Arama

Sur dışında inşa edilen en büyük eser: Nusretiye Camii

Osmanlı’nın, İstanbul Surları dışında inşa edilen en büyük eseri olan Tophane Nusretiye Camii’nin restorasyon çalışmalarında sona gelindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yenileme çalışmaları tamamlanan caminin açılışında konuştu. Erdoğan, “Bu caminin anlamı çok önemli. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasının anısına, bu camiye Nusretiye Camii adı verilmiştir. Bu muhteşem eser, Müslümanlara hayırlı olsun” dedi.

Sur dışında inşa edilen en büyük eser: Nusretiye Camii
Yayınlanma Tarihi: 4.05.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 05.05.2018 10:51

Osmanlı'nın selâtin camilerinden biri olan ve restorasyon çalışmaları tamamlanan Nusretiye Camii, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da katılımıyla ibadete tekrar açıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılış konuşmasında şu sözlere yer verdi:

"Sevgili İstanbullular, öncelikle Nusretiye Camii'mizin malum restorasyon çalışmaları bitti. Bugün Cuma Namazı ile birlikte açılışını yapıyoruz. Bu caminin anlamı çok önemli. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasının anısına bu camiye Nusretiye Camii adı verilmiştir.


Bugüne kadar Müslümanlar bu mabedi, bu camiyi kullanıyorlar. Tarihi İstanbul'un sınırları dışında inşa edilmiş en büyük camilerden birisidir. Kesme taştan inşa edilmiş olan bu camide, bol miktarda beyaz mermer kullanılmıştır.

Bu muhteşem eser Müslümanlara hayırlı olsun. Teravih ve sabah namazları burada kılınırsa bu camimiz daha da şenlenecektir diye düşünüyorum."


NUSRETİYE CAMİİ NEREDE?

İstanbul'da Tophane'de, II. Mahmud tarafından yaptırılan selâtin camilerden biri olan Nusretiye Camii, İstanbul surları dışında inşa edilen büyük ibadet yerlerinden biriydi. Aynı zamanda İstanbul'da bulunan camiler arasında en ince minarelere sahip camidir.

Yeni askerî teşkilâta önem veren II. Mahmud, camiyi askerî binalarla birlikte yaptırmıştı. Böylece diğer selâtin külliyelerindeki gibi çeşitli vakıf binalarla çevrili olmayıp yegâne müştemilâtı top dökümhanesinin önüne inşa edilen askerî yapılardan ibaretti.

24 Şubat 1823'teki büyük yangında yanan Top Arabacıları Kışlası ve Camii'nin yerinde yapılan Nusretiye Camii'nin inşasına, Haziran 1823'te başlandı; 8 Nisan 1826'da bitirildi.


TOPHANE CAMİİ OLARAK BİLİNİYORDU

Caminin adı kitâbede Câmi-i Nusret diye gösterilse de, burası halk arasında daha çok "Tophane Camii" olarak tanınır. Nusret (zafer) adı, II. Mahmud'un yeniçeri teşkilâtını kaldırması münasebetiyle verilmişti. Tarihimizde bu olay, "Vak'a-i Hayriye" yani "hayırlı olay" olarak anılır.

Nusretiye Camii'nin mimarı, son devirde pek çok devlet binası yapan Balyan ailesinden Kirkor Amira kalfadır. Nusretiye Camii, eski külliyelerden farklı olarak komşusu olduğu Tophâne-i Âmire ve Tophane Kışlası ile bir manzume teşkil ediyordu.


MİMARİSİNDEKİ DEĞİŞİM FOTOĞRAFLARA YANSIMIŞTI

Cami, ilk yapıldığında etrafını pencereli yüksek bir avlu duvarının çevirdiği ve bu avluya büyük kapılardan geçildiği, 1855'e doğru çekilen fotoğraflardan anlaşılır.


Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) caddenin düzenlenmesi sırasında bunlar şimdiki yerlerine kaldırıldı; avlu duvarı yıktırılarak yerine üzerinde dökme demir bir parmaklığın bulunduğu alçak bir duvar yapıldı.

