5 Mart 1930 yılında Kahramanmaraş'ın Elbistan'a bağlı Ekinözü beldesinde dünyaya geldi. Türk şiirine ve halk müziğine "Mihriban" gibi birçok önemli eserler armağan eden Abdürrahim Karakoç'un da kardeşidir.
Eğitim hayatında önce Adana Düziçi Köy Enstitüsü'nde, sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü Sağlık Bölümü'nde okudu. Kahramanmaraş'taki sağlık kuruluşlarında sağlık memuru olarak çalıştı. 1982 yılında emekli oldu.
DÜNYAYA GÖZLERİNİ OYUNCAKLARLA DEĞİL KİTAPLARLA AÇTI
Babası Latince dahil dört dil bilen ve bölgenin önemli şeyhlerinden Ümmet Karakoç ve dedesi Mehmet Karakoç binlerce eserlik kütüphaneye sahipti. Karakoç'a çocukluğuna ilişkin anılarını sorulduğunda annesinin ninnilerini değil ama babasının şiirlerini hala hatırlıyordu. Ona göre zaten şiir öğrenilerek yazılmazdı. Kendisinin, kardeşi Abdürrahim Karakoç'un ve oğlu Oğuz'un şair olması da onlara ilham veren genlerinden, şair baba ve dededen kaynaklanıyordu. Çocukluğuna ilişkin hatırladığı ilk anılar da bunlardı: "Babam iyi bir şairdi. Annemizin ninnilerini hatırlamayız ama babamızın çocukken okuduğu şiirleri unutmamıza imkân yok. Babam bizi takip ederdi. Divan, Tekke ve Halk Edebiyatımızı ve uç beylerini bana o tanıttı. Karacoğlan ve Battalgazi'yi okumayan adamda ne kültür olur!"
İLK ŞİİRİNİ İLKOKUL ÜÇE GİDERKEN YAZDI
Bir arkadaşı ona Karacaoğlu'ndan bir şiirin yer aldığı mektup gönderince o da oturup kendi şiiriyle yanıt verdi. 12 yaşındayken Behçet Kemal Çağlar'ın yönettiği Yurt gazetesinde 'Cela Köyü' isimli şiiri yayınlandı. Yedigün dergisinde bu şiirleri değerlendiren şair ve edebiyatçı Nihat Sami Banarlı, yaşını bilmediği bu şiirlerin sahibi için "Sayın Bahaettin Karakoç, zengin bir hayal dünyanız var. Heceyi iyi başarıyorsunuz. Biraz daha gayret ederseniz, mükemmel bir şair olursunuz" yazınca mutluluk değil öfke duyacaktı: "Ben 12 yaşındayım ama kendimi çok iyi şair görüyordum. O kim oluyordu ki beni eleştiriyordu! O gün karar verdim: Ben Türkiye'nin en büyük şairlerden biri olacağım. Bize okutulan bir ayet değil, hece de aruz da değişebilir. Herşeyiyle oynayıp bana ait bir şiir yaratacağım."
1960 YILINA KADAR BASILMIŞ KİTABI YOKTU
Yüzlerce dergi ve gazeteden binlerce şiiri yayınlandığı halde 1960'a kadar hiç kitap yayınlamadı. "Bu tarzda daha önce yazan olmadı, bu artık benim şiirim" dediği zaman 'Serenat'ı yayınladı
"Mısraların sayısını artırdım. Ayakların yerlerini değiştirdim. Lirizmi öne çıkardım. Serenat benim miladım. O kitaptan çok önemli şairlerin çoğu kendilerine motifler aldılar. Kim yok derse ben onu alnından öperim. Onun ritmi, musikisi, dili yeni ne varsa onu kullandım. Ya az kullanılanı güzel kullanmaya ya da hiç kullanılmayanı ama kullanılması gerekeni yazdım. Son yazdığım şiiri hiçbir şair yazamaz. Çünkü dilin sihrini bilmiyorlar. Şiirde biçim orkestradaki enstrümanlara benzer. Ama orkestra şefi bunları tek başına idare eder: aynı zamanda keman, kemençe, kontrbas çalana da yetişir. Ben orkestramda en çok heceyi kullanırım, onu genişletirim. Önemli olan şekil değil o şeklin içine doldurduğun hava, mesajdır. "
SAĞLIK MEMURLUĞUNDAN ÖDÜLLÜ EDEBİYATÇILIĞA
Hareket, Hisar, Türk Edebiyatı ve Töre Dergilerinde şiirleri yayımlandı. Kahramanmaraş'ta 1986-1987 yıllarında Dolunay dergisini çıkardı. Her yıl düzenlenen Dolunay Şiir Şölenlerini başlattı. 1986 Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın şairi seçildi. 1989 yılında Kültür Bakanlığı tarafından ülkemizi temsilen "Strugua Uluslar Arası Şiir Akşamları Festivali"ne katıldı ve burada bir tebliğ sundu.
