"Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.
Birdenbire mesudum işitmek hevesiyle,
Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle."
Türk edebiyatının unutulmaz kalemlerinden Yahya Kemal, vefatının altmışıncı yıl dönümünde Bâbıâli Enderun Sohbetleri'nde yâd edildi. "Büyük Göçmen Kuş – Yahya Kemal Beyatlı" kitabının yazarı Dr. Alim Kahraman'ın farklı yönleriyle şairi anlattığı etkinlikte, Yahya Kemal'in şiirleri ve Milli Mücadele yazılarının yanı sıra ütopya kurguları da anlatıldı. Kahraman, Yahya Kemal için: "Çamlar Altında Musahabe başlığıyla yazdığı yazılarda maarif inkılabını, Türk Rönesansını, Tevhid Uyanışı'nı hayal etmiştir. Fatih'in yerine Cem Sultan padişah olsaydı ne olurdu diye soran, zaman makinasıyla 2300'lü yıllara gidip İstanbul'un o hâlini tasvir eden ütopik kurguları vardı. Onun bu yönü tam olarak keşfedilemedi" dedi.
Yahya Kemal, yaşanan bir medeniyetin hazır çerçevesinden değil, bir ferdiyetin adesesinden, bir dâüssılaya benzeyen sevgiden ve bir tefekkürün arasından İstanbul'u gördü ve teganni etti. Belki daha ileri gitti; bu şehrin güzelliklerinde sanatının nizamını aradı. Yahya Kemal'e göre zaman mefhumu hayat ile eşdeğer bir doğrultuda hareket ederdi.
"Onun İstanbul için yaptığı: Bir objeden hareketle, onun ardındaki zaman ve mekâna uzanmaktır. İstanbul manzarasında bütün imparatorluğu görür. Bu bakışı, tarihi ve coğrafî unsurları kullanarak gerçekleştirir. "Binbir tepe yükselen Boğaz'dan / Baktıkça vatan görünsün engin." mısralarına baktığı yer Boğaziçi'dir. Ancak gördüğü, engin bir vatan ufkudur."
O, sadece İstanbul'un güzelliklerine tepeden bakmakla kalmaz, her semti büyük bir vurgunlukla içten içe anlatır. Ve onda, İstanbul'dan hareketle bir Anadolu ve Osmanlı resmi çizilir. Ondaki rintlik, sizi İstanbul diyarlarından alır, bambaşka diyarların manevi ikliminde dolaştırır. Nitekim "Süleymaniye'de Bayram Sabahı " isimli şiirinde bu hususiyeti çok açık bir şekilde gösterir:
"Ulu mâbet! Seni ancak bu sabah anlıyorum:
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum:
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri rü'yada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim."
Yahya Kemal'in 1925'ten 1958'e kadar sadece 2 yazı yayınladı. Hatıralarını yazıyor ama yayınlamıyordu. Soranlara da 'Az yazmak az şey değildir' diyordu. Kendisinin benzersiz bir hayatı vardı. Etrafıyla yaşayan bir adamdı ama aslında yalnızdı. Türk edebiyatına bir açılım kazandırmak için Kültür Haftası mecmuasına ön ayak oldu. Milli Mücadele döneminde Dergâh dergisinde yaptıklarını devam ettirmek istedi ancak çeşitli sebeplerle bu gerçekleşemedi.
OLUMSUZ İSTANBUL ALGISINI YIKAN ŞAİR
İBB ve İstanbul Üniversitesi ortaklığında düzenlenen "Evvel Giden Ahbab" başlıklı etkinlikte Prof. Dr. M. Fatih Andı, Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk, Prof. Dr. Hayati Develi, Doç. Dr. Dursun Ali Tökel, Doç. Dr. Mehmet Samsakçı ve Beşir Ayvazoğlu Yahya Kemal'i anlattı. Şairin İstanbul üzerine olan özel dikkatini hatırlatan Ali Şükrü Çoruk, "İstanbul'un kaybedilmesiyle aslında bir milletin, bir dinin ortadan kaldırılma tehlikesi söz konusuydu. Yahya Kemal'in çalışmaları sayesinde olumsuz İstanbul algısının zamanla ortadan kalktı" dedi.
