İşaret dili, işitme engellilerin kendi aralarında iletişim kurarken, el hareketlerini ve yüz mimiklerini kullanarak oluşturdukları görsel dildir. Sözlü diller gibi bir dil bilgisi yapısına sahip olan işaret dilleri, her ülkede farklılık gösterir. Aynı ülkedeki işaret dilinde ise, kavramlar için kullanılan işaretler ortaktır.
OSMANLI ÖZGÜN BİR İŞARET DİLİNE SAHİPTİ
Türk İşaret Dilinin tarihçesiyle ilgili bilgiler oldukça kısıtlı olsa da, dilin tarihi Osmanlı'ya kadar uzanıyor. Batı'da kullanılan işaret dillerinden bağımsız olarak gelişen Osmanlı İşaret Dili, oldukça özgün bir yapıya sahip.
Orta Çağ'ın en büyük seyyahı İbn Battûta, "Rıhlet-ü İbn-i Battûta" adıyla bilinen seyahatnamesinde bu konuya değinir. 14'üncü yüzyılda yaşayan ünlü seyyah, eserinde Kastamonu'daki bir konakta, sağır dilsizlerin el işareti ile anlaştıklarını ve işaret dilinde konuştuklarını anlatır.
SAĞIR VE DİLSİZLER OSMANLI SARAYINDAYDI
Bir başka ünlü seyyah Evliya Çelebi ise, Osmanlı sarayındaki dilsiz ve sağırlardan bahseder.
15'inci yüzyılda hükümdar olan II. Bayezid döneminden itibaren sağır ve dilsizler, sarayın ve haremin çalışanları arasında yer alırdı.
Fatih Sultan Mehmet döneminde ise, sağır ve dilsizlerin, sarayda arz odası ve haremde çalıştıkları ve "Zülüflü Ağalar" adıyla kendilerine ait üniformaları ve düzenli aylıkları bulunduğu biliniyor.
1500'lü ve 1600'lü yıllarda Osmanlı Devleti'nde sağır ve dilsizler, aktif görevler alıyorlardı. Bu görevler yalnızca saray içiyle sınırlı değil; saray dışıyla irtibat halinde de olabiliyordu.
FATİH VE KANUNİ DE İŞARET DİLİ BİLİYORDU
Türk İşaret Dili tarihinin Osmanlı Sarayı'nda başladığı pek çok kaynak tarafından doğrulanıyor. Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman'ın bu dili bildiği; hatta halka hitap ederken yanında işaret dili çevirmeni bulundurduğu da kayıtlarda mevcut.
Günümüzde Osmanlı İşaret Diliyle ilgili olarak yapılmış araştırmaların neredeyse tamamı, yabancı araştırmacılara ait.
BATI'NIN SAĞIR VE DİLSİZLER KONUSUNDAKİ ŞAŞKINLIĞI
Batılı araştırmacılar, o dönemlerde Osmanlı Sarayı'na girme şansı bulan yabancı sefirler, müzisyenler, tacirler ve seyyahların anı kitapları, sefaretnameler ve seyahatnamelerden yola çıkarak birçok bilgiye ulaşmışlar; Osmanlı İşaret Dili'nin varlığı ve o yıllarda saraydaki ve İstanbul'daki sağır ve dilsizlerin durumu hakkında bizi bilgilendirmişlerdi.
Batılılar, İstanbullu sağır ve dilsizlerin "kanunları ve dinlerini biliyor olmaları" konusunda duydukları şaşkınlığı, anılarına not etmişlerdi.
YILDIZ SAĞIRLAR OKULU İLE DİLİN TEMELLERİ ATILDI
Osmanlı Devleti'nde işitme engelliler için okul girişimi, II. Abdülhamid tarafından 1889'da kurulan Yıldız Sağırlar Okulu ile gerçekleşti.
Bu okulda, günümüz Türk İşaret Dili'nin alt yapısını oluşturan Osmanlı İşaret Dili, öğretmenler tarafından sözel dille birlikte kullanılıyordu. Tıpkı yazılı dilde olduğu gibi, bu okulda kullanılan işaret alfabesi de, şu anda kullanılan alfabeden farklıydı.
BATIDAN BAĞIMSIZ ÖZGÜN BİR İŞARET DİLİ
Yıldız Sağırlar Okulu, Türkiye'de sağırlar için eğitim veren ilk resmi okuldur. Geçmişi, 1889 yılında açılan Dilsizler Mektebi'ne dayanan okul, günümüzde Fatih Özel Eğitim Meslek Lisesi adıyla eğitimi sürdürüyor.
İşaretleri bilinen ilk "el elifba"nın, bu dönemde oluşturulduğu biliniyor. Yıldız Sağırlar Okulu'nda, Batıda kullanılan işaret dillerinin kullanıldığına dair bir kanıt ise bulunmuyor.
YILDIZ SAĞIRLAR OKULU'NUN TARİHÇESİ
Abdülhamid'in saltanatı ve Yusuf Kamil Paşa'nın sadrazamlığı sırasında Maarif Nazırı Münif Paşa tarafından Sultanahmet'te açılan okulun ilk binası, bugün Marmara Üniversitesi rektörlüğü olarak kullanılan yapıdır.
Okulda, "Osmanlı İşaret Dili", öğretmenler tarafından sözel dille beraber kullanılıyordu. Eğitim süresi dört yıl olan okulun programında Türkçe, isteyenler için Fransızca, okuma-yazma, İlmihal, Hüsn-i Hat, İlm-i Hesap, Genel Coğrafya, İlm-i Ahlak ve Jimnastik dersleri veriliyordu.
Okulu bitiren öğrencilerin birçoğu matbaalarda mürettip oluyor, bir kısmı da resmi dairelerde konuşulanları işitip anlamadıkları için, odacı olarak görevlendiriliyorlardı.
ABDÜLHAMİD BİRÇOK YENİLİĞİN TEMELİNİ ATTI
Eğitime oldukça önem veren ve Osmanlı Devletinde birçok okulun temellerinin atılmasını sağlayan Sultan Abdülhamid, Yıldız Sağırlar Okulu'nun kuruluşu konusunda da önemli girişimlere imza atmıştı.
Dilsiz Mektebi binası için bir kampanya başlatılmış, memur maaşlarından yüzde 1'lik kesinti yapılarak buraya aktarılmıştı. Sultan II. Abdülhamid, bizzat bin lira bağışlayarak bu kampanyaya katılmıştı.
Abdülhamid, öğrencilerin vapur ve tramvay seferlerinden ücretsiz yararlanmaları için talimat vermişti.
"KÖRLER VE SAĞIRLAR BİRBİRİNİ AĞIRLAR"
Tarihler 17 Mart 1891'i gösterdiğinde, görme engelliler için Dilsizler Mektebi'ne bağlı bir de "Âmâlar Okulu" açıldı. Bu okulda, müzik eğitiminin ön planda olduğu bir müfredat oluşturuldu ve öğrenciler "çalgıcı" veya "hafız" olarak yetiştirildiler.
Sağır, Dilsiz ve Âmâ Mektebi öğrencilerinden sağır veya âmâ olanlar, duyamadıkları ve göremediklerinden dolayı, yoldan geçen at ve arabaları fark etmeleri mümkün olmayabiliyordu.
Bu amaçla at ve araba sürücülerinin sağır ve âmâ öğrencileri fark edilebilmeleri için çözüm yolu arandı ve bu öğrencilerin diğer öğrencilerden farklı olduklarını gösterir bir kıyafet giymeleri gerektiğine karar verildi.
Kıyafetin, daha rahat bir şekilde fark edilebilen kırmızı renkte bir elbise olması gerektiği kararlaştırıldı. Ancak sonraki zamanlarda, gerek öğrencilerin, gerekse okul idaresinin bu hususa riayet etmedikleri ve kazaların meydana geldiği görülmüş; bu sebeple okul uyarılmıştır.
Ayrıca öğrenciler, okula biri sağır, biri âmâ olmak üzere ikili gruplar halinde gidip geliyor; birbirlerine yardımcı oluyorlardı. Türkçede "Körler ve sağırlar birbirini ağırlar" sözünün, bu uygulamadan geldiği tahmin edilir.
İLGİNİN AZALMASI NEDENİYLE KAPATILDI
Müzik eğitiminin ilahi ve kasidelerle sınırlandırılması sonrası, okulun âmâlar bölümüne ilgi azaldı ve bu bölüm 1897'de kapandı.
1911 yılında ise, Dilsizler Mektebi kapandı. Okulun kapanmasına rağmen Darülaceze bünyesinde sürdürülen derslere, ilgisizlik ve öğrenci azlığı nedeniyle 1926 yılında son verildi.
Okul, 1944 yılında "Sağırlar Tenasüt Cemiyeti" tarafından yeniden Aksaray'da öğrenime sokuldu. Resmi bir okuldan ziyade, bir dernek olarak faaliyet gösterdi.
O GÜNLERDEN BUGÜNLERE YAŞATILAN MİRAS
1952 yılında, engellilerin eğitimi Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluğuna verilince, sağırlar okulu ilk olarak Mevlanakapı'da faaliyete girdi ve ertesi yıl Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi.
Ardından, Yıldız Sarayı içindeki binaya taşınan okul, "Yıldız Sağırlar Okulu ve Yetiştirme Yurdu" adıyla eğitim öğretimi sürdürdü. Bu dönemde, işaret dilinin kullanılması yasaklanmış olduğundan, sözel eğitim verildi.
1983 yılında, eski Vatan Mimarlık ve Mühendislik Okulu'nun binasına taşındı. "Fatih Sağırlar Okulu" adına alan okul, daha sonra Mimar Sinan İşitme Engelliler Anaokulu, İlkokulu ve Sanat Orta Okulu adını aldı.
Son olarak ise, 1996 yılından bu yana Mimar Sinan İşitme Engelliler İlköğretim Okulu olarak eğitime devam etmektedir. Aynı bina içinde Fatih Özel Eğitim Meslek Lisesi adında, işitme engelli öğrencilere eğitim veren bir de meslek lisesi bulunur.