1983'te Kayseri Sanatçılar Derneği'nce "Yılın Şairi" seçildi. Karakoç, 1986'da "Bir Çift Beyaz Kartal" kitabıyla şiir dalında Türkiye Yazarlar Birliği ödülü, 1991'de ise Diyanet Vakfınca düzenlenen münacat yarışmasında "Beyaz Dilekçe" şiiriyle birincilik ödülü kazandı. "Türkçe'nin Uluslararası 2. Şiir Şöleni" için gittiği Almatı'da 1993'te "Büyük Abay" ödülüne layık görülen Karakoç'a, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi tarafından 2014'te "fahri doktora unvanı" verildi.
BEYAZ KARTAL ÜNVANI
Hangi yayla yeşil, nerde keklik çok
Gel seninle orda olalım çocuk.
Kayalar, kayalar... Sırt sırta vermiş;
Kimi yeni mürit, kimisi ermiş.
Otlar dalgalansın biz yürüdükçe
Sular düze insin kar eridikçe,
Gün burnunda bana mavi mavi gül;
Ağız-burun lâle, kaş ve göz sümbül.
O, bir şiirinde "Kartalca yaşayıp ölmek isterim." diyor. Vakur duruşu, soylu şiir anlayışı, yüreğindeki zirve aşkı, keskin gözlem gücü ve ak saçlarıyla o, edebiyat dünyasında "şiirimizin beyaz kartalı" unvanını alarak isteğine kavuşmuştu.
DOLUNAY DERGİSİ
Şairin kendisini misafir gibi hissettiği çeşitli dergilerde yazarken bir taraftan da kendi evini, kendi ekolünü ve kendi mektebini kuracağı bir derginin hayalini yeşerttiği söylenirdi.
Yusuf Mardin, Hakan İlhan Kurt, Ferhat Erdönmez, Hayrettin Durmuş, Selami Yıldırım ve Ömer Emecan gibi şairlerin Karakoç'a ithafen yazmış olduğu şiirleri bulunuyor. Şiirleri Azeri Türkçesi, Rusça ve İngilizce gibi dillere çevrildi.
KARAKOÇ'ON OKUDUĞU EDEBİYATÇILAR
Dünyaya garip geldim, yurdum kendi içimde
Durmadan kemiriyor, kurdum kendi içimde
Dostsuz diyenler gelsin, karalayanlar silsin
Hekimler nerden bilsin, derdim kendi içimde
Değersizlikmiş değer, kul kula boyun eğer
Dünya zindanmış meğer girdim kendi içimde
Karakoç, yabancı edebiyatçılardan Tagor'u, Tolstoy'u, Dostoyevski'yi, B. Pasternak'ı, A. Gide'yi, Goethe'yi, Verlaine'i okuduğunu söylerdi.
Yerlilerden ise Mehmet Akif Ersoy'u, Yahya Kemal'i, Ahmet Haşim'i, Faruk Nafiz'i, A. Hamdi Tanpınar'ı, Ahmet Kutsi Tecer'i, Ahmet Muhip Dranas'ı, Arif Nihat Asya'yı, Ziya Osman Saba'yı, Cahit Sıtkı'yı, Necip Fazıl Kısakürek'i, Atilla İlhan'ı, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nu, Nüzhet Erman'ı, Mehmet Çınarlı'yı, Sezai ve Abdurrahim Karakoçları okurdu.
Roman, hikâye ve serbest türde yazanlardan Peyami Safa'yı, Ömer Seyfettin'i, Refik Halit'i, Memduh Şevket Esendal'ı, Tarık Buğra'yı, Nurettin Topçu'yu, Cemil Meriç'i, Ahmet Kabaklı'yı, Mümtaz Turhan'ı, Sevinç Çokum'u beğendiğini ve benimsediğini belirtirdi. Özel sohbetlerinde özellikle Ahmet Haşim'i çok sevdiğini, onun gerçek bir sanatçı olduğunu dile getirirdi.
"EDEBİN OLMADIĞI YERDE EDEBİYAT BİTER."
Türkçem kıpır kıpır, Türkçem renk-ışık;
Sanki imbiklerden süzülüp gelir...
Beyaz gül, mor sümbül, mavi sarmaşık;
Gönül bahçemizden çözülüp gelir.
Annem damağıma sağmış süt diye,
Vakte nokta nokta kazılıp gelir.
O milli bir duruşun milli bir bakışın şairidir. Onda vatan ve bayrak, bir sevgili, âşık olunan bir yardır. Şiirlerinde, yabancılaşmaya ve değerlerin yozlaşmasına da karşı çıkmıştır. O, abartıya varmayan bir dille ve kelimelere yüklediği yeni çağrışımlarla şiirini yazar. Kelime hazinesi en zengin şairlerden birisidir. Onun şiirlerinin temelinde gücünü inancından alan bir iyimserlik ve tevekkül yatar. Onun için edebiyat edeptir.
Şair, şiirlerinde genellikle aşk, tabiat, kent, milli duyarlık, sosyal içerikli temalar, din ve ölüm temalarını kullandı. Şairin Mevlana, Yunus Emre ve Karacaoğlan'dan ilham alarak kendi üslubunu oluşturmaya çalıştığı, şiirinde yeni biçimler geliştirdiği ve şiirini en yeni imajlarla zenginleştirdiği görülür.
Şiirin biçimini sesin belirleyeceği, şiirin bir felsefeye, ses ve ahenge sahip olması gerektiği Karakoç'un dilinden aktarılır. Karakoç'a göre şiirin görevi anlatmak değil hissettirmektir, okuyucu da şiiri sezmek için biraz çaba göstermelidir.
ŞİİRLERİ YETMİŞ YILLIK BİR ŞİİR YOLCULUĞUNUN SEYİR DEFTERİDİR
İlkyaza bir kavlimiz var, hak yazarsa leylim aman!
Müjdeyle dönsün turnalar, gün uzarsa leylim aman!
Deme ki dağlar hâlâ kar, can bîzârsa leylim aman!
Sen mızrap ol yüreğim tar dert azarsa leylim aman!
Bahaettin Karakoç ki büyük şairler ailesinin bir ferdidir. Soy bir şiirin, destansı bir hayalin şuur kalesinden haykırır dünyaya. Aşkın ve tabiatın soluklarıyla soluklanır şiir onda.
Şiir dili, Türkçenin köklü tarihinden ve geniş coğrafyasından derlenen bir çiçek tarlası gibidir ve şair bir arı gibi bu tarlanın rengini, kokusunu ve tadını devşirerek şiir petekleri örmüştür. 1970 sonrası Türk şiirinde, Türkçenin zengin kelime hazinesinden en fazla istifade eden, bir başka ifadeyle şiirlerindeki kelime hazinesinden en fazla istifade eden, bir başka ifadeyle şiirlerindeki kelime hazinesi en zengin olan şairlerin başında Karakoç'u zikretmek gerekir. Ancak yalnız kelime zenginliği değil, kelimelere yüklediği farklı anlamlar ve çağrışımlar bakımından da Karakoç, Türkçenin gelişmesine ve zenginleşmesine önemli katkılar sağlayarak bir şairden beklenen görevi yerine getirmiştir.
BEYAZ KARTAL HAYATA VEDA ETTİ
Türk edebiyatında "Dede Korkut" ve "Beyaz Kartal" olarak anılan 88 yaşındaki şair Bahaettin Karakoç, Kahramanmaraş'ta tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesince düzenlenen Uluslararası 5. Kitap ve Kültür Fuarı'na katılarak, dün kitaplarını imzalayan Karakoç, evde rahatsızlanınca Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Tıp Fakültesi'ne kaldırıldı. Hastanenin kardiyoloji bölümüne tedavi altına alınan Karakoç, yapılan müdahaleye rağmen hayatını kaybetti.
Karakoç'un eğitimci oğlu Oğuz Karakoç, babasını kaybettiklerini ve herkesten dua beklediklerini belirtti. Bahaettin Karakoç için cenaze töreni düzenleneceği belirtildi.
KARAKOÇ'TAN GERİYE KALANLAR
Mevsimler ve Ötesi, (1962); Seyran, (1973); Zaman Bir Beyaz Türküdür, (1974); Sevgi Turnaları,(1975); Ay Şafağı Çok Çiçek, (1983); Kar Sesi, (1983); İlkyazda, (1984); Bir Çift Beyaz Kartal, (1986); Menzil, (1991); Uzaklara Türkü, (1991); Güneşe Uçmak İstiyorum, (1993); Beyaz Dilekçe, (1995); Güneşten Öte, (1995); Dolunay Şiir Güldestesi, (1996); Leyl ü Nehar Aşk, (1997); Aşk Mektupları, (1999); Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman, Ay Işığında Serenatlar, (2001); Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri, (2004); Ben Senin Yusuf'un Olmuşum, (2006); Barış Çağrısı Şiirleri-Dünya Barışına Çağrı Grubu-Meneviş Yayınları, (2009).