Bu duvar 1956'da kaldırılırken dökme demir parmaklıklar eserin orijinal parmaklıkları sanılarak buradan söküldü ve Sultan Mahmud Türbesi'nin yan duvarı üzerine takıldı. Caminin yakın tarihlerde fazla önemli olmayan bazı tamirler geçirdiği bilinir.


MUSTAFA RÂKIM'IN HATTI, GELENEĞİ YAŞATIYORDU

Yüksekçe bir platform üzerinde yer alan cami, dikdörtgen planlıdır. Dıştan dekoratif düzenlenmiş dört büyük kemer üzerine oturan ve pandantiflerle geçişi sağlanan kubbe yine dıştan bir dizi âlemle çevrelenerek etkili bir görünüm kazanmış, köşelerde armudî formlu ağırlık kuleleri yer almıştır.

Daha önce yapılan Nuruosmaniye Camii'nde olduğu gibi kıble tarafında üzeri yarım kubbe ile örtülü olan, dışarıya taşkın beş kenarlı bir çıkıntı içine mihrap yerleştirilmiştir.


Harim kubbe eteğindekilerle birlikte beş sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap, minber ve vaaz kürsüsü mermer olup devrin karakteristik özelliklerini yansıtır.

Caminin içinde ve dışında çok zengin bir süsleme bulunan caminin bütününde, Avrupa'nın barok ve empire üslûplarının karma bir şekilde uygulandığı görülür.

Türk geleneklerini yaşatan tek süsleme, hattat Mustafa Râkım ve Mehmed Hâşim ile Recâi Şâkir efendilerin eserleri olan yazılardır.


PADİŞAHIN KABULLERİ İÇİN "KASR-I HÜMÂYUN"

Kuzeyde iki yönde kıvrımlı merdivenlerle ulaşılan son cemaat yeri, kare kesitli sütunlara oturan yuvarlak kemerli ve üç kubbelidir.

Son cemaat yerinin iki yanında, son devir camilerinde görüldüğü üzere cuma selâmlığında padişahın kalması ve bazı kabulleri yapması için "kasr-ı hümâyun" inşa edilmiştir. Bu kasır yanlarda birer kanat halinde dışarı taşmakta ve mermer sütunlar üstüne oturmaktadır.


SEBİL VE MUVAKKİTHÂNESİ SONRADAN TAŞINMIŞTI

Günümüzde caminin yan tarafında solda yer alan ve tarihleri Yesârîzâde Mustafa İzzet'e ait olan sebil ile muvakkithânenin de aslında caddenin karşı tarafında kışla kapısı yanında bulunduğu eski fotoğraflarda görülür.


Barok üslûbunda kıvrımlı bir mimariye sahip olan sebil ve muvakkithâne, şimdiki yerlerine sonradan taşınmıştı. Demir şebekelerin, aslında altın yaldızla kaplandığı izlerden anlaşılır.

Caminin mimarisi ve dış süslemesine uygun biçimde, tam önüne II. Abdülhamid tarafından 1901'de İtalyan mimarı Raimondo d'Aronco'ya yaptırılan çeşme ise, 1956'da yerinden sökülerek Maçka'da İstanbul Teknik Üniversitesi binasının karşısında kurulmuştur.


ŞEHİRLEŞME NEDENİYLE BÜYÜK ZARAR GÖRDÜ

Cami dikey çizgilerin hâkim olduğu bir yapı olarak şehrin Boğaziçi'ne bağlandığı kesimde, gösterişli bir eser hüviyetine sahiptir. Yabancı üslûpların bir örneği olmakla beraber, İstanbul'u ve şehrin bu kıyısını alışılmamış dış çizgileriyle süslediği bir gerçektir.

Şehrin 1956'dan sonraki gelişmesi sırasında, karşısındaki tophane binalarının yıktırılması ve çevresine yapılan yeni binalar, caminin dış görünüşü için zararlı sayılabilecek neticeler doğurmuştur.

Derlenmiştir.

Fikriyat

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN