Ali Kemal'in hayatı ve kaybolan mezarı
Ali Kemal, bilinen ismiyle Artin Kemal, İngiltere'nin yeni Başbakanı Boris Johnson'un dedesi olarak dünyanın gündeminde yerini aldı. Yakın tarihimizde dönemin meşhur gazetecisi, yazarı ve politikacısı olan Ali Kemal, ilk evliliğini İsviçreli bir baba ve İngiliz bir anneden olma Winifred Brun ile yapmıştı. Oğlu Osman'ın doğumunda eşini kaybeden Kemal, çocukları anneannesiyle bırakıp Türkiye'ye döndü. Türkiye'de kalemiyle ciddi muhalif olan Ali Kemal Bey, acıklı bir sonla hayata veda etti. Cesedi de apar topar kaldırılarak bilinmeyen bir yerde toprağa verildi.
Giriş Tarihi: 24.07.2019
10:42
Güncelleme Tarihi: 24.07.2019
13:13
Nevi şahsına münhasır bir insan olan Ali Kemal, Türkçeyi üstün bir kabiliyet ve ustalıkla konuşmak, kendine has bir üslûpla kolay, çabuk ve tashihsiz yazmakla tanınıyordu. Mülkiye'den hocası olan Mizancı Murad'ın büyük ölçüde tesirinde kaldığından, hayatı tıpkı onunki gibi yurt içinde ve dışında çeşitli mücadelelerle geçmiş, mizacının da tesiriyle daima muhalifler safında yer almış, bir mücadele ve münakaşa adamı olarak yaşamıştı.
Ancak kanaatlerinde inatla ısrar etmesi ve daima ön safta olmak arzusu hayatına mal oldu. Kendisi, yıllarca memleketine hizmet için çalıştığı halde beklediği ve hak ettiği ilgi ve yardımı görmediğinden şikâyet emiştir. Yine mizacının tesiriyle giriştiği işlerin hemen hiçbirinde uzun süreli başarı sağlayamamış ve mücadeleden yorgun düştüğü zamanlarda kırgın bir hayat sürmüştür.
Ali Kemal, 1889 yılında İstanbul Süleymaniye'de doğdu. Asıl ismi Ali Rızâ'dır. Babası çalışkan, dindar bir kimse olan aile hayatına, saltanata bağlılığıyla tanınan Mumcular kâhyası Çankırılı Balmumcu Ahmed Efendi'dir.
Ali Kemal, mahalle mektebinden sonra Kaptanpaşa Rüştiyesine devam etti. Okul, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sebebiyle kapatıldı. Bunun üzerine Ali Kemal, ertesi yıl Gülhane Askerî Rüştiyesine girdiyse de yaramazlığı yüzünden bir süre sonra kovuldu. Daha sonra Süleymaniye Camii'nde cami derslerine başladı. Burada Tuhfe-i Vehbî ile Gülistân'ı ezberledi.
Komşularından mâbeyinci İzzet Bey'in tavsiyesi ve annesinin ısrarıyla Mekteb-i Mülkiyye'ye girdi. Burada Ahmet Mithat Efendi ve bilhassa Muallim Naci'nin tesirinde kalarak ilk şiirlerini yazdı. Yine bu sırada Muallim Nâci'nin çevresinde oluşan gruba yakınlık duyan Ali Kemal, 1886 yılında mektepteki arkadaşlarıyla Gülşen adlı bir dergi çıkararak ilk şiir ve yazılarını burada yayımlamaya başladı.
Bu dergide biraz gençlik hevesi, biraz da şöhret kazanmak arzusuyla Menemenlizâde Tâhir ve Hoca Hayret gibi devrin önde gelen şair ve âlimleriyle münakaşalara girdi. İlk yazılarında Ali Kemal adını kullandığından daha sonra bu isimle tanındı.
Mülkiye tahsili ve buradaki hocaların tesiriyle Muallim Nâci tarzındaki şiir ve edebiyat anlayışı zamanla değişikliğe uğrayarak daha çok siyasî ve sosyal meselelerle ilgilenmeye başladı. Mülkiye'deki hocaları arasında özellikle Mizancı Murad'ın kendisini derinden ve esaslı bir şekilde etkilediği anlaşılmaktadır.
Daha iyi Fransızca öğrenmek için çareler arayarak bazı teşebbüslerden sonra Uşşâkīzâde Süleyman Bey'le Fransa'ya gitti. Bir taraftan Fransızcasını ilerletirken diğer taraftan da Paris'te bulunan değişik gruplara bağlı Türklerle temas kurdu. Bir müddet Paris ile Cenevre arasında gidip geldi, ancak sonunda Cenevre'de karar kıldı. Burada Gros'un derslerine devam etti.
Dokuz ay kadar kaldığı Avrupa'da gördüklerini uygulamak düşüncesiyle Mülkiye'deki arkadaşlarıyla İstanbul'da bir öğrenci derneği kurdu. Fakat derneğin dördüncü toplantısında yakalanarak tevkif edildiyse de ceza almadan kurtuldu.
Arkadaşı Abdülhalim Memduh ile gizli bir cemiyet kurmaya kalkıştıkları için bir ihbar sonucu tevkif edildi. Dokuz ay süren tutukluluktan sonra affedilerek birer münasip memuriyetle sürgüne gönderildiler. Ali Kemal, yanına annesiyle kız kardeşini alarak 1889 yılında memur edildiği Halep'e gitti. Burada bulunduğu sırada vilâyetteki yenilik taraftarı bazı memurlarla vali Ârif Paşa'ya karşı bir grup oluşturdu.
Aynı zamanda idadide tarih ve edebiyat hocalığı yaptı, görevinde başarı göstererek maarif müdürü Tosun Paşazâde Tevfik Bey'in takdir ve dostluğunu kazandı. Bu arada eski Halep mebusu Şeyh Beşir Gaza'dan Arapça, hadis ve tefsir okudu. Maarif Nezareti'nin okul kitapları için açtığı yarışmada İlm-i Ahlâk adlı eseri birincilik kazandı, fakat kendisinin bir sürgün olduğu öğrenilince mükâfat yerine idadideki görevinden azledildi.
Çeşitli memuriyetlerle Halep ve civarını gezdikten sonra izin almadan İstanbul'a döndü. Sürülmesi için tekrar karar çıktığını öğrenince 1895 senesinde bu sefer Paris'e kaçtı. Burada bir taraftan İkdam gazetesinin muhabirliğini yaparken diğer taraftan da yarım kalan tahsilini tamamladı ve Siyasal Bilgiler Okulu'ndan (École Libre des Sciénces Politiques) diploma aldı.
"İkdam'ın Paris Muhabiri" adıyla "Paris Musahabeleri" başlığı altında her hafta İkdam'a gönderdiği yazıları ile Türk okuyucusuna Batı dünyasını, buradaki sanat ve edebiyat anlayışı ile faaliyetlerini tanıtmaya çalıştı. Yazılarında Edebiyât-ı Cedîde'ye çeşitli tarizlerde bulunması üzerine Hüseyin Cahit tarafından Servet-i Fünûn'da tenkit edildi ve mektuplarında ele aldığı bazı konuların Figaro'dan aktarma olduğu ortaya çıkarıldı. Böylece ikisi arasında daha sonra da devam edecek şiddetli bir çatışma başlamış oldu.