RÜYA YOLUYLA TARİHİN ESKİ DÖNEMLERİNE YOLCULUK
Yahya Kemal, bilinçaltını ortaya çıkaran rüya yoluyla tarihin eski dönemlerine gider. "Açık Deniz" şiirinde eski zamanlarda yaşama isteğinden dolayı, ordu mağlupken kendisi her gece "fâtihâne zan"ı rüyasında görür. "İstanbul Fethini Gören Üsküdar" isimli şiirinde Üsküdar semtinde ulu rüyayı görenleri görmekte ve Üsküdar'daki halkın bu semtte olmakla aslında uyanıkken rüya gördüğünü düşünmektedir. "Hayal Şehir", "Koca Mustâfapaşa" ve "Geçmiş Yaz" şiirlerinde ise aynı şekilde Cihangir'den, Koca Mustâfapaşa'dan ve körfezdeki dalgın suya bakan kişinin de karşıdaki manzarayı görünce zaten kendini rüyada hissedeceği fikrindedir. Şairin "Karnaval ve Dönüş" şiirinde ise psikanalitik bir değerlendirmeyle metafiziğin gerçekleştiğini söylemek yerinde olacaktır. ( Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 1/1 2012 s. 218-245, Yahya Kemal'in Şiirlerinde Dinî, Mistik Ve Metafizik Ögeler)
YAHYA KEMAL'İN MEKÂNLARI
Yahya Kemal'in şiirinde geniş bir Osmanlı coğrafyası yer bulmuştur. Şiirde geçen mekânlardan kimisi hatırlanan yerler, kimisi ise eylem mekânlarıdır. Hatırlanan yerler, daha çok geçmişteki kimlik ve işlevleriyle vardırlar. Bu yerlerden büyük çoğunluğu, Türk ulusunun hafızasında kalan tarihsel yerlerdir. Bunlar, yeni Türk devletinin sınırları dışında kalmış, bir zamanlar Osmanlı mülkü olan ya da Osmanlının temas ettiği topraklardır. Çaldıran, Mohaç, Kosova, Niğbolu, Varna, Belgrad, Budin, Eğri, Uyvar, Rakofça, Üsküp, Kalkandelen, Vardar, Tuna, Otranto, Ege Adaları, Tunus, Cezayir, Tebriz, İran/Acem, Mısır, Hicaz, Mercidabık, Memluk, Irak, Suriye, Ridaniye, Nil, Kahire, Bağdat, Kerbela bu türden mekânlardır. Bu yerler bir bakıma İmparatorluk haritasının dış çizgileridir. Yahya Kemal'in girişimi, Osmanlı toprağının şiirde âdeta yeniden canlandırılmasıdır. Yahya Kemal'e göre o şehirlerden çekilmiş olsak bile "o şehirler Türk kalacak[tır.] Çünkü mevcudiyetleri bizim ruhumuzdan bir nebzedir." (Beyatlı 1985: 158)
YAHYA KEMAL'İN ŞİİRİNDE İSTANBUL
Yahya Kemal, şiirlerinde İstanbul ve semtlerini çok sık kullandı. İstanbul'un hemen hemen her semti için şiir kaleme aldı. İstanbul, şairin şiirlerinde sadece görünüm arz etmedi; onun şiirlerinin en önemli kaynağını oluşturdu. Çünkü o vatanına, insanına ve maneviyatına İstanbul'u sembol olarak seçti ve bu değerlere İstanbul üzerinden seslendi. Yahya Kemâl, İstanbul'a bakınca yalnız o günkü halini görmez. O, her hangi bir semti gezerken, şiirlerinde tasvir ederken, o yerin, İstanbul'un fethinden beri bütün tarihini ve hayatını yaşadı.
Yahya Kemal'in şiirinde kozmopolit, Batılı semtler yer almaz. Söz konusu edilen semtler; Süleymaniye, Kocamustafapaşa, Cihangir, Üsküdar, Atik-Valide, Çamlıca, Boğaz, Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye, Çubuklu, Emirgân, Hisar, Kavaklar, Göztepe, Erenköy, İç Erenköy, Moda, Bebek, Fenerbahçe, Maltepe, Yakacık ve Adalar'dır.
"Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, ta Beyazıd'dan, Van'dan,
Aynı top sesleri bir bir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın, erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtıralar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını." (1974)
Yahya Kemal'in İstanbul algısının merkezine Süleymaniye Camisi'ni almak gerekir. Süleymaniye yalnızca İstanbul'un değil, bu anlamda bütün Türkiye'nin kalbi gibidir. Buradan gökyüzüne uhrevi bir kapı açılmaktadır.
"Koca Mustâpaşa! Ücrâ ve fakir İstanbul!
Ta fetihden beri mümin, mütevekkil, yoksul,
Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada.
Kaldım onlarla bütün gün bu güzel rüyada.
Öyle sinmiş bu vatan semtine milliyetimiz
Ki biziz hem görülen, hem duyulan, yalnız biz.
Manevi çerçeve beş yüz senedir hep berrak;
Yaşıyanlar değil Allah'a gidenlerden uzak." (1974)
MUTLU BİR DÜŞÜ GÖRENLERİN ŞEHRİ
Üsküdar, mutlu bir düşü görenlerin, yaşayanların şehridir. İstanbul'un fethini gördüğü için vatanın her şehri onu imrenerek anar.
"Az sürer gerçi fakir Üsküdar'ın saltanatı;
Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;
Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,
Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde
Altının göz boyamaz kalpı kadar halisi de.
Halkının hilkati her semtini bir cennet eden
Karşı sahilde, karanlıkta kalan her tepeden,
Gece, birçok fıkara evlerinin lambaları
En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar'ı" (1974)
Beyatlı, Üsküdar'la ilgili olarak Aziz İstanbul'da şunları yazar:
"Günün birinde Galata'dan Üsküdar'a geçen bir yolcu bu şehrin sükûnuna dalar dalmaz, 'Bu şehirde hayat bir mürakabeye benziyor.' der. Bir havuzun durgun suyuna bakarsanız içinde oraya aksetmiş haricî bir âlemin ağaçlarını, bulutlarını görürsünüz. İşte Üsküdar'ın maneviyetinde İstanbul muhasarasının günleri öyle duruyor. Sakin sokakların, ruha şifa veren cami avlularının, bilhassa Karacaahmet'in tesiriyle olacak ki Üsküdar, birçok zairlerine, bilhassa manzaradan anlıyan ecnebilere uhrevi bir şehir gibi görünmüştür." (1985)
HÜLYA TEPELERİ, HAYAL AĞAÇLARI, DURGUN SUDA DİNLENEN YAMAÇLAR
"Gece" şiirinde Kandilli bir rüya yer olarak sunulur. Oraya gümüşten bir yolla gidilir. Hülya tepeleri, hayal ağaçları, durgun suda dinlenen yamaçlarıyla orası düşsel bir beldedir.
"Akşam Musıkisi" şiirinde Kandilli, eski bahçeleri ve kendine özgü kederiyle anılır. Burada akşamla birlikte rüya içinde rüya başlar. Bu rüya semt, akşamla birlikte yeni bir rüyayı yaşamaya ve yaşatmaya başlar. Her iki şiirde de Kandilli'nin rüya kavramıyla ifade edilmesi, Şairin burayı bir düş-semt olarak gördüğünün bir göstergesidir.
İRİ BİR ZÜMRÜDE ÇEVİRDİĞİ SEMT
"Fenerbahçe" şiirinde bahar, Fenerbahçe semtini iri bir zümrüde çevirir. Bu âdeta yalan bir cennettir. Çağlayanlar dökülür, çeşmelerden sular akar. Göğe doğru ağaçlar yükselir. Semti üç taraftan deniz sarar.
"Dün Fenerbahçe'de gördüm,
İri bir zümrüt içindeydi bahar…
Bir mücevherde yalan bir cennet
Görünür;
Çağlayanlar dökülür yüksekten,
Çeşmelerden su akar rengârenk…" (1974)
Yahya Kemal'in şiirinde o kadar geniş bir coğrafya verilmiştir ki ondan önce hiçbir şair, bu denli geniş bir mekânı anlatmamıştır. Yahya Kemal'in bu tarz bir mekân anlayışı, Türk şiiri için yeni bir yaklaşımdır. ( Türk Dili, Yahya Kemal'in Şiirinde Mekân, Oktay Yivli)