birçok yeniliği uygulayan ilk Türkçe gazetedir.
- İlk defa muhabir gönderdi (İskenderiye, 1840).
- İlk ilave neşri ve Galata'da Naum Tiyatrosu'nda oynanan piyeslerin Türkçe tercümelerinin verilmesi, hastalıklar hakkında açıklayıcı ve koruyucu bilgiler, ansiklopedik bilgiler, ölüm ilanı ve ölümlerde biyografi, kitap şekline gelebilecek tefrika ( eser bölümleri) (Sûdan Seyahatnâmesi. 1846), okuyucu mektupları yayımlaması, savaş muhabirliği (Kırım Harbi, 1854) gibi yenilikleri Ceride-i Havadis, Osmanlı gazeteciliğine getirdi.
CERÎDE-İ HAVÂDİS'İN KADROSU
Cerîde-İ Havâdis'te yayımlanan yazılarda Münif (Paşa) imzası dışında başka isim bulunmadığından yazı kadrosunda çalışan kişiler, kısmen o devri yaşayanların makale ve hatıralarıyla biyografilerden ve bunlardan bazılarının devlet memuriyetine tayinleri dolayısıyla neşrettikleri veda ilanlarından öğrenilir.
Ahmed Tevfik
Emin Firdevsî
İsmet Bey
Râmiz-paşazâde Mehmet İzzet Bey
Karsîzâde Cemâleddin
Ahmed Nazif Efendi
Sahaflar Tekkesi Şeyhîzâde
Said Bey
Salih Bey
Ahmed Râsim
Ahmed Zarifî
Enderunlu Âlî
Ebüzziyâ Tevfik
Hâfız Müşfik
Manastırlı Emirzâde
Hâlet Bey
Hüseyin Siret Bey
Nüzhet Efendi
Rızâ Bey
Süreyya Bey
Bohor ve Haçadur Oskanyan (Tercümanlar)
TAKVİM-İ VEKAYİ İLE ARASINDAKİ REKABET
Gazetenin mukaddimesinde, dönemin resmi gazetesi olan Takvim-i Vakayi Gazete'sine değinilerek, rakip gazetenin resmi olması nedeni ile çok az habere yer verdiği dile getirilir. Böylelikle Ceride-i Havadis Gazetesi'nde yer alacak konular hakkında bilgi verilmiş ve Takvim-i Vakayi Gazetesinin kuru içeriği eleştirilir. Mukaddimenin sonuna doğru yabancı ülkelerde olan olaylar, sanayi, ticaret, eğitim, sanat, hünerler gibi alanlardaki gelişmelere yer verileceğinden söz edilir.
Gazetenin amele işlerinde genellikle Hıristiyan tebaa istihdam edildi. 1191'inci sayısı, Hıristiyanların " Paskalya Bayramı" olduğu güne denk gelir. Gazetenin amele işlerinde özellikle çark bölümünde çalışan işçilerin büyük çoğunluğu Hıristiyan'dır. Bu durum göz önüne alınarak, gazetenin bir gün önce çıkarıldığı yazılır.
GAZETENİN BÖLÜMLERİ
Dört sayfa olarak çıkan gazetede yazı ve haberler üç bölümde ve üç başlık altında verilir. "Havadisat'ı Dâhiliye" bölümünde önce iradeler ve resmi haberler, ardından İstanbul ve yurt haberleri verilir. Daha sonra padişahın cülus ve doğum yıl dönümü veya seyahatleri münasebetiyle yazılan methiyeler, düşürülen tarihler ve kasideler yayınlandı. Takvim-i Vakayi Gazetesi'nin düzenli bir şekilde yayınlanamamasından ötürü idari haberler, Ceride-i Havadis Gazetesi'ne verilmeye başladı. Bu idari haberler de "Havadisat-ı Dahiliyye" bölümünde yer almıştır. Bu tür resmi yazılar yayınlaması ve devletten maddi destek alması, Ceride-i Havadis Gazetesi'ne yarı resmi bir hüviyet kazandırdı. Gazetenin "Havadisat'ı Ecnebiyye" bölümünde dış haberler, yabancı gazetelerden tercüme edilerek verildi. Devletlerarası ilişkiler, savaş ve barış haberleri, eğitim, sağlık ve teknik ile ilgili gelişmeler de bu bölümde yayınlandı. İhtilal, parlamento, ayaklanma, meclis gibi pek çok kelime dilimize bu gazete yoluyla girmiştir. Gazetenin üçüncü bölümü olan "İlanat" bölümünde her türlü ev, kiralık konak ve benzer satılık ilanlar yayınlandı. Bu ilanların yanı sıra, ilk ölüm ilanları da Ceride-i Havadis Gazetesi'nde verilmeye başlandı.
KIRIM SAVAŞI'NI CERİDE-İ HAVADİS YAZDI
Ceride-i Havadis Gazetesi daha çok politik, ekonomik ve dış haberlere ağırlık vermiş olsa da kamuoyu oluşturmada önemli rol oynayamadı. Ancak Kırım Savaşı sırasında, Churcill'in bir İngiliz gazetenin muhabiri sıfatıyla Kırım'a gitmesinden ve oradan gönderdiği haberlerin yer almasından sonra bir varlık gösterebildi. Halkı yakından ilgilendiren Kırım Savaşı ile ilgili bilgiler sadece Ceride-i Havadis Gazetesi'nde bulunuyordu. Bu ilgi üzerine Ruzname ismi ile günlük ilaveler çıkardı. 1860 yılında Tercüman-ı Ahval Gazetesi'nin yayın hayatına başlamasıyla Ceride-i Havadis Gazetesi'ne olan ilgi azaldı. Bu nedenle gazetesinin gidişatı için önlem almak isteyen Churcill, Ruzname-i bu defa günlük olarak yayınlamaya başladı.
RAĞBET GÖRMEYEN GAZETEYİ AYAKTA TUTMA ÇABALARI
Gazete rağbet görmeyince devlet desteğini kaybetti ve kapatıldı. Churchill gazeteyi ikinci kez açmaya karar verdiğinde padişaha bir müracaat yazısı yazdı. Yazıda, gazeteyi kapatma sebeplerini anlattı.
"Gazeteyi bir yıl kendi imkânlarımla çıkarmaya çalıştım ama bu yükün altından kalkamadım."
"Gazeteyi bir yıl kendi imkânlarımla çıkarmaya çalıştım ama bu yükün altından kalkamadım. Onun için gazeteyi kapatmaya mecbur kaldım. Eğer dört senedir çıkmakta olan gazetenin mahvını istemiyorsanız üst kademedeki devlet memurlarına zorunlu abone sistemi getirerek tirajını iki binlere ulaştırın ve devlet eliyle yürütün. Böylece gazete masrafları karşılanmış hatta kâra geçmiş olursunuz. Yok eğer tekrar benim çıkarmamı istiyorsanız hiç olmazsa masraflara karşılık gelmek üzere gazetenin tirajını sekiz yüzlere çıkartın."
CERİDE-İ HAVADİS NEDEN OKUNMADI?
O dönemde gazete fiyatları yüksekti, okur-yazar oranının düşük olması, avam denilen halk yığınlarının haber alma ve bilgi edinme ihtiyaçlarını kulaktan dolma bilgilerle karşılaması ve en önemli sebep ise halkın gazete okuma kültürüne yabancı olmasıydı.
CERİDE İ HAVADİS ÜZERİNDE SOĞUK RÜZGÂRLAR
Artık iki özel gazete çıkmaya başladı ve Tercüman-ı Ahval halkın nazarında kendisine yakındı. Bu sebeplerle Ceride-i Havadis, Türk basınında baskı sayısı kavgası için yaşanan çamur atma ve rakiplerinin açıklarını kamuoyuna deşifre etme çabasını başlattı.
Cerîde-i Havâdis'in 1840'ta yayımlanmış 5. sayısında yer alan ve imzalı olmayan yazıda Avrupa'daki eğitim sisteminden ve okuma-yazma oranından yola çıkılarak Osmanlı'daki sorun tespit edilmiş, yapılması gerekenlerin ne olduğuna işaret edilmiştir. Ayrıca Osmanlı'daki konuşma dili ile yazı dili arasındaki farklılığın yarattığı soruna da işaret edilir.
Aşağıda bu yazının günümüz Türkçesine aktarılmış şekli verilmiştir:
Numero 5 fî B (Recep) 11 Sene 1256 (1840)
Avrupa'da yüzlerce yıl önce okuma-yazmayı sadece din adamları bilir, en soylular dahi savaş konularında eğitimli olur, okuma-yazmayı bilmezlerdi. Ancak iki üç yüzyıldan bu yana okuma-yazmaya çok önem vermişlerdir. Hayırsever zenginler vakıflar kurarak okullar yaptırmaktadır. Bu okullarda 7-14 yaş arası çocuklar ücretsiz eğitim almaktadır. Okullarını tamamladıktan sonra istedikleri sanatı, mesleği edinebilmek için bir ustanın yanında öğrenciliklerini devam ettirirler. Bilhassa İngiltere'de bu tarzda okullar çoktur. Kadın ve erkek öğretmenler fakir çocuklara gün boyu ücretsiz ders verirler. Kısacası okuma-yazma bilmeyen hemen hemen hiç yoktur. Nadiren bilmeyen bulunursa çok ayıplanır. Soyluların gittikleri okul farklıdır. Onlar her türlü ilmi tahsil ederler ve bir kaç dil öğrenirler. Hatta başka ülkelere giderek eğitimlerini geliştirirler. Fransa, Avusturya, Rusya ve Almanya'da bu böyledir. Hatta Almanya'da zorunlu eğitim uygulanmaktadır. Bu nedenle orada okuma-yazma bilmeyen bulunmaz, bu uygulama Amerika'da da mevcuttur. Avrupa'da şehirli ya da köylü olsun, en zengininden en fakirine herkes okuma-yazma bilir. Fransa'nın seksen altı eyaletinde altı sene önce yapılan bir araştırmada okuma yazma oranı kiminde % 10 kiminde % 74'e kadar çıkmıştır. Ancak altı seneden bu yana oranlar artmıştır. Zira Avrupa'da okuyup yazmak oldukça kolaydır. Çünkü yazı dili ile konuşma dili aynıdır. Türkçe gibi yazı dili farklı konuşma dili farklı değildir. Üst mevkideki bir beyefendiyle hamalın konuşması aynıdır. Bir çocuk okulundan mezun olduğu anda yazıcı olabilir. Bitişmeyen harfler kullanıldığı için yazı yazmak kolaydır. Her ilim dalında kitaplar kendi dillerinde mevcut olduğu için başka dile ihtiyaç duymazlar. Başka bir dil öğrenmeleri ilim tahsil edebilmek için değil, fazladan sadece dil öğrenmek içindir. Avrupa'da tembel olup cahil kalanlar aşağılanır ve çalışkan insana her kapı açılır, itibar ve servet kazanırlar. Osmanlı memleketinde de git gide kolaylık sağlayan şeylere teşebbüs olunursa okuma-yazma bilmeyen kimse kalmayacaktır.
Ahmed Cevdet Paşa Kavaid-i Osmaniyye (1851) adlı eserinde alfabe sorununa işaret etmiştir. Encümen-i Dâniş (1851) harflerin ıslahı için kararlar almıştır. Alfabe sorununa Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniyye'de 1862 yılında Münif Paşa da değinmiştir. Münif Paşa buradaki konuşmasında Avrupa'daki okuma-yazma oranının çok oluşunu kolaylığa bağlamakta, bizde de bu oranın arttırılabilmesi için hareke sistemini uygulamak ve harfleri bitiştirmeden birbirinden ayrı yazmak olduğunu söylemektedir. Birinci yöntemi uygulamak güç olduğu için ikincisini tercih etmenin uygun olacağını belirtmektedir. Cerîde-i Havâdis'in 1840 yılında basılmış 5. sayısındaki yazıda harfleri bitiştirmeden yazmakta oldukları için Avrupa'daki okur-yazar oranının çokluğuna işaret edilmiştir. Ahmet Cevdet Paşa'dan da, Encümen-i Dâniş'ten de, Münif Paşa'dan da çok daha önce İstanbul'da basılan bir gazetede, Cerîde-ı Havâdis'te, 1840 yılında bu görüşler aktarılmıştır. Daha önce 1839'da Paris'teki Le Sieclégazetesi Ceride-i Havadis'te yer alan yazı dili ile konuşma dili arasındaki farkın azaltılması meselesini iĢlemiĢtir. Tanzimat aydınları ve yöneticileri de reformların halk tarafından iyi anlaşılabilmesi için dile önem vermiştir. Cerîde-i Havâdis'i çıkaran Churchill‟in Le Sieclé'da çıkan yazıyı görmüş olması muhtemeldir. Aslında Osmanlı aydınının dil ve alfabe meselesiyle ilgili düşüncelerinin Avrupa tarafından ya da Osmanlı sınırlarında yaşayan gayr-i müslimler tarafından da tartışılmış olduğu, çözümü üzerinde ortaya atılmış görüşleri çok daha önce düşünmüş oldukları görülmektedir.
(Saliha Önen-Ceride-i Havadis Gazetesi'nin Gözünden 1853-1856 Kırım Savaşı
Perihan Ölker-Cerîde-İ Havâdis Ve Hakâyıku'l-Vekâyî Gazetelerinde Türk Dili İle İlgili İki Yazı)